things getting worse before getting better...

29 Mart 2008 Cumartesi

Nelerdeydim Ben Bu Aralar!

Sonunda tamamen bana ait bir haftasonu!Evet,benim,benim haftasonum!!!Bu haftasonu nöbetim yok! Şu an saat 8 ve ben kalkalı 40 dakika oldu.Ne işin mi var bu saatte,yat uyu dediğinizi duyar gibiyim. Erken kalkmaya proglanmış benim bünyem. Saat 6.30 dedi mi kalkarım ben hatta bugün geç bile kalktım.Hem yapılacak çok iş var hem ben uykumu aldım.Mısır gevreğimi yedim,kahve mi bile içtim,hatta mail boxımı da kontrol ettim.
İşin aslı,geçen hafta cuma gününden beri nöbetim yok. Eee,peki ben nerelerde miydim!
Geçen hafta cuma günü nöbetten çıktım ve her zamanki gibi eve gelirken pastaneye uğrayıp acı badem aldıktan sonra(ki kendisi benim yeni takıntım) eve geldim.Kahvaltı faslı sırasında maillerimi kontrol ettikten sonra( maillerimden birinde çok güzel bir haber vardı benim için, aşağıda bahsedeceğim) bayılmışım,yani yorgunluktan, gerisini hatırlamıyorum.Bayıldım dememe bakmayın bütün haftasonu sadece 8 saat uyuyaybildim ;çünkü elimde biran önce bitirmem gereken 12 sayfalık bir çeviri vardı.Konusu, kronik diyare 'de(yani 4 hafatadan uzun süreli ishale) araştırma kılavuzu idi.2 saatlik uykudan sonra, çevirinin başına oturdum ve ondan sonra bütün haftam çeviri yapmak,çevirdiklerimi word formatında yazmak,sonra yazım hatalarını ve cümle bozukluklarını düzeltmek ,bu sırada günlük hastane işlerini yerine getirmek,hatta Turk MSIC toplantılarına katılmakla cebelleştim durdum.Ama sonunda bitti ve ben dün teslim ettim.Anlayacağınız nöbetim olmamasına rağmen çok uzun ve yorucu bir haftaydı.Bu sırada tüm hafta boyunca panik halime katlanan grup arkadaşlarıma sonsuz sabırları için teşekkür ederim.Pazartesi günü size mozaik pasta yapacağım.
Bu pazartesi dahiliye servisindeki bir aylık staj süremizi tamalıyoruz,salı gününden itibaren poliklinikte çalışmaya başlayacağız.Yani benim 2 hafta daha nöbetim yok :)) Dahiliye servisi çok yorucu olmasına rağmen,benim için çok verimli geçti:Hematoloji intörnü olarak kendi başıma 3 kez kemik iliği biyopsisi yaptım.Sevgili asistanıma ayrıca teşekkür ederim.


Cumartesi sabahı aldığım güzel habere gelirsem ,
İtalya'dan Ca(card of acceptance) yani kabul belgemi yolladılar. 29 Haziran'da,normalden 2 gün erken ,İtalya'da olacağım.Peki nereye mi gidiyorum?

Padova'ya ,siz belki ilk defa duymuş olabilirsiniz ama ben Padova Üniversitesi'ne kabul edildiğime çok sevindim;çünkü:
1. İlk kez tercihim olan bir şehre ve araştırma programına gidiyorum ki benim 2. tercihimdi.
2. Güzel yerler olmasına rağmen, Güney İtalya olmaması beni mutlu etti.
Yandaki resim,şehirden bir görüntü.Evet,ben oraya gideceğim artık bu haftA biletti,rezervasyonlardı ve boş zamanlarda gezilecek yerlerin belirlenmesi gibi konularla uğraşacağım.Çok heyecanlıyım :))




