things getting worse before getting better...

7 Ekim 2019 Pazartesi

nerede kalmıştık ?






Merhaba Sevgili Blog,

Çok uzun süre unuttum seni ,yani sayfa sahibesi yazar tıkanması yaşamadı ya da konu sıkıntısı da çekmedi. sen bunu ihmalkarlık olarak adlandırıyorsundur eminim. Aslında tamamen haklısın da.
Öte yandan tembelliğimi gözardı edersek ,eminim senin de hak vereceğin, geçerli mazeretlerimi de sıralayabilirim uzun uzun .Ama tüm bu basamakları  atlayacağım,seni sıkmak istemem hayat gailesi zırvalıklarımla, hem de çok iddialı zorluklarım olduğum konusunda  hiç ısrarcı değilim.Sana yazmadığım tüm süre boyunca yine de özet geçmem gerekirse; evlendim ,belki de bunu sana yazdım ve yazdığımı da unuttum, uzman oldum hatta inamazsın belki ,çünkü ben bile 2 yıldır şaşırıyorum hala, kızım oldu. Gezdim,tozdum,yedim,içtim,çok eğlendim,çok ağladım,başarısız oldum, mutsuz oldum çok sevdiğim arkadaşlıklarım oldu,küstüm,barıştım,bazı arkadaşlarım aramızda ayrıldı,kimi sevdiklerim hastalandı,hatta bir çoğunun ameliyathanede son gördüğü kişi oldum.Tüm bunlar yaşandı,geçti ve ben sana uzun uzun yazamadım.
İşte bu gece döndüm dolaştım ve yine bu ekranın karşısındayım:
Sevgili blog nerede kalmıştık?

Senle ben ,umarım arasına mesafeler girse de ,yıllar geçse de bıraktığımız yerden devam edecek samimiyete sahip iki dost gibiyiz. Sen her zaman beni can kulağıyla dinledin her daraldığım anda , bazen yanıt bile oldun.Umarım bugün de olursun!

Şimdi yıllar sonra buraya yeniden yazdığım şehir gariptir ki yine depresyonun dibinde ağladığım şehir . Ve sana yine bir başımayken yazıyorum.Sanırım son yazılarımın benzeri bir şeyler tekrarlıyor bile olabilirim: DEJAVU!!!

Hayatımı sanırım bumerang gibi yaşıyorum  gittikçe çoğalarak. Hayatta ne kadar uzağa fırlamaya çalışsam da kendimi yine aynı noktaya dönmüş buluyorum ya da aslında hayat dediğimiz,iki nokta arasında aldığımız düz bir çizgi değil de , yolda hikayeler biriktirerek döndüğümüz başlangıç noktasıdır.
Her dönemeçte aynı yere çıkmam belki de bu sebeple. Sanki bir pergele bağlıyım da, irili ufaklı çizdiğim dairelerden ibaretim. Yaşanan hikayelerim çeşitlense de, hayatıma eklenen yeni kişiler ve sonsuza kadar ayrılanlar olsa da  başladığım noktaya dönüşüm bu sebepledir. Kim bilir belki de sen zaten tüm bunları  biliyordun da benim kafama henüz dank etti? Yaşlandıkça çocuklaşmamız gibi hipotezlerle de desteklemeyeceğim fikrimi ama  düşününce çok da mantıksız değil gibi?

Bu konuda sen ne dersin sevgili blog?

Umarım görüşmediğimiz tüm zaman içinde hayat senin için olumlu geçmiştir.Ve Sevgili çocukluk arkadaşım G, aramızdan zamansız ayrılışın durup  bazı şeyleri yeniden düşünmemi sağladı,umarım şu an olduğun yerde mutlusundur ve bir şeyler eksik kalmamıştır..
Çok yakında yeniden görüşmek üzere .
Şimdilik hoşçakalın!
İyi Geceler :))


MÜTEMADİYEN DİNLİYORUM:




9 Temmuz 2016 Cumartesi

things we don't talk about ...







