things getting worse before getting better...

30 Nisan 2008 Çarşamba

Yola devam...

''Yazmasaydım delirecektim.Yazmadan yaşıyamıyorum'' demiş ya Sait Faik.Benimkisi de o hesap aslında .Hayatımın yatak,hasta,hastane çemberinde bir çıkış noktası benim için yazmak.Bir nevi iç dökme,konu-komşuyu haberdar etme aktivitesi de sayılabilir.


Ne hikmetse yazıyorum bu kadar bari bir anket yapayım dediğim, sonra da anketi oylayanları (iyi ya da kötü ,ya niye kötü oy verdiniz ki :D) merak edip durduğum,işte o anket yarın sonlanıyor.Sonuçlar hemen hemen belli.Bendenizin yüzünde hafif sırıtık bir gülümseme.Diyorum ki kendi kendime varmış ya benim de nacizane satırlarımı, hatalarına rağmen okuyan birileri...


İtiraf etmem gerekirse sözleyecek çok sözüm var ama insan yine de herşeyi yazamıyor bazen( elbette yazamaz kendini deşifre ederse insan değil mi),bazen de bir şeyler söylemek istiyor ona rağmen yazamıyor.İşte bu noktada, her daim hatırlamayı seven hafıza devreye giriyor ,size yardımcı oluyor.Yazarda hep , en çok o anıları yazarken zorlanıyor,hani çoğunluğu mutlu olup ,kimisi acıtan anıları yazarken...

Erasmus ''Bir şeyler yapmaya karar verdiğimden ;fakat ciddi bir eser yazmak için uygun durumda bulunmadığımdan,deliliğe övgü yazarak neşelenmek istedim.'' demiş.Tam demek istediğim de bu aslında,Tıp dünyasının alınmasın ama insanı bunaltıp, hafif delirmesine neden olan bu dünyada durup bir nefes alıp döneceğim ben size dediğim, arka bahçem burası...





P.s: ankete oy verenlere teşekkürler...

29 Nisan 2008 Salı

ÇemBeR


"Korktuğun zaman bil ki,korku da cesaret de aynı çemberin parçalarıdır.Bil ki, çember senin içindedir.Demek ki, korkak olduğun kadar cesur olabilirsin.Ne kadar derine düşersen düş, bir o kadar yükseğe çıkabilirsin.
Korkuya tosladığında ,felakete uğradığında,çukura düştüğünde tek yapman gereken çemberde geri geri yürümektir,ta ki zıt parçana ulaşana dek.Sebebi felaketin her neyse onun zıddına ulaşamna dek."*



*Şehrin Aynaları, sayfa 128,Elif Şafak







Elvada Derken

Ne zordur insanın yıllarca emek verdiği şeyi bırakması...Daha mini mini birinci sınıfken( ki ben pek minik sayılmazdım :D) üst dönemden birkaç tipin karizmatik sunumlarının etkisini de inkar edilemeyeceği hadi sosyallaşelim bari diyerekten adım attığım,adı ilk duyanda musiki cemiyeti havası yaratan TurkMSIC (Türk Tıp Öğrencileri Ulurlararası Derneği Birliği)'da bu kadar emek vereceğimi,hatta kendi yerel kurulumda Başkanlık görevini 2 yıl sürdüreceğimi o zamanlar söyleselerde inanamazdım.Ne çok şey kattı ,neler alıp götürdü ama her zaman artısı daha çok oldu.Neyse!!


Yıllardır çeşitli görevlerde bulunduğum Sivas Turk MSIC Yerel kuruldaki görevimi geçen sezon sonunda bırakma kararı vermiştim.Bunda elbette çeşitli kırgınlıklıkların yanında ben gitmeden , yönetime gelecek olanların yerel kurulda neler yapacağını görmek,onların takıldıkları yerde kendi deneyimlerinden yararlanabilmelerini sağlamakta vardı. Ne kadar düşünceliyim ,değil mi?

Gerçekten yıllarca üzerinde emek harcadığınız bir şeyin sizden sonra ne olacağını merak ediyor insan! Tabi ben bıraktım demekle de eski alışkanlıklar öyle kolay bırakılmıyor! İnsan ha deyince bırakamıyor :D