Son olarak adını çok sık işitmiş olduğunuz, bu sene En İyi Film Dalında Oscar adayı da olan ama Oscar heykelciğini almaması birçok kişiyi şaşırtmış olan bir filmden bahsetmek istiyroum:KEFARET(ATONEMENT) .
Filmi, geçtiğimiz hafta, dahiliye servisindeki odamızda, ki bunu özellikle belirtmek istiyorum ,tüm grup beraber izledik.Film güzeldi güzel olmasına.Ancak, biz serviste izlediğimiz için çok sık filmi durdurup, hasta başına gitmek zorunda kaldık.Hastalar tabi ki önceliğimizdi.Tam tüm işler bitti,servis stabil hale geldi ,artık filme rahat rahat konsantre olabiliriz diyerek ve bilgisayara biraz daha yanaşarak filmin sonunu seyretmeye başladığımız sırada ,asistan abimlerimizden birinin sözlü tacizleri yüzünden( :)) ) filmin sonunu anlayamadık.
Ve film bittiğinde herkes aynı şeyi soruyordu: Bu kız(Briony Tallis) nasıl onlara(ablası Cecilia ve Robbie Turner'a ) mutluluk verdi?
Cevabını bir gün sonra, filmi sinemada seyretmiş olan bir arkadaşımızdan, öğrendik; ama ben burada söylemeyeyim.Belki içinizde, benim gibi vizyondaki filmleri geriden takip edenler vardır.Film hakkında ebedi yorumlar yapacak seviyede değilim,güzel ve uzundu,sakın iş başında izlemeyin derim.Filmin hakkını yemiş olursunuz.Bu yüzden tekrar izlemeyi düşünüyorum.Keira Knightley çok çok zarifti,hatta yeşil elbiseli sahnelerinde beli kopacak zannettim.


p.s: Bahr geliye burayada sonunda,nazlı yüzünü ufak ufak buraya da göstermeye başaldı.Annem duymasın ama bu hafta ben babetlerimi bile giydim okula giderken hatta dondurma bile yedim :)).

20 Mart 2008 Perşembe





''Kadına ait olduğunu sandığı telefon numarasını çeviriyor adam.O numarayı buluncaya kadar neler çekti, bir o biliyor bir de Tanrı!Tedirgin adam. Heyecanlı. Kim olduğunu bile doğru düzgün bilmiyor kadının. Ama rastlantıyla başlayan “dostlukları” hoşuna gidiyor.Kadın günlerdir ortalıkta gözükmüyor.Telefon açılıyor.Tatlı bir kadın sesi... İyi günler, diliyor önce. Adam yutkunup konuşmak için davrandığı sırada ses devam ediyor: “Bugün şehrimizde hava yağmurlu. Yarın parçalı bulutlu...” Yanlış numara mı? Yoksa telesekreterine “hava durumu haberleri”nin bant kaydını mı aktarmış kadın? İçi kararıyor adamın, ruhunda birden yağmur boşanıyor!Neden?Çünkü insanlar vardır; tanışıklığımız boyunca çok istesek bile asla kucaklayamayacağımızı, öpemeyeceğimizi, yüzümüzü saçlarının arasına gömüp kokusunu içimize çekemeyeceğimizi bildiğimiz sevdiklerimiz...Alınyazısı gibi yazılmıştır bu gerçek! Daha en başından hem alabildiğine mahrem hem de kesinkes yabancı bir ilişkinin tarafları olarak başlar ilişkimiz ve öyle gitmeye mahkûm olur!İşte o kişilerin telefonda sesini işitmek, kimselere itiraf etmeyiz ama kucaklaşmak gibidir, sımsıkı sarılmak gibi!''




Haşmet Babaoğlu








Bugünün Gazetelerine göz gezdirirken Haşmet Babaoğlu'nun Hayatıma Fransız Öğücüğü Kondu başlık yazına takıldım kaldım.Kimimizin başından geçmiştir buna benzer şeyler.Doğru insan ,yanlış zaman ve yanlış mekan.Sonunu hiç bilemeyeceğimiz bir ilişki aklınızın hep bir köşesinde kalır.