İtiraf ediyorum, bazen ergen kitapları okuyorum.
Hatta çoğu zaman çok eğlendiğimi bile itiraf edebilirim.
Herkes gibi basit nedenlerim var:Zihnimi yormamı gerektirmediği gibi , konsantrasyonumun tamamını kitaba vermem gerekmiyor ki; böylece sık sık bölündüğüm halde hikayeye geri dönmek için sayfayı  nerede kalmıştım diye en baştan okumam gerekmiyor, sonları aşağı yukarı hep mutlu son,ki benim en sevdiğim son şekli , cümlelerin bir sonu var,uzun betimlemeler , sayfalarca süren bir süre sonra  nedenini unuttuğum diyaloglar yok çoğunda ( Sevgili İvan'ın Babalar ve Oğullar'ını sen de  okurken bazen insanın  bir hiç için nasıl böyle sayfalarca yazabileceğini düşünüp şaşırıp sıkılmış mıydın yoksa bu da sadece bana özgü bir davranış mı ! Umarım sen de öyle düşünmüşsündür ,aksi halde  kendimi garip hissedeceğim.), kısa paragraflar günün stresinden uzaklaşmama hatta nöbette ise sürekli adrenalin salgılayan  vücuduma rağmen   rahatlamamı sağlıyor.
Aslında bu bir dizinin bir bölümü izleyip karakterleri tanıdıktan sonra fragmanlarla diziyi devam ettirmek gibi bir şey benim için. Hem de yeni neslin favorilerini takip etmemi de sağlıyor (Böyle yazdığıma bakıp , hen ne kadar 3lü rakamların ortasına yaklaşmış olsam da , yaşlı hissettiğimi sanma lütfen!Tamam,bazen yorgun hissediyorum ama hala bir konserde çılgınca eğlenecek kadar  genç sayılacağımı düşünüyorum ki genetik köklerime buradan teşekkür ediyorum. Sayenizde zaman zaman lise öğrencisi olduğumu düşünen insanlar hala var :)) )
Anlayacağın su köpüğü hikayeleri okumak için kendimce  geçerli sebeplerim var :))
Bu kadar zırvalama da aslında şu yukarıdaki şarkı için...
Okuduğum kitapların birinde keşfedip, şu sıralar çevir çevir dinlediğim bir diğer parça... Belki sen de beğenirsin diye paylaşmak istedim.
Sonuçta konuşmadığımız çok şey var...
Keyifli dinlemeler,keyifli cumartesiler
Umarım sen de orada  güzel bir sabah geçirmektesindir.
Ankara'dan sevgiler ...







5 Temmuz 2016 Salı

Mütemadiyen dinliyorum: Mek Mak Mok




Keyifli dinlemeler, mutlu bayramlar... Yine sevdiklerimden ayrı batan güneş ...Gün batımları en çok uzun yaz günlerinde sıkıyor canımı... Hiç kullanmadığım sigara paketini hep böyle zamanlarda acıyor, bir sigara içiyorum manzaraya karşı... Aslında tiryaki de değilim, zaralarını da herkesten iyi bilirim :)) O , bir paket parlement slim ve ufacık çakmağı ise  buna rağmen hep yanımda taşırım  ... Anlayacağın yine  nöbet kafası,bir başka bayram nöbeti....Sevmiyorum uzun idari izinleri  meslek icabı ..
Yaktım bir sigara manzaraya karşı , güzel sözler , güzel melodi ... Bu sıralar çevir çevir dinlediğim üç şarkıdan biri... Diğerleri mi ?
Aslında " mok" diye birşey yok:))
İyi dinlemeler
Ankara'dan sevgiler

10 Şubat 2016 Çarşamba

üç nokta ... Mutsuzluğun dibi

Daha yalnız hissediyorum... Ne kadar mutsuzum ... Bombokum resmen ... Halbuki sana güzel şeyler anlatmak için dönmeliydim... Sanki sen ,sadece kötü günlerimin ortağı gibi oldun be blog... Sebebini sorma ; çünkü ben bile belirgin sebep söyleyemiyorum elle tutulur ... Güvensizlik içinde önümü göremiyorum tek diyebileceğim ...

