things getting worse before getting better...

26 Haziran 2008 Perşembe

Ve bitti....


işte bitti gidiyorum,uzun süre yeniden yazabileceğimi ummadığım için bu son yazımdır, bir dahakini ne zaman yazarım hiç bilmiyorum.Eşyalar hemen hemen toplandı ama ev tam bir kargaşa halinde...Herşey her yerde yani...Ben cidden sinir yumağıyım.Şu saatte acil servisten de döndüm ,gerginim ,ateşle yaklaşmayın,her an patlayabilirim...
Bundan sonraki yazımı ne zaman yazarım ben bile emin değilim.Yarın (bugünmüş ya perşembe sabaha karşı olduğunu yazıyı okuduktan fark ettim) bir küçük doktorun kep provası var ,cuma öğleden sonra gerçeği ve ben cuma gecesi yola çıkıyorum.Pazar sabahı yeniden yollara düşmek için ....Okulu bitirme kaygısı,İtalya yolculuk telaşı,taşınma stresi derken şiştim....
Kısaca efendim ben yokum bir küçük doktor ne zaman yeniden yazabilir bilmiyor ,bu ilk yazı nerede yazılacağı ise çok şüpheli...
p.s:çok uykum var hem de çok,ama rezervasyon yaptırmalıyım hem de erken kalkmalıyım :(

24 Haziran 2008 Salı

bir Efsane bitiyor--mu??şşşş!!



Okuyunca inanamadım hatta hala şoktayım ...!
Halk sağlığı sınavıma sıkıntılı bir şekilde hazırlandığım şu dakikalarda, gözümün biri internette, 2 gündür kaçırdıklarını iştahla okurken Benim sevgili Çilekrazzimin ,sevgili arkadadaşımın,Macaristan günlerimdeki kader ortağımın blogu yazılarını sonlandırdığını okuyunca yüreğim daha çok acıdı.
Nasıl acımasın ki...
Şu sıralar, yılların alışkanlıklarına,sevdiğim arkadaşlarıma,sevdiğime,sevemeden alıştığım bu şehre ve daha bir dolu şeye veda ediyorum...
Bu kadar vedalaşma yüreğimi acıtıyor ,öyle çok acıyor ki yüreğim,ağlamamak için somurtuk bir suratla geziyorum.
Sizin ile çileğimin son yazısını kendisinin izin vereceğini düşünerek paylaşmak istiyorum.Artık yeni şeyler eklenmeyecek olması ne kadar üzüntücü verici olsa da inanın 1,5 yıla o kadar çok duygu sığdrmışmış ki Çilek ve onları öyle naif duygularla satırlara dökmüş ki ...
Siz de kendinizden bir şeyler bulabilirsiniz... Ben tekrar tekrar okuyorum kimisini...
Ve ümit ediyorum ki bir gün bu kararından- ki umarım çok kısa bir ayrılık olsur- vazgeçer ve yeniden can bulur çileğin depresyon merkezi...
hiç kimse ve hiç bişey hakkında her bişey
Çileğin Depresyon Merkezi'nde vakt-i zamanında 'birileri' olan; ama şimdi 'hiç kimseye' dönüşenler ve her şey hakkında çiziktirikler..

''ve bütün masallar biter..iyi veya kötü sonla.. hepsi..benimki de burda bitti..'hiç kimse hakkında her bir şey', tam da olması gerektiği gibi gidiyor artık..ben nette gezinirken böyle veda yazısı yazılıp ortada bırakılan bloglara çok acırdım, aileleri tarafından terk edilmiş çocuklar gibi gelirdi.. hele o sayfayı bırakıp yeni bir adreste yazmaya başladıklarını gördüğümde daha da üzülür, gıcık olurdum! en azından bunu yapacak değilim kendi sayfama. başladığımda 1,5 yıl önceydi. acemi kelimelerimi sıraladıkça boşalan göz yaşlarımla rahatlarım sanmıştım.. baktım.. şimdi yazmak rahatlamaktan çok sıkıntı veriyor bana.. dolayısıyla yeni bir yerde de yazacak değilim. bundan sonra yazdıklarımı kendime saklamaya karar verdim. zaten pek çoğu kendini tekrarlayan depresif cümleciklerden ibaretti..dolayısıyla daha önceden geleceğini bildiğim, sadece zamanını kestiremediğim bu bitişin zamanı bugünmüş..öyleyse bana yakışır bir vedayla;herkes kendisine istediği gibi bakmakta özgürdür gençler!!elveda!''

