things getting worse before getting better...

5 Haziran 2009 Cuma

Things getting worse before getting better


Aynı blogun en tepesine yazdığım gibi...İşler düzelmeden herşey kötüleşir.Bir haftadır yaşadıklarım memuriyete girmiş çoğu kişinin başına gelmiştir ve ya gelecektir.Hayatta dayınız yoksa işiniz yaş...Politik davranmak,politikacı olmak ayrı bir maharet gerektiren işmiş...Bende bu özelliklik yok:dosdoğruyum ben,öyle yalın,toy.Bu toyluktan gelmedi mi bunca iş başıma zaten.Hani hamdım ,piştim ,inşallah olgunlaşacağım.Yalnız hala dünyada babacan,mert insanlar varmış ve nesilleri tükenmek üzereymiş,onu fark ettim.Ve bir o kadar çokmuş yüzüne gülüp,tamam tamam,oldu bu iş diyerek sırtını sıvazlarken tam ters doğrultuda hareket edenler.Ve sen sana çelme takana bile,köprüyü geçene kadar muhabbetti çekmelimiysin.Bir müsibet bin nasihattan iyidir boşuna da söylememişler..Ben burada yaşadığım sıkıntılardan kurtulmak için debeleneyim,bunca emeğimin karşılığını alamayayım,onlar beni bulunduğum yerden çok daha kötü şartlardaki bir sürgün bölgesine sürmeye kalksınlar.Kısacası Ölümü gösterip sıtmaya mecbur kılacaklardı(Bugün anacım bu lafı kırk bin kere söyledi).Kadıncağızla sabahın köründe düştük il merkezi yollarına,akşam 7 gibi dönebildik evimize.Göbeğimiz çatladı,Allah yüzümüze bakıp iyi insanlarla karşılaştırdı,doğru yerde doğru zamanda doğru kararlar almamızı sağladı.Eylül tus sınavını kazanmam farz oldu...Tam dile getiremesemde yaşadıklarımı,çok sevdiğim mesleğimi yapmaktan vazgeçip istifanın eşiğine kadar geldiğimden çıkarabilirisiniz.Günlerin gerginliği ve yorgunluğu sonucunda şuan gözlerim kapanıyor.Herkese güzel bir haftasonu dileklerimle...

3 yorum:

ıvır zıvır dedi ki...

1/2

Selam Küçük Doktor…
Bugün size yarı alakalı belki yarı alakasız gelen bir şeyden bahsedeceğim…
Yazının başlığı KADER olmalı… Ya da öyle bir şey buna siz karar verirsiniz belki…
Anlatacaklarım nasıl bir noktaya yürüyecek bilmiyorum ama…
Özünde…
’’’ kimse, senin hayatınla istediği gibi oynayamaz …’’’
gibi bir ana fikir olacak sanırım…
Hikâyem şöyle. Hani denk gelmişsinizdir. Diğer dostlarınızın yazılarında belki …küçük bir bahçem olduğundan bahsederim ara ara..evimizin önünde iki metrelik bir yer aslına bakarsanız :)..… Zaten verdiğim çok örnekte bu geçmiş dönemdeki günlerden kalma… Biraz tekrara itiyor bu örneklendirme tarzı yaa! Elimden de gelen bu…
Belki bir gün .’’ben Amerika’dayken’’ diye anlatacağım şeyler olur :P…:)…
Neyse…
Tamı tamına onbir yıl önce idi… şubat yada mart ayında bahçemde dolanıyordum…bizim oralarda mevsim hızlı döner bilirsiniz… hemen sıcaklar başlayı verir… işte o dönemdi yine… benim bahçemdeki kalan marulu..maydanozu…tereyi acilen bitirip toprağı kazmam gerekiyordu.. ki ilk yaz sebzelerini ekeyim…. Tüm bahçedeki her eşeyi çok düzgün idare edebildiğim konusunda şüpheniz olmasın .. başladım bir köşeden yavaş yavaş sökmeye…. Sökünün bir yerinde bahçenin tam ortasında bir fidancık gördüm..normalde çıkmış olan her türlü şeyden haberim olurken bunu görmemiştim… boyu daha 2 santimetre idi…:)… yine de görmeliydim ama hayret görmemişim…
Bu bir zeytin ağacı idi…. görür görmez tanıdım…. Ve o anda onu sökmem gerektiğini biliyordum…yinede sökmedim… hemen on santim yanında bir balık ağzı (aslan ağzı da derler) çıkmıştı… oda hemen hemen 2 santimdi…
Düşündüm…!!!....
balık ağazı yaklaşık bir ay sonra çiçek aça bilecekti… zeytin ise en az yirmi yıl isterdi tam verimlilik için ….ama ben bahçeme hiç ağaç ekmezdim…hatta çıkanları da hemen sökerdim… gençlik/çocukluk olsa gerek sanki o kadar yaşamayacağım gibi …….ama daha da önemlisi gölge yapmasın isterdim…