Bu haftasonu Adanada'ydım.Akdeniz'e yaz çoktan gelmiş.Sivas'ın soğundan sonra şortlu ,terlikli insanları görüp adapte olmakta biraz zorlandım.Gerçi sevgili güneş alerjim hiç yadırgamadı güneşi,hemen salıverdi kendi ortaya.Ah bir de hasta olmasaydım ben, neler yapardım.
Bunca yıldır gelip giderim Adana'ya , bu haftasonu tam 2 kez kayboldum,inanlır gibi değil.Hem de Adanalılar mutlaka gülecekler Gazipaşa gibi bir yerde Bennetton'u ararken, o panikle nedense aklıma taksiye binmek gelmedi,panik halinde elimde telefon Adanalı bir sınıf arkadaşımın direktifleriyle yolumu bulmaya çalıştım durdum.İşin aslı sanırım ben kaybolmanı verdiği adrelin yüklü duygu durumunu sevmeye başladım.iHer yerde mi kaybolur bir insan.
Tüm amacım katalogda beğendiğim gömleği bulmaktı.Sonuçta gömleği de bulamadım,üstüne sanırım bu ayda dünyanın telefon faturası ödeyeceğim(Önemli not:142 numaralı Kırmızı otobüs Real'e gidiyormuş bilmeyenlere duyurulur :D).
Benim amacım elbette alış-veriş değildi,yılda 2 kez düzenlenen TurkMSIC Nisan Genel Kuruluna katılmak üzere Adana'ydım.Bu toplantı, benim jübilemdi bir yerde...Eski ve yeni yüzler görüp ,birçoğuyla vedaşlaştık.Adana kebabımızı yiyip,şalgamımızı içtik.Bir tek bıcı bıcı yiyemedim.
.
Veda etmek zordur ama tam tadında bıraktım bence.Türk Tıp Öğrencilerinin Avrupa'daki çalışmaları, birçok kişinin haberi olmasa da,sessiz sedasız devam ediyor.Çoğu üyesinin ilerde hem ulusal hem uluslararası düzeyde çok önemli mevkilere geleceğinden emin olduğum bir dönemi geride bıraktım.




24 Nisan 2008 Perşembe

Wellcome to HELL!

Son aktif nöbetimi tuttum ve herşey bitti, ben de bittim(Önceki iki nöbetim yoğun demiştim öyle değil mi unutun söylediklerimi çünkü ben yoğunluk görmemişim).

Dün 39 C ateşle yattım tüm gün.Şu an çok iyiyim.Burası bir cehennem dedikleri kadar vardı.Akşam 17.00'dan saat 1.30 'a kadar durmadan sheet çektim.Şu aşağıdaki lavaboda gördüğünüz sheetlerin(koroner anjiografi yapılırken kullanılan iğneler) tamamını ben çektim ve bunların yarısı PTCA(balon uygulaması) idi. Adı gibi sadece iş aşağıda gördüğünüz iğneleri çekmeyle bitmiyor, hastanın kanaması durana kadar tüm gücünüzle sheeti çektiğiniz yere basıyorsunuz ki, bu süre minimum 10 dk. sürüyor.PTCA hastalarına kan sulandırıcı bir ilaç, işlem sırasında verildiği için bu süre en iyi olasılıkla 20 dk oluyor. Sonra da olay yerini kapatıp üstüne meşhur kum torbasını koyuyorsunuz.
Gece boyunca sheet çekmekten, kan alıp EKG çekmekten ne yemek yemeye ne de oturmaya fırsat bulabildim.Gece ilerledikçe artık hasta yakınlarının kaprislerine dayanamaz oldum.Tüm işler bittiğimde resmen ben de bitmiştim.Sheet basmaktan omzum çıktı sandım.Bacaklarım felç halindeydi ve başım zonkluyordu.Hastalardan birinin durumu kötüleşmesin diye dua ederek odaya girdiğimde saat saahın 2.00 idi.İşte şu aşağıdaki fotoğraftan sonra üşüme-titreme krizine girdim .Ve sonra bayılarak uyumuşum.
Nöbet dediğin sabah erken kalkmayı gerektirir internlükte.Sabah 4.30'da yeniden ayaktaydım.Her yerim tutulmuştu artık gülümseyecek halimde yoktu.Sabah işlerini bitirdiğimde yorgunluktan ağlıyordum.Eve geldiğimde tükenmiştim.Uyudum ,ilaçlar,vitaminlerlerle ve en önemlisi 39C ateşle titreye titreye yattım,hastaneye gitmeyi reddettim.Kendi iç enerjimle tedavi ettim kendimi :)) şimdi çok iyiyim. Sakın sizde eften püften şeyler için gitmeyin doktora(ayak dirememin sebebi doktordan korkuyor olmam değil yani)

Çok iç karartıcı bir yazı oldu ama bir gün asistanlar kervanına katıldığımda geçmişimi unutursam hatırlayayım diye yazdım bu satırları. Ne de olsa söz uçar ,yazı kalır.Yanlış anlaşılmasın ,asistanlar üstüne alınmasın ,ben lafımı ortaya söyledim,kimse güçenip kırılmasın(birden masal anlatasım geldi ...yaşadıklarım da bir masal gibi zaten).