Çilekrazzi


17 Haziran 2008 Salı

Bir Şehre GiDEMEMEK---Mario LEVİ

''Kollarımı açmıştım sana ve
sen bana doğru koşuyordun.
Yeni hikayelerle geliyor gibiydik birbirimize;
çünkü yıllar geçti aradan.
Umudu,hüznü ve değişen mevsimleri yaşadık...
Ama ayrılık hep yaşanacaktı ve sonuç ne olursa olsun,
hiçbir zaman bitmeyecek bir insana yolculuğumuz...
İşte şimdi yeniden paylaşabiliriz o anlatılmayacak susukunluğumuzu,
buruk bir gülümsemeyle birbirimize yeniden bakabiliriz...''

Yüzümdeki çizgilerden çok ellerimin kırışıklığı
nasıl olmasın kii !!
onca cana yeniden hayat verdi onlar,
onca şehrin toprağına dokundu,
onlarca farklı eli tanıdı,
şimdi,
henüz
ruhumun çiziklerini saramamışken,
ellerim de kanamaya başladı,
yaralarımı saracak bir sen bile yokken
REMİL
21.06.08

16 Haziran 2008 Pazartesi

the Converasation is Over


Uykuyla boğuşup, uyanmamak için direnirken gelen gürültülü bip bip sesi...Ne olduğunu anlayamayan, kan ter içinde bir ben!Gece mi olmuş yoksa gün mü ağrıyor diye düşürken, yine aynı melodi çalıyor telefonda, Ara beni lütfen.Sesim uykulu ,gözlerim şişmiş sanırım;çünkü arayan numarayı göremiyorum bir türlü.Karşı taraf uyandırdım sanırım diyor,önemli değil diye geveliyorum,zaten uyanmam gerekliydi diye ekliyorum.3-5 kelimelik muhabbetten sonra mesajları fark ediyorum,2 yeni gelen yazıyor ekranda ...Biri telefon operatöründen, diğeri bir dosttan.Sanki sana bir iyi haberim, bir de kötü haberim var diyor telefonum sessizce.Ben iyi haberden başlııyorum, sona bırakıyorum kötü haberi..Kendimi şu reklamlardaki çifte benzetiyorum.Hani restaurantta hesabı bekleyen,bu arada acaba ne kadar gelir diye tartışan...

Mesajı okuyorum,sanırım gözlerim yuvalarından çıkmış olmalı tam 192 YTL yazıyor,şoktayım.Ben bu kadar nasıl telefonla konuştum?Ben bu durumdaysam babam kesin bayılır diye düşünüyorum.Yapacak bir şey yok ,yarın sabah gidilecek fatura ödenecek ve ya bu hat görüşmeye kapatılacak ya da her ay babişimin nasihat konuşmasında tekrar tekrar söylediği benim kafama bir türlü girmeyen cümle kendi kendime tekrarlayacağım.Ta ki kafama çakılıncaya kadar.Bu telefon hattıyla sadece anniş ve babiş ile görüşülecek.Tamam mı küçük hanım?


P.s:Bu hafta okulum yokmuş:)) Zaten geriye ne kaldı ki...epi topu 2 hafta

Olur biter

Ama şunu da aklıno ko:
Başımıza gelen bütün bu şeyler
Dünyada olmamaktan daha iyi
Hem bizim için hasret falan da neymiş ki
Sen orada yıldızlara bakar dalarsın
Ben cigaramı yakar dalarım
İşte olur biter

Enver GÖKÇE

Özlem


Bir gece,
Gecede bir uyku ...
Uykunun içinde ben...
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.


Uykunun içine bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben...
Bir yere gidiyorum,
Delice...
Aklımda sen.



Ben seni seviyorum,
Gizlice...
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.


Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda...
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda...
Güzelce.



ÖZDEMİR ASAF

15 Haziran 2008 Pazar

SeN



Ne yapıyorsam inatçılığımdan , başıma ne geliyorsa dilimden geliyor...Bugün sanırım sonunda günlerdir aklımda kurup durduğum şeyi başardım.Kendi elimle sonun startını verdim... Başım çatlıyor...Ağlamak bile elimden gelmiyor,şoktayım .Duruyorum öylece...Çöküyorum olduğum yere.