Her neyse…
ben bahçeyi temizledim… bahçede hiçbir yeşil varlık kalmadı adeta…yalnız bu iki bitki..
Biri balık ağzı çiçeği…. Diğeri de bahçemde yaşamasına ilk kez bu kadar tahamül ettiğim bir ağaç (2 santim bir ağaç benim için çok sayılıyordu o zaman:)….)

Tüm bahçede bir şey kalmadı… ve benim hiç sevmediğim toprağı bellemek kısmına geldi sıra… bu işi daha ziyade abime yaptırmaya çalışırıdım … abim bahçe işlerinden hiç ama hiç anlamaz ama kaba kuvvete dönük bir iş içinse idealdir :)….
Okula gitmeden önce abimi buldum ve … tüm bahçeyi kazabileceğini söyledim…bahçede bir şey ekiliyken asla abimi içeri sokmazdım mutlaka bişeyleri ya söker… ya kırar ya da yanlış şeyler yapardı :)…
Boş olunca ona emanet ede bilirim diye düşündüm….
Abim kahverengi topraktaki iki dal yeşil bitkiyi gördü ve sordu… normalde görmemesi gerekirdi…fark etmesine şaşırdım çünkü ben her yeri kaza bilirsin demiştim ona…
Ama o sordu…
‘’bunları da sökecek miyim ?...’’…
Ben baktım ve şöyle dedim…
‘’bak!!....bu balık ağazı ….bu kalsın, nisan ayında çiçek açacak… diğerinin önemi yok söke bilirsin’’
Ve okula gittim…
Uzatmiyim…
eve geldim hemen bahçeye baktım… ve biraz şaşırdım… çünkü ben abime balık ağzı kalsın demiştim ama inanın ki hiç ümidim yoktu..çünkü abim harala gürele her yerin altını üstüne getirirken 2 santimlik çiçeği hatırlaması konusunda hiç umudum yoktu…
ama o da ne.. evet orda duruyordu ve iş bitmişti…
yaklaştım veeeee!!!.
zeytin ağacını gördüm…:S..:/..
sizin anlayacağınız ….
abim yanlışlıkla çiçeği sökmüş ve ağacı bırakmıştı…
şaşırdım ama önemsemedim….
Balık ağazı için üzüldüm ama zeytini de sökmedim… abime sorduğumda
‘’sen bana bunu bırak demedin mi?!’’ diye çıkıştı :)
Evet dedim …geçiştirdim :)…
Sonra o ağacı sökmedim..yinede gıcıktım ona.…ve büyüdükçe inatla dallarını kestim gölge yapmasın diye..biraz üvey evlat muamelesi yaptım anlayacağın …ama sonra sevdim de…..ve istanbula geldim sonra… her adanaya gittiğimde onu biraz daha büyümüş buldum…. Ve altı sene sonra annem komşuların o ağacdan topladığı konservelenmiş zeytin getirdi…
‘’bahçemizden ismail’’ dedi annem…
Evet …
Zeytinleri yerken kahvaltıda düşündüm…

1/2

ıvır zıvır dedi ki...

2/2

O ZEYTİNİ BEN EKMEMİŞTİM…. ONUN YAŞAMASINI İSTEMEMİŞTİM… SÖKÜLMESİNE KARAR VERMİŞTİM… BU İŞİ BİLE ÖYLECE BAŞKASINA DEVRETMİŞTİM…. HATTA DALLARINI KESMİŞTİM..VE İSTANBULDA ONDAN UZAKTA … ONA BAKIM DAHİ YAPMA LÜTFUNDA BULUNMAZKEN…. KİMSE BAKMAZKEN BAHÇEME… SUSUZ KALIRKEN

O ağaç bana meyvelerini gönderiyordu…
Yo yooo..!!! olayı acıklı hale falan getirmiyorum… her şey aynen böyle idi… o ağaç bir sürü badireleri atlatmıştı… benim tüm ön yargılarıma rağmen orda çıkmış ve gözümün içine baka baka hayatta kalmıştı… onu bir keser darbesiyle öldüre bilecekken inatla ortalık yerde bana direndi… ben ondan uzak kaldım ama o bana lütufta bulunmayı çok görmedi yinede….