16 Mart 2008 Pazar

14 Mart Tıp Bayramı Geçikmiş Yazısı

Geçtiğimiz cuma günü doktorlar camiasının Tıp Bayramıydı.Herkesin Geçmiş 14 MART TIP BAYRAMINI en içten dileklerimle kutlarım.Gelecek yıllarda daha iyi çalışma koşullara sahip, doktorların öldürülüp tartaklanmadığı ,güven içinde çalışacabileceği koşullara sahip olarak ,kutlarız bu günü umarım.
Bu sene de baloya gidemedik.Her sene yaptığımız gibi, bu sene mutlaka baloya gidelim,hadi gidelim,gitmeyip biz yemek organize mi etsek diye konuşurken yine gidemedik baloya.Gerçi benim 14 Mart'ta nöbetim vardı .O yuzden balo planları yapamayacağım daha erken belli oldu.Son gün nöbetimi arkadaşımla değişip 13 Mart'ta tutunca 14 Mart gecem boşaldı.Şans eseri, Handan'ın 20 gün önceden aldığı ve tüm biletleri şu anda tükenmiş olan tiyatro oyunun biletlerinden birinin sahibi gitmekten son anda vazgeçince, boş bileti ben kaptım.Böylece biz de 14 Mart gecesini tiyatroda geçirdik. Gerçi 14 Mart günü Sivas'ta yaşanan üzücü olaylardan dolayı iptal edildi.
Yıllardır Sivas Devlet Tiyatrosunu izlemeye gitmiyordum.Sebep tiyaroyu sevmemem değil ama seçtikleri oyunların konularının bana çok iç karartıcı gelmeseydi.En son gittiğim oyunda('Karaların Memet'i) o kadar sıkılmıştım ki.Üstüne üstlük eve dönerken, bu - 30'C de hangi aklı başında kişi dışarı çıkar diye söylenmiştim, çenem zangırdarken.
Antalya Devlet Tiyatrosu'nun sahneye koyduğu,Orhan Kemal'in kaleme almış olduğu ''Eskici Dükkanı'' adlı oyunu izlemeye gittik.Ve şansa bakın ki artık baharın geldiği düşünüp,yine şöyle uzun zamandır süslenip püslenmediğimi ve uzun zamandır formayla dolaştığımı düşünüp süsleneyim bu gece dedim kendime.Eve gelirken saçlarımı kestirmiştim,yıkanıp ,saçlarımı bir güzel fönledim, hafif bir makyaj yapıp, pembe kaşenin içine incecik saten bluzu giyinip 'aynadaki görüntümü de beğenip' dışarı çıktım.Apartmanın kapısında kar yağdığını görünce dondum kaldım.Şansa bak dedim kendi kendime, sen yıllar sonra tiyatroya git ve o gece yine kar yağsın.Artık üstümü değiştirecek zamanım da kalmadığından, o şekilde tiyatroya gittim.Allahtan tedbirli insanım, yanıma hırka almıştım.Oyun güzeldi güzel olmasına ama bendeniz ilk yarıda su su diye sayıkladım ,ikinci yarıda nöbetin yorgunluğu çöktü üstüme ve uyuklamaya başladım.Ama performansları çok güzeldi, ellerine sağlık diyorum.Dekora özellikle hayran kaldım.

14 Mart günü ayrıca bizi şaşırtan bir olaya da şahit olduk.Aslında her nöbette olduğu gibi erken kalkıp kanları gönderip sonuçları çıkartım.Sonra kahvaltı faslına başladık.Bu arada yavaş yavaş hastane dolmaya başlamıştı.Yani klasik bir gündü sonra Tıp bayramını kutlayan mesajlar ve neşeli telefonlar gelmeye başladı, öğleye doğru şoke eden haber geldi.Şu anda çalışmakta olduğum dahiliye bölümünden 4 kişinin de bulunduğu 35 doktor,89 sağlık çalışanı göz altına alındı.''Şifa 58'' adlı operasyonun detaylarını http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=8462233 okuyabilirsiniz.Operasyonun 14 Mart tıp Bayramı etkinlikleri sırasında yapılması ve tanıdığımız isimlerinde aralarında olması bizi üzdü...