Bu lanet olasıca şehirden gidişime sevinemiyorum bile.Yağmurr yağıyor, bugün 15 haziran.Yazı gelmek bilmeyen şehirin uğurusuzluğu ,hayatımın baharına da kışı getiyor.Ben duruyorum,katatoni nöbetindeymişcesine...En çok da ne yapacağımı bilememek koyuyor bana.Başı ağrıyor;ben ancak bu satırları yazıyorum.Özrüm bile yok...

P.S: Bana neler oluyor Allah aşkına!!!

14 Haziran 2008 Cumartesi

Cumartesi sabahı Kahvaltısı


Kahvaltıyı hazırlayan kişinin ellerine sağlık ....
Tostların diyet peynirle yapıldığını özellikle belirtmek isterim...
Güzel süprizdi...

13 Haziran 2008 Cuma

Ayakkabı Tutkusu


Ben bayıldım bu ayakkabılara!!!

Kaç aydır reklamı koyumda taşıyorum desem yeridir.

Kızın bacaklarından mı güzel gözüküyor bu ayakkabılar ya da ben de güzel durur mu hiç bilmiyorum?

Ancak, hediye etmek isteyen olursa hayır demem.

37 numara giyiyorum efendim :))

Bir Varmış Bir Yokmuş... HaFTASONUNA 4 KİTAP ÖNERİSİ

Sonunda cuma geldi çattı yinee... Ben bugun evdeyim ,koli valiz temizlik olayına daldım,akşama yemeğe misafirim var..Okul bitiyor diye de endişe sarmış durumda aklımdan atmak için iş güce vurdum kendimi...

Artık sabah ritüelime birçok kişininki gibi facebook da eklendi ,sabah e-posta kontrolümden sonra bir de facebok homepage kontrolü eklendi,kimler, neler yapmış şöyle bir göz atıp, gazetelere bakmadan çıkamaz oldum evden.İşte bu sabah göz atarken Çilekrazzi hatırlattı bana çocukluğumun favori kitabı ''Küçük Prensi''...

Hazırlığın bittiği yazdı ,çok yakın bir arkadaşım aracılığıyla okudum ve vuruldum ben Küçük Prens'e.[ O zamanlar Anadolu Liseleri çok ağır, ciddi ve maximum disiplinli okullardı ve ilkokuldan sonra sıkı eğitim süreciniz başlardı ki, ben işte daha hala ağzım süt kokarken Anadolu Liseliler kervanına katılmışım.(efendim bu süt kelimesi lafın gelişi ben anne sütünü bile içmeyi kabul etmemiş bir şahşiyetim :)) ) ]

Bendeniz o yaz orta kulağımdaki defektten dolayı ameliyat olmuş ve kulağıma mavi, miniminnacık tüp takılmıştı ve denize girebilmem için aptal bir bone, vazelinli pamuk gibi şeyleri takıp, bir de güzelim denize dalmam,su savaşına katılmam yasaklanmıştı,işte bende kendimi o yaz kitap okumaya vurmuştum...Öyle böyle değil 1 günde 1 kitap okuyordum ,sabahlara kadar hem de.Zaten o yazın sonunda gözlüklendim ben,o günden beridir vücudumun ayrılmaz ,en önemli parçasıdır gözlüğüm.


Konuyu dağıttım yine :)). İşte o yaz ve devamında okuduğum,beni çok etkileyen ve o okumadıysanız şiddetle okumanızı tavsiye edeceğim kitaplardan bahsetmek istiyorum.Bunlardan bir kaçı bir şekilde kütüphanemin sınırlarından çıkmış ve bir daha geri dönmemişlerdir.İlk fırsatta tedarik edilip yerine konulacaklarıdır.


Çoğu kişiye kapağı çocuk kitabını hatırlatan Sevgili '' Küçük Prens'' aslında büyüklere yönelik yazılmış felsefi bir kitaptır ,çocuk yaşta okunursa felsefeye hayranlık duymanızı da sağladığı tarafından onaylanmıştır....Kİtabın nette orjinaline birebir uygun şekilde yazılmış,resimlenmiş şeklini http://arzudurukan.www9.50megs.com/ adresinden de okuyabilirsiniz...Ama bence elinizin altında bulunmalı derim.