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Gİrizgah

Kapak:


Önsöz:
Bir silgi gibi tükendim ben... Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım: mürekkeple yazmışlar oysa... Ben, kurşunkalem silgisiydim azaldığımla kaldım. 
                                                                                   ~ Oğuz Atay~ Tutunamayanlar


&&&

Giriş 
Ölüyorum ben .
Elle tutulur bir şey yok ,belki de var  ve ben henüz bilmiyorum onu;ancak şu an gözle görülür tek şey fazla kilolarım, lakin onlar da tartı üzerinde bir kaç dirhem fazla çıkmama neden olurlar , hepsi o kadar.
 Kilolarımı sorun etmeye lüzum yok ,var da yok.Şimdi, bu meselenin ne yeri , ne de zamanı.Aman, boş verelim bu kilo bahsini, hem hepsinden kurtulmam, azıcık nefsimi tutmama, biraz egzersize bakar . Kilolarım gibi bir konunun ,ölüyor olmam hususunda yapmış olduğum beyanın yanında ne ehemniyeti var hem zaten.Lakin,konuları her fırsatta sulandırmaya pek bir muktedir olan  haddinden fazla latifşinaz huyumu ,bu yaşımda bile dizginleyememekteyim,lütfen mazur görünümüz beni.Ne demişler huylu huyundan vazgeçer mi hiç!Belki bu latifşinazlığım , ölümüme neden olan musibetin bir belirtisidir ve ben, huy diyerek yıllarca hep geçiştirivermişimdir. Bu yüzümüzde, kendimizi bildik bileli duran benin , bir hastalığın belirtisi olabilme ihtimalini,düşünmeden yıllarca yaşamak gibi bir şey. Lütfen ,sakin ol! 
 Yanlış anlaşılmak istemem, ben ,hususunda.Her ben, bir hastalık belirtisi değildir,tıpkı her latifşinazlığın bir hastalığın belirtisi olamayacağı gibi. Zaten senin sandığı kadar kolay değildir, adını sık sık duyduğun, o hastalıkların tanısı, emin olmadan koyabilmek.
Yine,  gerekli-gereksiz bir sürü lakırtı etmeden duramadım...
Asıl mevzuya dönmemiz gerek.
Mamafi çok zamanım kalmadı benim ve anlatmam gereken bir takım mevzular var sana.
Elbette, dinlemek istersen(iz).
Sayın okuyucu ,burada bir parantez açmak gereği duyuyorum, çünkü bir türlü karar veremiyorum, hitap ederken hangi kişi zamirini kullanacağıma?
Siz, diyerek saygın ilişkimizi korumak istiyorum, kimseye saygısızlık etmek istemem çünkü ben; ama her Siz, dediğimde, asla bitmeyecek gibi geliyor bu yazı; lakin, sen diye hitap ederek de sınırlarını aşmış olmaktan,fazlaca laubali görünmekten korkuyorum. Arkamdan ,kimsenin ,bu sözcükleri, adımın önünde sıfat mahiyetinde kullanmasını istemem. Hem kim ister ki?
Lütfen ,bu konuda da beni, mazur gör ,sen diye hitap etmeyi tercih ediyorum ,yazımın bundan sonraki kısımlarında.Böylece,benim için hem anlatmak daha kolay olacak, hem de sana, her hitap  edişim de nasıl sesleneceğimi şaşırmayacağım. Zaman , hepimiz için kıymetli, ama benim şu anda daha bir kıymetli, çok daha dikkatli kullanmam gerekiyor her bir salisesini bile... Hala anlatacağım çok şey var. Mutlaka senin de anlatmak istediğin hikayelerin  vardır, benim henüz duymadığım,okumadığım. Sana, onları okuyacağım konusunda söz veremeyeceğim malesef. Umuyorum ki, bu durum için bana çok kırılmazsın. Birilerinin, bana kırgın olmasını istemem. 
Bilmeden veya bilerek kırdığım insanlar olmuştur eminim. Kimin yok ki...İşte ben , onların hepsinden burada özür diliyorum.
Umalım ki , bu yazıyı bir şekilde okusunlar; çünkü ben ölüyorum ve bir daha asla kırdığım kişilerin gözünün içine bakarak özür dileyemeyeceğim, sarılamayacağım onlara affedilmenin huzuruyla. Tabi , kimseyi de kıramayacağım bundan sonra...