Efenim,gökten 3 elma düşmüş,biri bana,biri yan gelip yatanlara ,biri de bu yazıyı sonuna kadar okumayı başaran sana ...


P.s: Ben bu gece gidiyorum,salıya kadar yokum...

22 Nisan 2008 Salı


3 denizkızı...
Tam 6 yıl önce çekilmiş bir fotoğraf...
Gün batımında denizde yüzmek...Tam güneş batarken denize dalıp bir dilek dilemek...O dakika günün en önemli ve anlamlı saatiydi benim için...Ne çok dilenecek şey vardı ki,ertesi gün yeniden aynı saatte yine denizde olunurdu...Ve daha sonraki gün...Ve bir sonraki...Acaba dilek dilemek ,denize girmek için bahane miydi yoksa dilek dilemek miydi asıl amacımız...Net hatırlamıyorum.Hatta gün batımında dilek dilemek nasıl bir mantıktı ,gerçekten böyle bir şey var mıydı yoksa ben mi uydurmuştum.Eğer ben uydurmuşsam bile o zamanlar,hatta hala bu alışkanlığım sürüyor, benim ,kuzenlerimin ve yakın arkadaşlarım arasında tutulmuş bir gelenekti.Zaten bizim o zamanlar çok genişti hayal gücümüz ...Kum tozu diye bişe icat ettiğimizi hatırlıyorum.Kumu saatlerce güneşin altında elerdik de ellerdik.Ne için yapardık bu işi ...Bu konuda hiçbir mantıklı açıklamam yok.
Peki dileklerim hiç gerçekleşti mi acaba?Sanırım ben hep ütopiktim dilek dilerken...Aslında çok emin değilim gerçekleşip gerçekleşmedikleri konusunda...Belki de gerçekleşiyorlardı ki daha bir bağlandık bu inanca.
Ama her daim neşeli olduğumu hatırlıyorum gün batımlarında...Gün batarken ,tam güneş kaybolup sulara gömülürken(yani elbette denize batmadığını biliyorduk :) ) bir dilek dileyerek dallardık denizin dibine hatta birkaç kez daldır ki arka arkaya dileğimiz daha çabuk olsun diye :))

HaFTaNın Şiiri.....



Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin o'nu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...
CAN YÜCEL..

18 Nisan 2008 Cuma

Nöbetten canlı bağlantı...




Tam 12 gün sonra aktif intörnlük hayatım sona erecek ve ben 2 ay nadasa yatmadan önce son enerjimi burada tüketiyorum.Bu satırlar Kardiyoloji nöbetim sırasında yazmaktayım.Hayatın bir anlık olduğu en çok hissettiğiniz bölümlerden biri burası.Biraz önce yanınızda soluk alan,konuşan kişi 1 dk sonra sonsuz yollucuğuna çıkmış olabilir.Şu an çok şükür hastalar ve servis stabil durumda yani asayiş berkamal :D.Ama ben yorgunluktan ölüyorum,baldırlarımdan başlayan ağrı kasıklarıma ulaşıyor ayakta durmaktan.Ve kol kaslarım şekillenmeye başladı,kum torbası taşıyıp sheet basmaktan.Halimden şikayetçi değilim.Görevimiz insan sağlığı.Bu hafta gün aşırı nöbetim var.Yani pazar ve salı da buradayım.

Koca bir haftanın bana getirdikleri:





  • pazartesi: Sonunda diyete başladım,gerçekten bugün 5 günüm şimdiden 1 kilo verdim,durmak yok...Mezuniyete kadar devam.


  • salı:babişim süpriz yaptı,şu an yanımda..mutlu mesutum...geldiğinden beri beni toparlıyor ,eve gidince yemeğin hazır olması gibi muhteşem duyguyu çok özlemişim.Keşke nöbetlerimde bu kadar arka arka arkaya olmasaydı biraz daha görüşebilseydik.


  • salı:İtalya biletimi aldım.Kalkış:29 haziran 2008,pazar Antakya-İstanbul-milan


  • çarşamba:Hızlı ve yoğun bir Kardiyoloji stajı ile geri sayım başladı.perşembe,cuma aynı yoğunlukla devam ediyor... 22 nisana'a kadar nöbetlere devam..Ayın 25'inde ADANA'dayım.Tıp yıllarımında çeşitli görevler aldığım TurkMSIC 2. Genel Kurulu'na katılmaya gidiyorum.Bol acılı ve Kebaplı yazılarla karşınızda olacağım.

Yazıyı 9 saatlik aradan sonra henüz tamamlayabildim.Şu an saat 8:15 ve ben sanırım sadece 2 saat uyuyabildim,parça parça...sabah 7.00'den beri yoğunluk artı serviste.Eve gidip uyumak istiyorum,bacaklarım beni 1 saat daha taşır mı acaba?pazar yine nöbetteyim :D ama hala gülümseyebildiğime şaşırıyorum.