"Çok iyi oldu!" dedi tilki.
"Buğdayların rengini düşün." Sonra da, "Gidip güllere bak şimdi," diye ekledi.
"Kendi gülünün eşi benzeri olmadığını göreceksin.
Sonra da gel vedalaşalım. Sana armağan olarak bir sır vereceğim."
Küçük prens gidip güllere baktı.
- "Siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz," dedi.
"Hatta hiçbir şeysiniz şu anda.Çünkü ne bir kimse sizi evcilleştirdi, ne de siz bir kimseyi.Ilk gördüğüm zamanki tilkim gibisiniz. O zaman yüz bin başka tilkiden herhangi biriydi.
Ama şimdi dostum oldu ve benim icin eşi benzeri yok.
"Güller çok utanmışlardı.
- "Çok güzelsiniz, ama boşsunuz benim için," diye sürdürdü sözlerini küçük prens.
"Insan sizin için ölemez. Doğru, gelip geçici biri için benim çiçeğimin sizden hiçbir farkı yok. Ama o benim icin yüzlercenizden daha önemli;çünkü suladığım,cam bir fanusun altına koydugum, önüne siperlik yerleştirdiğim çiçek o.Çünkü tırtılları ben onun için öldürdüm. (Birkaç tanesini bıraktık, sonradan kelebek oldular.) Çünkü, yakındığı ya da övündüğü, ya da hiçbir şey söylemediği zamanlarda dinlediğim çiçeğim o benim. Çünkü o BENİM çiçeğim." Tilkinin yanına döndü sonra:- "Hoşça kal," dedi.
-"Hoşça kal," dedi tilki.
"Işte sana bir sır, cok basit birşey;Insan yalnız yüreğiyle doğruyu görebilir. Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez".
- "Asıl görülmesi gerekeni gözler göremez," diye yineledi küçük prens; unutmamalıydı bunu.
- "Gülünü senin icin önemli kılan, onun icin harcamış olduğun zamandır."
- "Onun icin harcamış olduğum..." diye yineledi kücük prens.Unutmamalıydı bunu.
- "Insanlar unuttular bunu," dedi tilki.
"Ama sen unutmamalısın.Evcilleştirdiğimiz şeylerden sorumlu oluruz. Sen gülünden sorumlusun...
"- "Ben gülümden sorumluyum," diye yineledi küçük prens.Bunu da unutmamalıydı...(XXI. bölümden alıntılandı)





Brezilyanın Kemallettin Tuğçu'su diyebileceğimiz Jose Mauro De Vasconceles ,

Zeze karakteriyle beni öyle bir etkilemiştir kii ,günlerce Zeze için ağladığımı hatırlıyorum. 'Şeker Portakal'' ile bitmedi Zeze'nin serüveni Güneşi Uyandıralım ve Delifişek ile de devam etti ama Şeker Portakalı benim hep ilk göz ağrım olarak kaldı....Yazarın yaşamından da kesitler taşımaktadır bu üçleme...
















O yazın sonunda yine bir arkadaşımın aracılığıyla elime geçti Martı Jonathan'ın öyküsü ....Grup psikolojinden çıkıp farklı olmaya çalışan bu martının serüveni, ilk gençlik yıllarında farklı olmanın ,her zaman eleştiri almaya neden olduğunu ama yine de bildiğin yoldan vazgeçmemek gerektiğini öğretti bana....

Özetlemek gerekirse,Martı Jonathan çok hırslı, azimli ve çalışmayı seven bir martıdır. Arkadaşlarından dışlanacağını bile bile yemek bulmak için değil, uçmayı zevk ve başarı haline getirmek için uçar. Her zaman daha ileriyi hedefler. Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmaz. Hiçbir zaman denemekten korkmaz, öğrenme hırsı vardır. Jonathan Livingston, diğer martılardan farklıdır; çünkü sadece Jonathan’ın uçma tutkusu vardır. Diğer martılar yemek için uçarken, Jonathan sevdiği işi yapmak ve öğrenmek için uçar.





Söz etmek istediğim son kitap, Bilim kurgunun Babası İsaac Asimov ile tanışmamı sağlayan, şu an baskısı da bulunmayan ama değinmeden geçemeyeceğim bir eser '' Güle Güle Dünya,Son Öyküler''...
Birçok filme ,ki en çok bilineni bence Steven Spielberg'in Yapay Zeka'sı, esin kaynağı olmuştur.Şayet sahaflarda ,2. el kitap satan dükkanlarda bulursanız mutlaka alıp okuyun....