&&&

Kurulmak için bekleyen cümlelerim var ,kafamda kurduğum hep içimden tekrarladığım cümlelerim.Asla bir tanığı olmamış cümlelerim.
 Hepsi,bir an  önce özgür olabilmek için sabırsızlanıyor;ama yine de bazılarını  müebbet hapse mahkum ettim. Onlar, benimle birlikte yok olup gidecekler ve sen dahil hiç kimse bilmeyecek onları.Yeni cümleler de katılmayacak onların arasına.,cümlelerim yeşerip de tomurcuk açmayacak  fikrimin bir köşesinde.

Benimse,kalanları  bir düzen içinde anlatmam lazım sana, yoksa laf  salatasına benzemekten öteye gitmeyecek bu yazdıklarım. 

&&&
Ölüyorum ben, belki sabahın ilk ışıklarını görürüm ,belki de...
Kan olmayacak, temiz hep isteyeceğim gibi belki de,çıt bile çıkmayacak ...O an,patırdı bile kopmayacak...Çok çekmedi diyecekler,sadece zamansız diye bir kaç ses duyulacak,kim bilir belki...
Çok sessiz , kimse duymadan öleceğim ben, yapayalnız tıpkı doğarken olduğu gibi.
Üzülme lütfen, hem kimi gördün ki kalabalık ölen !Ve ,zaten yalnız değil miydik doğarken !
Son cümlemi hatırlar gibi mi oldun bir yerlerden?İlk kez duymuyorum mu diyorsun, bu cümleyi  'zaten doğarken de yalnızdın'? 
Aldım  onu ben,ama ödünç  aldım sadece. Bir kez, son bir kez kullanıp ,geri iade edeceğim sahibine. Hem benim olmadıklarını da söyledim sana,hiç benim olmuşlar gibi de yapmadım.Hem kullanılmakla eskir mi ki kelimeler de ,gönül koysun sahibi bana?
 Ben hiç eskimiş bir 'Günaydın' görmedim ya da kullanılmaktan yıpranmış bir 'Seni seviyorum'...
Zaten dile getiren kişidir sorumlusu,kelimeyi güzel, çirkin, ayıp veya kaba bir kimliğe sokan!
Yoksa ,birinin dudaklarından dökülen bir çift kelime,  aheste aheste devinmekte olan kalp ritmimizi aniden hızlandırabilirken,aynı çift kelime, bir başkasının dilinde hakarete ,tehdide nasıl dönüşebilirdi. (Biraz devrik kuruldu cümlelerim,sanırım başkaldırdığım tek düzen, kelime dizilerim.Bir şaheser yaratmak gibi bir gayem yok , aslında bu halimde yok...Belki başka koşullar altında yazmış olsaydım bu satırları ,düşünebilirdim bu fikri. Şu an  ise tek derdim, bir an önce her şeyi sana, tam da hissettiğim şekliyle anlatabilmek.
Bunları seninle tartışacak çok zamanım oldu benim ama ben, kendimce çok mühim olduklarını sandığım ,
sonunda aldandığımı anladığım işlerin peşinde koşuşturup dururken, tüm o fırsatları kaçırdım.