P.s: Kalbinize dikkat edin !! sağlıklı ve güzel bir haftasonu dilerim herkese!!



Küçük Doktordan dipnot:


Nedir kalp krizi?

Kalp krizi ya da enfarktüs; kalbin koroner arterlerinde(kalbi besleyen damarlarda) gerçekleşen bir bozukluk sonrası meydana gelen yetersizlik sonucu şiddetli göğüs ağrısıyla ortaya çıkan ve ölümle sonuçlanması olası fizyolojik durum. Dünyada en başta gelen ölüm sebeplerindendir.


Kalp krizi geçiyor olabilirsiniz?

  • Göğüs kafesinin orta bölgesinde birkaç dakikadan uzun süren baskı, sıkışma, ağırlık, huzursuzluk

  • Omuzlara, boyuna veya kollara yayılan göğüs ağrısı

  • Baş dönmesi, baygınlık, bayılma, bulantı, soğuk terleme

Bu ve benzeri şikayetleriniz olursa en yakın acil servise başvurunuz!!

Ben kaçıyorum yeni hasta geldi.Hepinizi öpüyorum.





12 Nisan 2008 Cumartesi

Clémentine Ne Oldu?




Clémentine , gözlerini kapadığında
Sen en iyi olanı tahmin edersin.
Clémentine, bizi mavi kabarcığının içine al
Bu çok tehlikeli olsa bile.

Yalnızca 10 yaşında iken
Her zaman daha büyük olmayı isterdik
Bir rüzgar darbesinin uçurduğu bir uçakla gitmek için
Orada ufuğa karşı
Küçük Clémentine gibi davranırız.
Çin gecelerini, okşayan geceleri hayal ederiz.
Ve Hemera size kollarını uzattığında her şey daha iyi olur.
Kötülük kaçar, kötülük uzaklaşır.

Clémentine, sen gece ve gündüz dövüşürsün
Hastalığa meydan okursun
Clémentine, seni terk etmeyeceğiz.
Ve bir gün her şey yoluna girecek.

Dünya gökyüzüyle çok güzel
Bu insana güneşin yanında yaşama isteği verir.
Pervanenin her dönüşünde, çığlıklar atarız, hayran kalırız
Kanatlara sahip olmak ne kadar güzel

Hep birlikte dolaşmaya gidelim
Ve engel olunmadan dünya turu yapalım
Tanışmak istediğimiz o kadar çok arkadaş var ki
Clémentine bize yol gösterecek

Hep birlikte dolaşmaya gidelim
Ve engel olunmadan dünya turu yapalım
Tanışmak istediğimiz o kadar çok arkadaş var ki
Clémentine bize yol gösterecek




Hatırlar mısın bilmem ben küçükken cumartesi sabahları hep kutsaldı benim için(O zamandan kalma sanırım haftasonları erkenden kalkıp televizyon başına geçme alışkanlığım).Cumartesi öğlene kadar sürecek bir serüven başlardı benim için.Voltran,Örümcek Dede,Transformers,He-MAN vs ...Ama içlerinden bir tanesi var ki sanki daha bir ayrıydı yeri,daha sonraları yaşıtlarıma sorduğumda hatırlayan pek çıkmamıştı içlerinden.Bende çoğu zaman acaba ben mi uyduruyordum diye şüpheye düşerdim.Geçenlerde yeniden aklıma Clémentine takıldı,beni bu kadar etkileyen başka bir çizgi filmde daha ileri yaşlarımda tutkunu olduğum yine Clémentine gibi Franız yapımı olan Marie Antoinette'nin hayatını anlatan bir çizgi filmdi ki dahaki yazımlarımın birine konu olacaktır.Oturup internette araştırdım Clémentine'yi dün .Ve benim gibi birçok hayranın olduğunu ,hakkında sayfalarca yazı yazıldığını gördünce, yıllar sonra kaybettiğim kuzumu bulmuş gibi sevindim( efendim benim çocukluğumdaki favori oyuncağımdı.Kendisi annem tarafından atılmış.Sanırım hayatımdaki ilk travma bu kuzudan ayrılık olabilir,doğum travmasından sonra.Annem kendimi onunla özleştirmiş olduğumu söylerdi hep.Bana kızmaya kıyamazmış ,hep kuzuya kızarmış,ben yine de ağlarmışım.Konuyu çok dağıttım yine :D)