Zeytin ağacı güçlüdür.. Küçük Doktor… 600 yıl yaşaya bildiklerini biliyor musun…. Susuzluğa ve her türlü olumsuzluğa göğüs gerebildiklerini… ve her şeyden öte bana direne bildi o ağaç….

Ve bu belki saçma gelen hikayedenin senin yazınla olan bağlantısını merak ediyorsun beklide..
Şöyle ki…

bir şey fark ettin mi… ben o ağacın ‘’kaderini tayin etmeye çalışırken’’ o her seferinde kendi yolunu çizdi… hem de benim istemediğim halde…
Şimdi söyle… seni biri daha öte yerlere mi sürmeye çalışıyorlar?…. Daha aciz mi bırakmak istiyorlar…?
Bir keser darbesiyle mi korkutuyorlar… :(…?

İŞTE SEN O AĞAÇ GİBİSİN DESEM….
Yani herkese inat …..
SEN BİR ZEYTİN AĞACI OLSAN…
Hee?!!..

Ben bunları yaptığımda o ağacın kaderini değiştiremedim….
Bambaşka bir örnek daha var aklımda……..Atatürk’ü mesela… her yere sürdüler Trablusgarp …Bulgaristan… Suriye… hatta Samsun… … ama o kendi karanlığında meşale olmaya devam etti… bulundu yeri aydınlatamaya ve yaşanır kılmaya… ister bir zindan ..ister bir dağ başı… ister bir harem dairse… istersen bir virane… aydınlattığın sürece orası senin dünyandır…
Ve ağaca dönersek yine…
Sende onun gibi..seni sökmek ,atmak isteyen insanlara inat… onlara kendi meyvelerini sunarak onları daha mahcup ede bilirsin ancak…

Ben mesela O ağacı görünce… saygıyla bakıyorum artık… şimdilerde sanırım boyu altı metre falan :).. … geçen hafta ordaydım… yine açmış zeytinler minik mink… gülümsedim…
Ve Biliyor musun iki yıl önce bir zeytin daha diktim bahçeme askerden geldiğimde…:)…vallahi ister inan ..ister inanma kendi elimle ektiğim ağaç daha yavaş büyüyor o onbir yıl önce kendi kendine çıkan ağaçtan..…çok ilgniç…
Buda yeni zeytinin ‘nazlılık kaderi’ beklide…

Küçük Doktor.. ‘’sen bir zeytin ağacı olmalısın’’ ..hatta belki o ağaç… ama yalnız kendin olmalısın… yine kendine saygı için… haaa şu var belki yanlışlarda yapacaksın kendin olurken ama öteki türlü kim olacaksın ki başka?!!.... hiç tanımadığın bir yabancı mı??… :(…
.
.
.
Yazının bazı noktalarında yalan olsun diye değil elbet ama konunun idraki için abartı tarifler kullanmış olabilirim… ama hikayem budur … daha azı yada çoğu yok…
Bu arada ‘’istifamı’’ demişin…yazınızın bir yerinde… :))…
o zeytin ağacı kendi kendine kurumuş olsaydı (istifa etseydi hayattan)… sence ben kahvaltıda onu hatırlar mıydım… o şey bana ‘‘kader’i ‘’ yeniden tarif ede bilir miydi… duymamış olalım lütfen istifa kelimesini… her hangi bir varsayımını bile..

Her şey gönlünüzce olsun efendim…. unutmayın
‘’kaderimiz zannettiğimiz/zannettikleri gibi o kadarda başka birilerinin elinde değildir..’’
.
.
.:))))))….bak sonlandırırken ne geldi aklıma…:).. tam on bir yıl önceki iki santimlik o şeyde … bir Küçük Doktor’un hikayesi gizliymiş…:))))))..:)))) ..
yeni görüyorum…. :P
garip bir mutluluk oldu bak…
neyse….

en derin saygılarımla …

ıvır zvır….

2/2

cenkunal dedi ki...

Çok güzel anlatmışsınız bugünkü dünyayı ve insan profilini.
Bu anlamdaki siyaset,maalesef hayatın tüm kesitlerinde geçerli.
Ve aksi hareket,çoğu tarafından ahmaklık olarak algılanabiliyor.
Şükür ki,söylediğiniz gibi,iyi ve mert insanlar hala var.