&&&

 Biliyor musun , elbette bilmiyorsun ,ama ben yine de sormak istiyorum, kim bilir belki hissetmişsindir satırlar aralarımda ya da ne bileyim , hissetmemişsindir, ya da belki de ilk kez okuyorsundur ,pek ehemniyet verilmeyecek yazılarımı. Ama bilmeni isterim ki ,hepsini beynim doğurdu, noktasından virgülüne kadar, hepsi benim evlatlarımdır. Bu sebepten,senin beğenmediğin cümlelerimi, ben çok sevdim ve hiç birini, birbirinden ayırt etmedim.Hem insan evlatlarını sevmez mi hiç! Arada bir, içlerinden birine ben de çok kızıyorum;ama  sonra geçiyor.
Yine şu uslanmaz huyum tezahür etti ...Bir kalemde dağıttım konuyu yine.

&&&
Ben , ölüyorum ... Hem de ağır ağır kazdığım, her santimine gözyaşımı kattığım bu hüzün çukurunda boğularak ölüyorum.
Bırakır diye ümit etmiştim yakamı bu illet.Olmadı...
Her şey ,bugün ikindi vakitlerinde nereden peydah olduğunu anlamadığım bir endişenin yüreğime çöreklenmesiyle başladı.
Halbuki, günlerdir hüzün uğramamıştı yamacıma.Dertlenecek pek bir şey de yoktu , elbette dibi tutan  bir tencereye hayıflanmam dışında.Buna da mı tasalanıyorsun diye söylenip, ah çocuk diye iç geçirdiğinizi duyar gibiyim(Belki de sen hiç bir şey demedin de,ben dediğini varsayayım.)
Ne olur, bırakın da anlatayım, bırakayım löp diye içimdekileri kucağınıza ve ya yanınızdaki bir yerlere... Belki, biraz huzur yüzü görmüş olur ruhum son dakikalarında...
Hoşunuza gitmedi değil mi bu fikir? Benim derdim, bana yeter mi diyorsunuz? 
Zaten ben de ,kimseye yük olmaya niyetli değilim öyle .
&&&
Evet, bugün ikindi sularıydı önce endişe çöreklendi yüreğime...Hemen en yakınlarımı aradım, yalnız burada mutlaka bir es vermem lazım! Kendime yakın saydıklarım diye düzeltmeliyim çünkü belki ben, onlar için pek yakın sayılmam. Sizin hiç yakın olduğunuzu sandığınız  ama onun sizden fersah fersah uzakta kaldığı çok geç fark ettiğiniz kuzeniniz, teyzeniz, amcanız yahut arkadaşınız olmadı mı?
 Sizin olmadıysa  bile benim oldu...Çok sevdiğim , kardeşim gibi gördüğüm bir arkadaşım oldu mesela,bir -iki konuda fikir ayrılığına düştük ; sonra onu hiç görmedim.Oysa ki,kardeşimle ben  çok tartışırız ve birçok konuda fikir ayrılığına düşer, küseriz ama döneriz birbirimize..Belki o da ,dönmez bir ayrılık sonrası ama bu da asla öğrenemeyeceğim,göremeyeceğim milyonlarca şeyden biri. Zaten bunu görmeyi istediğimi sanmıyorum da.
Hımm, kardeş ve arkadaş aynı başlık altında örneklendirilemez mi diyorsun,peki?
Yakınım dediğin kişilerle kan bağımızın  olması mı gerekli sence?
 Aslında öyle bir örneğim de var; ama bu yazdıklarımı bir gün annem okuyabilir.
Ve onun üzülmesini istemem.Onun bir takım sağlık sorunları var, kalp hastası, ayrıca hipertansiyonu var , bir de diyabet hastası.Tüm bu sebeplerde öte ,onu çok seviyorum ve onun  üzülmesini istemem.
Elbette, bu satıra gelene kadar çoktan kızıp tansiyonun yükselmediyse .Böyle bir durumda,eminim, bugünkünden de daha az sevenim olacaktır benim.
Kısa bir süre için bile olsa hatırlanmak isterim.
&&&
 Ölüyorum ben,sessizce ve yalnız.