85 yılınında TRT yayınlanmaya başlamış bir çizgi film ve ben daha 2-3 yaşlarındaydım o zamanlar.Nasıl bir bellek ise bendeki de ya da artık nasıl etkilenmişsem çizgi filmden :D.Hayal meyal hatırlıyorum çizgi filmi,Clementin sanki annesini arıyordu devamlı ve böyle bir ateş adam( Malmotte) vardı ,takip ederdi hep küçük kızı, Clémentine'ne kötülükler filan yapardı ve en kötü zamanda balondaki güzel kız (HEMERA) gelirdi ,bu kadar benim o zamandan hayal meyal aklımda kalanlar ama hep heyecanla beklediğimi ve her bölümde ne kadar üzüldüğüm dün gibi anımsıyorum(sadece ben değilmişim hep korkup hem de her bölümünü çoğu zaman ağlayarak izleyen).Ben yıllardır merak ediyorum,Mallmote neden peşindeydi bu Clementinin,sonra Hemera Clementinin annesi miydi ve en önemlisi ne oldu sonra bu Clementine? Varsa bileniz yardımcı olun bana lütfen bu soru işaretlerinden kurtulmama :D Herkese iyi pazarlar



Hafızasını tazelemek isteyenler için(düzeltilmeden aktarıldı):

Çizgi filmin konusu temel olarak Clémentine adındaki bir kızın etrafında geçmektedir. Bir gün şehire Molâche (Molaş) adında bir sirk gelir. Aslında sirk Malmotte (Malmot) adında ateşten bir şeytanın kontrolü altındadır. Malmotte'un hizmetkarı olan Molâche, Clémentine'in bineceği uçağı sabote eder ve uçak yere çakılır. Çarpışmadan sonra Clémentine kendini Malmotte'nin mağarasında bulur ama mavi bir balon içinde uçan Héméra (Emera) adındaki "peri" tarafından kurtarılır. Héméra, Clémentine'e onu zaman içinde yolculuklara çıkarmaya söz verir. Clémentine gözlerini bir hastanede açtığında acı gerçeği farkeder. Artık yürüyemeyecektir, çünkü çarpışmanın ardından ayakları felç olmuştur. Gündüzleri tekerlekli sandalyeye mahkum yaşayacaktır ama geceleri Héméra ile zaman yolculukları yapıp maceralara atılacak ve Malmotte'un iblisleriyle savaşacaktır.


Sıcak ve Tembel Yaz Günlerine İtafen!

Gökyüzü gri bulutlarla kaplıyken hala buralarda ,ben yere uzanıp gözlerimi gökyüzüne diktim penceremin müsade ettiği ölçüde. Gözlerim ağırlaştı,üzerimdeki yük hafiflemeye başladı ve ben düşlerime daldım. Dalgaların sesi geldi kulaklarıma,içimi ürpertti rüzgar.Neler olduğunu anlamak için gözlerimi açmaya çabaladım.Yerimden doğrulmak için yaptığım her hareket ,kavrulmuş derimi gerdi ,canım yandı.Etrafımı görmekte zorlandım;sonra mavi köpüklü bir sonsuzluk belirdi parlaklığın içinde , dudağımdaki çatlaklarda birikmiş tuzun tadı geldi ağzıma.Sonra, çok uzun zamandır güneşin altında yattığımı hatırladım.Ama nasıl olur?diye sordum kendi kendime... Etrafımıma bakındım ,flu görüntüleri netleştirmek için gözlüklerimi ararken ,sen olup olmadığını anlayamadım bir kişin bana doğru geldiğini gördüm.Az önce rüyamda görmüştüm oysa seni.Ama sen olmazdın ki...Acaba hala uyuyor olabilir miydim? gerçekten sen olabilir miydin, bana doğru yaklaşan?Elim ayağıma dolandı,gözlüklerimi bulma telaşına düştüm.Daha net görmeliydim eğer gerçekten sensen..Sonra yanıma geldin.
Geldin ve ''merhaba'' dedin ve ben salaklaştım.
Benim sana , o şaşkınlıkla ve de bunca zamandan sonra demek istediğim onca şey dururken , ilk cümlem ''gözlüklerimi bulmalıyım ''olmamalıydı.Sonra ne kadar kurtarmaya çalıştıysam da durumu giderek daha çok heycenlandım ve kekelemeye başladımbir türlü toparlayamadım durumu.Komedi filminde olsak o kadar çok aa-uu-gg sesini çıkaramazdım rol gereği.Üç beş cümleden sonra, ''görüşürüz diyerek uzaklaştın'' Uzaklaşırken benden ,ben arkadan uzunca süre bakakaldım...Aslında böyle başladı hiç olmamış bizin ayrılığı...