P.s:Yandaki fotoğrafı facebook'da üye olduğum gruplardan birinde gördüm,çok hoşuma gitti..Paylaşmak istedim...Belki bu biraz abartılı gelebilir şu an ama yakında internlerin üzerindeki yük bu kadar artacak.Hocaların performanslarını artırmak için yaptığı kapasite artırma çalışmaları sonucunda asistanların,internlerin üzerine düşen yük çok artmakta ve daha da artacaktır.Tıp bölümü seçeçeklerin 1 kez daha düşünmelerini söylüyorum.Gerçekten sevmiyorsanız kesinlikle yazmayın...

Son olarak:Bu metin Kenan Doğulu'nun 'ARA BENİ LÜTFEN'' şarkısı eşliğinde yazıldı.Ben bu şarkıyı en son Viyana'dan Szeged'e dönerken defalarca arka arkaya dinlemiştim.Ve o anda beni çok sevindiren bir telefon gelmişti Türkiye'den. Acaba bu sabahta Defalarca dinlesem yine sevindirici bir telefon gelir mi?





7 Mart 2008 Cuma

NÖBET, Nöbet,Nöbet ve yine NöBEt...


Sonunda güzelim psikiyatri stajı bitti ve bir anda kendimi dahiliyenin yoğunluğu içinde buldum.Son bir haftadır yüklü bir programda çalışıyoruz.Yarın bu haftadaki 3. nöbetimi tutacağım.Bu aralar o kadar çok yoruluyorum ki eve geldiğimde çoğu zaman olduğum yerde sızıp kalıyorum.Bu yüzden geçen gece yüzümde nemlendirici maske ve gözlükle uyukalmışım.Sabah uyandığımda yüzümdeki gerginliğin nedenini bir türlü anlayamadım başlangıçta :).Tabi gözlüğümdeki zayiat nedeniyle akşam gözlükçüde soluğu almak zorunda kaldım.Ya nasıl yoğun bir stajdır anlamıyorum,5 kişi sabahtan akşama ortalarda deli danalar gibi koşuşturuyoruz.Bendeniz hematoloji intörnü olarak çalışıyorum ve çok şeker bir asistanım ve bölüm sorumlusu hocam var.O yüzden gün içindeki işler bana çok batmıyor.Hatta bol bol boş vaktim kalıyor diğer arkadaşlarıma göre ama ben otururken arkadaşlarımın çalışmasına içim el vermediği için elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum(Ayağım malumunuz hala kırık ve tam iyileştiğimi söyleyemeyecğim :(( )36 saatlik nöbetlerde ise çoğu zaman bayılma tarzında uyumanıza neden oluyor.Hele de bu olay başınıza intern odasında geldiyse, hatırlandıkça gülümsemenize neden olacak komik olaylara yol açabiliyor.Resimdeki intern kardeşim buna en güzel örnektir.Uğurcum sırrın bizde saklı kalacak :)).
Bu kadar yoğunluk içinde gerginlikler de yaşanmıyor değil...Bir şekilde bu günler de geçecektir..Zaten benim yoğun geçecek son stajım bu .Yani aktif olarak çalışacağım son 2 ayım ,4 ay sonra da inşallah doktor hanım olacağım :)).
Tüm bu yoğunluk içinde ilk defa bugün hastane dışına çıkabildim ve fark ettim ki artık yavaş yavaş da olsa bahar yüzünü göstermeye başlamış ,Sivas'a da.Karlar erimeye başlamış ve artık güneş saklanmaktan vazgeçmiş ve ortaya çıkıp göstermeye başlamış kendini...Elbette daha çiçeklerin açmasına ,bizim çimlere yayılmamıza çok zaman var ama olsun şimdilik bu kadarı da yeter bence...