Gürültü kopmayacak,günün herhangi bir  saatinde, bir acil müdahale odasında,üstüm başım dağılmış halde sedye yatıyor olmayacağım.
Günün bilmem kaçıncı vakası geldiğim halde,ilk hastası gibi çabalayan bir doktorun beni, kurtarmak için çırpınmasına da neden olmayacağım.Yakın saydıklarım,kullanım hakkı bana ait olan bir vücudu,sırf ben bir şekilde bozdum,O da onarmayı başaramadı diye tartaklanmasına sebep olmamış olacağım böylece  ya da hayata tutunamayan ruhumun ardından, o açıklamayı nasıl söyleyeceğini düşünerek kıvranmasına da neden olmayacağım. Bir otel odasında da bulunmayacak bedenim,yatağıma uzanıp yanmayı da beklemeyeceğim.İşime gittiğimi zannettiğim bir gün, göçük altında kalmayacağım.Sırf fakirim diye ölmeyeceğim ya da 3. sayfada kurbanların adları sıralanırken geçmeyecek adım aralarında, zanlısı her kim olursa olsun.
Ben ölüyorum...Eğer ölüyor olmasaydım,muhtemelen bunlardan biri başıma gelecekti.
Ölüyorum,korkuyorum biraz da,ben iğneden de korkardım zaten.
Korkuyorum ,çünkü ;
En güzel cümlemi henüz kuramadım.
 Buson cümlede bir şiir mi anımsattı mı sana da, yazdıktan sonra bana da  hatırlattı... Hatta yazmaya ara verip  o dizeleri mırıldandım son kez, hem de şu dakikalar benim için bu kadar önemliyken.
Düşünsene, kimine göre genç, kimine göreyse çok yaşlı olduğum bu yaşımda ölüyorum ben...
Belki de henüz en sevdiğim şiiri okumadım ,o en sevdiğim mısrasını tekrarlamadım olur olmaz zamanlarda. Ölüyorum ama hala okumadığım milyonlarca kitap,melodisine aşık olmadığım binlerce şarkı var.En sevdiğim kitabın  hangisi olacağını asla bilemeyeceğim!
Birinin en sevdiği olmayacağım mesela,birinin kalbini kıran da yeniden.
En sevdiğim yemeği yiyemeyeceğim.
Oysa, gidip görmem gereken daha çok yer var.,sokaklarında nasıl kaybolduğumu  sana henüz anlatamadığım ve asla anlatamayacağım.
En güzel fotoğrafımı da çekemeyeceğim ...
Yarım bırakacağım hayatımı;çünkü sürem doldu. Fark ettim de,ne çok şeyi yapamadan gideceğim,hem de bir daha değil,ilk defa...Mesela uzman olduğumu da göremeyeceksiniz.Sizi, muayene odasında ben ,karşılamayacağım hiçbir zaman.Senin , giderken teşekkür ettiğini de duyamayacağım.
En yakın arkadaşımla bisiklet de süremeyeceğiz, yeniden rüzgara karşı.
O sahil kasabasında, kumlarda yatarken kayan yıldızla dilek filan da dileyemeceğim.Oysa ben nefesimi tutup denize dalabilmeyi  ne çok isterdim son kez bir günbatımı sırasında.
Sabahlara kadar müziğin ritmine kendimi kaptırıp ,dans da edemeyeceğim.Sarhoş olup efkar da dağıtmayacağım. Radyodan fal da tutamayacağım..
Arabama binip gaza basmayacağım var gücümle.Bundan böyle, hiç bir trafik memuru benim adıma ,aşırı hızdan ceza kesemeyecek. 
Seninle asla tanışamayacağım mesela.
Günaydın, diyemeyeceğim sana artık ... Annemin koynunda yatamayacağım,köpeğim sabahları oyun için  yüzümü de yalamayacak,babam telefonda ne yediğimi de sormayacak.Kuzenlerimde bir yemek masasında şaçma sapan şeylere gülemeyeceğiz.
Ne kadar çok şey var,ama yazmamın faydası olur mu ki hepsini gerçekleştirmeye?