Bahsetmekm istediğim onlarca kitap var;ama yine uzunca bir yazı oldu...

Artık insanların okumadığı, etraftan yalan yanlış bilgilerle fikir sahibi olduğu,bilmedikleri için kolayca korkutulup, kolayca kandırabildiği bu cehalet okyanusunda ne kadar çok okursak,ne kadar çok bilgilenirsek , bu siyah gerikalmışlık örtüsü üzerimizden atabiliriz diye düşünüyorum.

Haftasonunda önerdiğim kitaplardan birini ya da başka bir kitabı okuyarak değerlendirebilirsiniz...

Herkese iyi haftasonları

11 Haziran 2008 Çarşamba


You want to give me your heart,
but I don't know how to hold your hands
I can't give promise to you
My head's still confused
You say again and again some words
''I Love you''
We're standing face to face
And I try to not to look inside your eyes
I know,
İf I look to you,
You can understand in my heart
Really I'm afraid of falling in love ....

3 Haziran 2008 Salı

Denize Doğru gel gel!!



En son Arsuza gidiyorum diye bırakmıştım sizi değil mi? Sanki 1 haftadır denizdeymişim de , aklım başımdan gitmiş gibi de yazı yazmamıştım....Ama işin aslı sadece bir güncük gittim ben denize hani yanda cam gbi berrak sulara epi topu 2 gün girip ,üstüne sahilde bir güzel uyuyakalıp 3 derece yanıkla döndüm...2 gün domatesten kırmızı bir surat ve terminatör vari(yanıklarımın verdiği hareket özgürlüğü sonucu) dolaştım durdum.Aslında evden de çıkamadım yaa!!!







Arsuzdayken, bir türlü görüşmeyi başaramadığımız canım arkadaşım İdil ve Fatih ile sonunda görüşebilme fırsatımız oldu...(İdilciğim,adaşım kendisi yanık tedavimi yapan ilk doktordur:)) ) Canım arkadaşım,bu pazartesi göz hekimliği asistanlığına başlayacak biraz heyecanlı ,azıcık da endişeli gibi geldi.Ama ben onun çok başarılı bir hekim olacağından eminim.Yandaki fotoğrafta benim ilk ve tek arsuz kaçamağı gecemin sonunda, benim henüz tam ders almadığım, yanıklı halimle çekildi.Arsuz klasiği olan nehir manzaralı ,bol kahkahalı Çardak buluşmasında çekildi...






Benim tanıyanlar bilirler ,dikkatli gözler fark etmişlerdir zaten...Bu bronzlaşma sevdasının temelinde aslında mezuniyet hazırlığı yatmaktadır,yoksa ben yatıp uyuyakalır mıyım hiç plajda :))


İşte dikkatli gözlerin fark ettiği gibi şu yandaki fotoğrafta bence Orta Doğu ve Balkanların en usta elleri tarafından, saçlarım 1 yıl önceki gibi sapsarı oldu....


Eğer yolunuz İskenderun'a düşerse (aslında bayanlar güzellik sırlarını paylaşmayı sevmezler ama ...) Black&White'a mutlaka uğrayın, inanın kuaförden çıkınca havanız pek bir değişiyor...Tekrar ellerine sağlık demek istiyorum Birol Amca'ya...


Kısa bir özetle, şu an sarışın ve yanıkları soyulmaları da bitmiş bronz bir güzelim,4 kilo daha verdim mi bana Fıstık diyebiliriz :))




Peki başka neler mi olduu?


Haftaboyu tarama, tarama, anket, ilkokul, sağlık ocağı ve en önemlisi tezim arasında koşuşturup durdum.Bu arada 2 sunum yapıp ,100 anket doldurdum...

Ve şimdi flash haber .....

Tezimi binbir stres içinde geçen hafta cuma teslim ettim.Ve 100'ü kapıp haneme bir puan daha ekledim.Okulu 13. bitiriyorum demiş miydim :)) Dediysem de olsun görmemiş biri gibi davranmama izin verin ;çünkü artık kuş gibi özgürüm.Şu dakikadan itibaren sadece İtalya planlarına kanalize olabilirim.

Bir de geride bir kök bırakmamış olsaydım ama olsun bence değer ;P




P.s:Denize doğru gelll ,gel,rüzgar esince yel yel,çabuk ol da gidelim dökülen yaprakları dikelim,kış olur ben üşürüm durmam buaralarda...