Sırtım ağrımış yerde yatmaktan.Kalkıp toparlandım ve daha önce kimbilir kaç kez kafamda tekrar tekrar yaşadığım bu anıyı, ölümsüzleştirmeliyim dedim kendi kendime...Ve şu gerçeği yeniden kabul ettim,Yanlış zaman doğru adamdın sen!!! Ve ben nasıl oldur da becerebiliyordum yanlış zamanlarada doğru kişiyi bulmayı.Biz hep yanlış zamanda karşılaştık senle.Belki de, sırf bu yüzden zamandan nefret ettim ben.

ps:tembellik yapıp ,gün batımında serin sularına dalacağım Arsuz yazına ithaf edilmiştir.
Ben yağmuru izlemek için pencere kenarına gidiyorum.

Annem'e


NİCE YILLARA ANNECİĞİM !

11 Nisan 2008 Cuma

Gelemiyorum ben bu hayatın Üstesinden Tek başıma



Yorgunum,uykusuzum ve en önemlisi şu an çok mutsuzum!!

Bambaşka planlarım vardı bu haftasonu için.Kaç haftadır bunu planlıyordum.Herşey hazırdı.Valizim hazır halde hala içerde duruyor.Bütün hafta, bu haftasonunun hayaliyle deliler gibi çalıştım.Sonrası bağrışmalar falan filan...Neyse ben yatıyorum,bundan başka yapabileceğim başka bir şey yok bu yalnızlıkla.Hayata yarın yeniden başlamak gerek...

8 Nisan 2008 Salı

KaLbim LoNDRa'da ,DuAlaRım SeniNLe!













Türkiye yine nefeslerini tuttu, bu gece saat 21.45’te başlayacak tarihi maça kilitlendi. Sarı-Lacivertli ekip İstanbul’da 2-1 yendiği İngiliz rakibi Chelsea önünde tur vizesi arayacak. Eğer yarı finale yükselirse tarihinin en büyük başarısına imza atacak.


Daha 3-4 yaşlarında başladı bu Fenerbahçe tutkusu .Nasıl başladı, nedenleri neydi tam bilmiyorum.Çükü benim çekirdek ailemde benden başka Fenerbahçeli yok.Belki renklerinin güzelliği, belki de küçük Dayımla geçirdiğim güzel zamanlar.Çünkü tüm aileyi incelediğimizde benim dışında eski kuşaktan bir tek küçük Dayıcım Fenerbahçelidir;ama sayımız yeni nesillerle birlikte artmaktadır...(Bu arada ben hala çeviri yapıyorum.Ne zaman biteceği konusunda ise şüphelerim var.)
Böyle konuştuğuma bakmayın, ben öyle fanatik tiplerden değilimdir,uzaktan uzağa takip ederim takımımın başarılarını ve başarısızlığı.Sanırım tuttuğu takım ne olursa olsun bu gece Herkes Fenerbahçeli ve Tabii bir gün Herkes Fenerbahçeli Olacak(çok kalsik oldu biliyorum ama bence de öyle olacak :D).


Bugün Fenerbahçeye başarılar dileyen bir maille geldi,görmüş olduğunuz fotoğraf. Bu resimdeki yakışıklı, benden 20 yaş küçük olan kuzenim (anlayacğınız teyzesi de diyebiliriz kuzen diye.Sakın o benim yaşıma geldiğinde ,benim kaç yaşımda olacağım, konusundaki zor ve uğraştırıcı problemi çözmeye kalkmasın!!)

p.s:Maç sonuçuyla,tekrar karşınızda olacağım efendim. Umarım çoşkumuz sevinçli haberlerle artmış olur.

6 Nisan 2008 Pazar

PaZarTeSi SaBaHı HaVaSı






Yazarın Ricası: geri planda ''numb'' çalarken lütfen yazıyı okuyun,hatta yazı kısacık siz şarkıyı sonuna kadar dinleyiverin!



Haftasonları neden bu kadar kısa Tanrım ya da ben ne zaman zamanımı iyi kullanmayı öğreneceğim?YETİŞMEDİ,YETİŞTİREMEDİM...


SEVGİLİ UYKUYA YENİK DÜŞTÜM,PANİKLERDEYİM.Ekstradan üstümde Küçük Ayşecik havası sinmiş.Biraz daha abartırsam Küçük Emrah'a bile dönüşebilirim.Tek farkla şu anda önce ingilizce düşünüyorum,sonra Türkçeye çeviriyorum(biliyorum sakilliğim hala geçemedi :D)


Hava soğuk,dondum sabah sabah.Yağmur yağsın dediğimde bunu kastetmemiştim.Dozu biraz fazla olmadı mı sence?