&&&

 Orası da pek mi kasvetli oldu mu?.
Hadi canım, çıkar şu baklayı ağzından mı diyorsun ,hala neden öldüğüm konusunda elle tutulur bir şey söylemedin mi diyorsun,yoksa bana mı öyle geldi...
Ağzımda geveleyip durduğumun farkındayım ben de ;lakin giriş yapmak çok zor hem de şöyle afilli girişler...
 &&&
Gelişme bölümünde, bir çok sürprizin bizi beklediğinden habersiz olduğumuz birçok hikaye, sırf  sıkıcı girişleri yüzünden okunmadan geri bırakıldı alındıkları yere! 
&&&
Umarım hala okumaya devam etmişsindir yoksa çoktan kapattın mı sayfayı.
 Ben kalan son ümit kırıntılarımı, senin hala okumakta olduğun yönünde kullanacağım.
Kısacası ,her şeyin bir girişi var , yani hemen hemen var  ... Evin, garajın,odanın, var da var işte, şimdi ne benim hepsini tek tek saymaya zamanım yeter, ne de senin okumaya takatin kalır artık.Eminim , sen hepsini zaten biliyorsundur. Benimkisi hala gevezelik.Bir dakika, atlamadan önce bu kısmı, sormak istediğim bir şey  daha var:Sahi,girişi olmayan bir şey var mı?
Patanak söylenen sözler dışında , gerçi onların başında bile bir şey söyleyecektim diye başlayan derme çatma girişimsi çabaları olduğunu zorlarsak görebiliriz.
Neyse işte...
Girizgah olmadan , makamı tutturamayanlardanım kıssadan hisse...

&;&&  

Şimdilik son!

Bu satırlar;asla neyi sevip, neyden nefret ettiğini ,genç bir kızken de, benim yaşımda 5 çocuk annesiyken de neyi düşleyip, neyden ayrı düştüğünü ,içinde hangi fırtınaları bastırıp , aklından neyin hesabını yaptığını asla bilemediğim,hastaneye gitmek korktuğu halde ,bir yoğun bakım ünitesinde , Hastane enfeksiyonundan ölen Babaanneme itafen yazılmıştır.Belki, biraz da olsa dindirir ona veda edemememin acısı...

&&&

Yazarın NOTU:
Son olarak,
Pazar gecesi saat ondan beridir,aralıksız yazdım,sildim...Ufak tefek,belki de kocaman,affedilmez gramer hatalarımı,noktalama yanlışlarımı,anlatım bozukluklarımı fark ettin okurken muhtemelen. Bunun için şimdiden özür dilerim.Bugün,dışında bir gün yeniden gözden geçireceğim hepsini.Bu gece,yazarken bu satırları blog sahibesi ,öyleymiş gibi yaparak yazmaya çalıştı,sanki son saatleriymiş gibi yapmaya çalıştı.Asla, aslı böyledir diyemem,yaşayan gibi anlatamam;sadece kısmi gözlemlerimden faydalandım,arada emeği kutsal ,doktor meslektaşlarıma biraz tolerans tanıdım.Sonuçta,yaza boza saat beşi buldu,benim frekansım bozuldu,şu an ağlayabilirim de gülebilirim de.
Hatta deli filan bu kız ,normal değil bunun psikoloji gibi düşüncelerine de saygı duyar,kısmen katılabilirim bile.
Sanki bir kısa bir öykü yazacakmışım gibi tasarlanan bu post,üç -beş paragrafla sınırlı kaldı.Zaten,bu kadar satırla dağılan bendenizin hali,roman yazmaya yeltense kim bilir nice olurdu?
&;&;&
Dipnot:
Bir süre yazmayabilirim,uzun bir süre de olabilir bu.
Günaydın fotoğraflarımı çekip ,haftalık olarak da altlarına ufak notlar düşebilirim de..
Şimdilik netleştirdiğim bir şey yok...Günaydın Fotoğraflarını, elimden geldiğince çekmeye devam edeceğim.
Bu yazı da Koca adam, tarafından noter de onaylatılacak..