Gün eğer bir şeyler eklerse hayatıma, hemen yazıveririm buraya... :D



Sevdim bunu ben:


''İyi bir sohbet yalnızca sözlere değil seslere de dayanan sohbettir. Sözlerimizi ete kemiğe büründüren, onlara can, kan verip “karakter” kazandıran, seslerimizdir. Fakat hiç dikkatinizi çekiyor mu, bunca parazit ve gürültü arasında ancak bağıra çağıra konuşursak birbirimizi işitebiliyoruz artık... Karakterini kaybetmiş bir yığın söz havada uçuşuyor!'' *





*Haşmet Babaoğlu'nun 06.04.2007 tarihli Gazete Vatan'daki PAZAR NOTLARI yazısından alınmıştır.Yazının tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.



http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Pazar_notlari_171418_4&tarih=06.04.2008&Newsid=171418&Categoryid=4&wid=9


Pazar KaHVeSi

62 saattir evdeyim.Cuma günü en son dışarı çıktım (elbette bugün hemen apartmanın kapısının dibinde bulunan simitçiden yapmış olduğum 5 dakikalık alış-verişi dışarı çıkmış olarak kabul etmezsek ).Patlayacağım evde oturmaktan.Kimse zorla tutmuyor beni evde elbette; ancak yarına yetiştirmem gereken çeviriler var.Ve ben her zamanki gibi son dakika stresindeyim.Allahım yetişmiyor ya..Bin kez söz verdim,okul bitti huyumdan vazgeçmedim.Zor filan da değil aslında ama ben konsantre olup oturamıyorum ki. Masa başında yarım saatten uzun kalamıyorum.Ya oturuyorum 1- 2 saat ama bunun ancak yarım saati verimli geçiyor.Sonra tam cümlenin ortasında dağılıp gidiyorum.Aklıma sürekli acayip fikirler geliyor.Güya çeviri yapmak için masa başındayım ama sürekli başka şeylerle uğraşıyorum.Öncelikle mail boxımı kontrol ettim,facebookta kimler neler yapmış onlara baktım,blogları gezdim,sonra aklıma İtalya planlarım takıldı ,üstüne birkaç web sitesinde gezdim.Bumlar bitince bu sefer kalkıp valiz hazırlamaya başladım(hani 2,5 ay sonra taşınıyorum ya :D).O da yetmedi,bu sefer gözüme perdeler takıldı.Vallahi bu sabahtan beri 4. kez makine çalışıyor. Zavallıcık zaten evladiyelik ,yoruldu garibim.Çay, kahve yapmak için yarattığım bahaneleri saymıyorum ,siz listeye direkt ekleyiverin.Kendi kendime kahve falı bile kapattım.
Bu da yetmezmiş gibi nereden fark ettiysem izlemeyi yarım bıraktığım how i met your mother'ı izledim.Böylece 2. sezon bitti.Arada moral oldu,Marshall,ki kendisi favori karakterimdir dizideki, ve Lilly (Marshall'ın nişanlısı, kendisini American Pie'dan da hatırlayabilirsiniz ) arasında geçen diyaloglar beni çok güldürüyor.Çok sık gülme krizine girdim,hatta sanırım abarttım biraz kahkahalarımın dozunu. Komşularım beni azıcık deli sanıyor olabilir.Şu çevirilecek sayfalar biter bitmez, 3.sezonu izlemeye başlayacağım.







Neymiş diyete başlanacakmış bu cumartesi!Kaç cumartesi geçti!Bu amaçla, cuma günü hastaneden eve dönerken 3 kg salatalık bile alındı.Malum 1 salatalık yaklaşık 0 kalori.Her canım bir şeyler atıştırmak istediğinde, salatalık yemekten dilim yemyeşil oldu.Zaten ben ders falan çalışırken strese girip buzdolabını kendine kapı komşusu ilan eden tiplerdenimdir.Sonunda dayanamadım, az önce 2 avuç kaju yedim.İyi ettim,hem benim zihnimin enerjiye de ihityacı var.Gece uzun yakıt lazım :D Bu çevirilerin pazartesine bitmesi lazım (süper kafiyeli oldu).Bana yarına uyduracak bahane lazım.(ehue,eheu gerçekten sakilim ya!Sıkıntıdan valla! affediverin beni !)


P.s: En kısa zamanda görüşmek üzere.Bezgin Bekir (BB)
son ek:tekrar okurken çok fazla yan cümlecik kurduğumu ve -ki edatı kullandığımı fark ettim;sanırım çeviri yapmaktan kaynaklanıyor.

























3 Nisan 2008 Perşembe

Bir hafta daha geçip gitti!!Çok da Bir Şey Yaşanmadan Bitti!

Yarın cuma koskocaman bir hafta geride kaldı; ama bana sanki 1 ay geçmiş gibi geliyor.Pazartesi günü yapılan çılgın veda partisinin(!) ardından hızlı bir salıyla başladı poliklinik günleri.Bendeniz yine hematolojideyim ve itiraf etmeliyim ki çok şey öğrendim.Hastalarımın genel durumu servisteki kadar kötü değil.Hatta bazıları benden sağlıklı duruyor.Bu arada ne kadar çok Hodgkin Lenfoma (yani lenf kanseri) hastası varmış,insan işin içinde olmayınca farkında olmuyor...

En son sinemaya gideli sanırım 6 ayı geçti,Transformers felaketinin ( ki bendeniz çizgi filmine bayılırdım ve bu filmini de seveceğimi umuyordum.Ama o kötü seslendirme, işin doğrusu beni çok büyük hayal kırıklığına uğrattı.) izlerini yeni silinmişken (aslında benim evde yatarak film seyretmeyi çok daha fazla seviyor olmamın etkisi yok, bu izlerin bu kadar geç silinmesinde :D) bizimkileri kandırıp poliklinik bitiminde soluğu sinemeda aldık.İlk hedefimiz gittiğimiz alışveriş merkezindeki (gözünüzde çok büyük bir yer belirmesin,mütevazi bir yer.İçinde bir adet market,bir YKM mağazası,pastane,bowling ve oyun salonu,bir restaurant ve sinemanın olduğu bir yer.) restaurantta karnımızı doyurmaktı ve biletlerimizii aldıktan sonra 1 saat boş vaktimiz vardı.Hemen servis edilebilecek bir şeyler ısmarladık .Yemekler felaketti,servis kötüydü,fiyatlar bence o yemeklere göre (ki kumpir yedim) fahişti.Tabi doymadık,nasıl doyalım.Yorgunduk,çünkü tüm gün koşuşturmuş ve öğle yemeğinde bir şey yiyememiştik.Bu nedenlerle başka ne yiyebiliriz diye düşünmeye başladık hemen.Restauranta gelirken önünden geçtiğimiz pastaneye gitmeye karar verdik,hala 20 dakikamız vardı.Ve mutlu son.Son zamanalarda yemiş olduğum en güzel Browni pastayı yedim,herkes ısmarlamış olduğu şeylerden memnundu,doymuştuk ve artık film izleyebilirdik.
Filme karar vermemiz kolay olmamıştı.Herkes başka başka filmlere gitmek istediğini söyledi ,ben bastırdım,sonunda P.S I LOVE YOU( Not:Seni seviyorum) için aldık biletlerimizi.Diğer teklif edilen filmlerde gerçekten iddialıydı; ama ben, kaç zamandır bu filme gitmek istiyordum(yaşasın ben).Filmi çok sevdim,çok güldüm,mutlaka gidin ve izleyin.Hepimiz salondan mutlu mesut ayrıldık.Nedense ben tüm film boyunca Jeffrey Dean Morgan'a Javier Bardem deyip durdum ve bu konuda ısrar da ettim;ama bence çok benziyorlar.Hemen en romantik favori filmler listemde üst sıralara yerleştiğ,ni söylememe gerek yok.


Salono girerken, bu sıralar çok moda olan bardakta haşlanmış mısır olayını deneyelim istedik.Üzeri permesan peynirli,tereyağlı ve bence baharatlısı (üzerine acı sos istememiş olmama rağmen bizimkiler çok acı buldular :D) çok güzeldi.Pastaların üzerine iyi gitti.Elbette benim filmin ilerleyen sahnelerinde hafif midem bulandı ; çok karıştırdığım için .En yakın zamanda yapılacaklar listesinin başına diyete gir yazdım bile(annem söylemeden).Cumartesi-pazar yürüyüş yapılmaya da başlanacak.Aslında salı sabahı başlayacaktım; ama bu aralar Sivas yağmurlu ve ben sabahları pek bir suratsız hissediyorum kendimi.Hiç havamda değilim anlayacağınız bu sıralar sabahları.Kısacası yağmura itirazım yok, hem zaten pek dışarı çıkamıyorum hem de şu Su sorununa bir yararı olur.

Ne kadar çok insan doğmuş Nisan ayında. Bu hafta her gün bir arkadaşımın ve ya bir yakınımın doğum günüydü.Herkese nice sağlık ve mutluluk dolu yıllar diliyorum.
İçinizden geçirip keşke dediğiniz tüm dileklerinizin bu yeni yaşınızda gerçekleşmesini dilerim.Hepiniz yanaklarınızdan öpüyorum.

Bu arada gelecek hafta yani 12 Nisan 2008,cumartesi günü, benim için en önemli insanlardan biri olan '' Sevgili Ana Kraliçe'min Doğum Günü.Canım benim, gerekli uyarıyı aldım.Hey millet,lütfen gelecek hafta cumartesi gününe kimseye randevu vermeyin;çünkü bu çılgın kutlamayı kaçırmak istemeyeceksiniz :))