Sana Günaydın sevgili Okuyucu,
hiç bir güne yakışmayan bu yazının hafta başına çok uygun düşmediğinin farkındayım,ancak şimdi yazmasaydım asla yazılmayacaktı.Öncelikle anlayışın için ,sonra da buraya kadar dayanıp okuyabildiğin için  teşekkür ederim.
 Keyifli bir gün,mutlu bir hafta dilerim...


DİNLİYORUM~~Bu hüzünlü yazıyla tezat biraz daha neşeli bir şeyler~~Demi Lovato~~Give Your Heart Break


Özeleştiri: Yazım dilinin paragraf ,paragraf okumak da olduğum her kitabının etkisinde kaldığı bir şeyler çıkıvermiş ortaya..

10 Kasım 2014 Pazartesi

Yaz kızım...


Yazmadığım tüm o zamanlarda yaralarımı sardım... Kabuk tuttu , defalarca kanattığım yaralarım önce sonra eskiden eser kalmadan iyileşmişti hepsi...  Mutlu   "SON" yazısı yazdıktan sonra kahramının başına neler gelir diye merak eder dururdum, acaba şimdi mutlu mudur diye!  Sonra  neler olduğunu gördüm ben yazmadığım onca zamanda ...Kısacası blog , sana yazmadığım  zamanlarda ben, asistanlığımın 15 ayını geride bıraktım... Vedalar ettim birçok sevdiğime , bir gün buluşmak ümidiyle , yeni arkadaşlar edindim, meleklerle tanışıp onları sonsuzluğa uğurladım, bir nefes  daha almak için  çırpınanları , benden güzel haber duymak için gözünü gözüme diken  sevdiklerini gördüm, çok uykusuz kaldım , ama en çok sana içimi dökmeyi özledim. 
Ve şimdiler de sık sık istifayı düşündüğüm bu yere gelebilmek için  ne kadar çabaladığımı unutmayayım diye kendime not düşmek istedim...

12 Ekim 2013 Cumartesi

gün yüzüne çıkmamış yazılar


Bügünden  tam 5 gün önce :
''Beni ardında nelerin beklediğini bilmediğim bir kapının önünde durdum günler sonra.Çalıp çalmama konusunda tereddütlerim vardı.Oysa eşiğinde durup kararsız kaldığım onlarca kapıdan biriydi bu eski kapı.Derin bir nefes aldım,terlemiş avuçlarımı silerken pantolonuma;Cesaretimi topladım son enerjimle.Tıklatmak isterken tok bir ses çıktı ceviz kapıdan...Sonra onca zamandır nefesimi tuttuğumun farkına vardım, yeni bir soluk için hepsini verirken...Durup huzursuzca beklemeye başladım kapının açılmasını.''


Dün akşam üzeri ise:


Bitti bu iş yazdım bu fotoğrafın altına...Evet gerçekten bitti,bu sabah daha çok anlıyorum yeryüzüne ayaklarımın değmeye başladığı bu saatlerde...Artık o uzun uykusuz geceler,etüdlerde kağıt bardaktan içilen çoğu soğumuş kahveler...
Evet, bu satırları sana uzmanlığı kazanmış biri olarak yazıyorum...
Bu uzun yolda beni dinleyen,bazen moral veren ,güzel dileklerini ileten sana çok teşekkür ederim.