things getting worse before getting better...

26 Şubat 2010 Cuma

Hoppp ,bir kaç mızıldanma daha !

Gecem gündüzüm birbirine karıştı,uyuyorum uyanıyorum hastane,uyumuyorum geliyorum hopp yatağa , sonra uyanıyorum hopp yine hastane.Bu sebepten ötürü pek sıradan yaşamında benzer şikayetlerle de devam edip hala söylenmekten vazgeçmeyen ben sanırım içimi dökmekten vazgeçiyorum.Hem söylenip durmaktan da yoruldum,yalancılık,riyakarlık aynı,aynı hızla dünya kirletmeye devam ediyoruz.Herkes ekonomik krizin etkisinden nasibini almış.
Ama ne var biliyor musun blog,çocuklar öyle masum ki..
Erişkin hastaların bazısı gerçekten luzumsuzdur, ne kadar sevmesen sevimsiz olsa da erişkin hasta, çocuk hastalar bambaşka.Gecenin yarısında gelen çocuk hastaya bir şey diyemiyorsun,ah bir de mı mız anaları ve umursamaz babaları olmasa...
Bazısı o kadar zeki ki ama ben sümüklü bakımsız çocuk gördüm mü sinirleniyorum,hele öyle ceviz büyüklüğünde bademciklerle gece yarısı gelen yeşil sümükle burnu tıkalı çocukları görünce sinirleniyorum.Hele de bunun yüreği büyümüş[yerel bir tanım bu,boğazı şişmiş gibi bir anlamı var] var deyiverince anası yandan, sinirlerim tek tek çekiliyor gibi geriliyorum.
Bir de ben alışkın değilim pratisyenlere muayene ettirmeye ben çucuğumu uzmana gösterecğim tipindeki sonradan görmelere sinir oluyorum.Öyle sinir oluyorum ki,doktor olmayan anlamaz hangisi kaliteli doktor hangisi piyasa hekimi,susup izliyorum,öyle tiplere müstahak size demekten başka bir şey demiyorum.

14 Şubat 2010 Pazar

Bugün hava çok güzel,sanki baharmışcasına...Bildiğimiz Mart Kapıdan Baktırır sendromu,muhtemelen bir kaç gün sonra yine kar,çamur götürür etrafı.Ama olsun ben bugün sokaklarda gezemeyecek olsam da bugün hava çok güzel...Ben havanın güzelliğini fırsat bilip geçerken bir doktora gidelim,hem gezmiş,hem görmüş ,hem de görünmüş oluruz diyen 10 günlük öksürüklerle ilgilenecek olsam da bugün hava çok güzel.
Güzel bir nöbet olsum diyorum ama ilk hastam annesinin hormon hapları içmiş olan bir küçük çocuk.

yemek odası










yatak odası

Aydınlık ferah odalar...Benim gönlümden geçen..






13 Şubat 2010 Cumartesi

Aklımdaki oturma odası














Tus kaygısı,görevlendirme derdi,nöbet ertesi uyku bozuklukları,
zorunlu hizmet bitsin derken düğün hazırlıklarına da hafiften başlandı.Ve ben kafamda bir fikir oluşması için bir dolu katalog inceledim,bir dolu sitede dolandım yukarıdakilere yakın antikalarla modern parçaların uyum içinde sentezlendiği devrilip yatabileceğim bir oturma odasına sahip olmayı düşünüyorum.Eklektik tarzı sanırım benim için yaratılmış.Elbette şu an nerede yaşayacağımız belli değil ama bu güzel fotoğraflara bakmak,dekorasyon dergilerini incelemek oldukça zevkli.Ama mobilya fiyatları hakikaten uçuk..

5 Şubat 2010 Cuma

Bu kaçıncı son ve bu kaçıncı başlangıç,yalama yapan bir anahtar gibi,çevirdikçe aynı yerde dönüyor,açılan bir kapı yok henüz önümde.Bilmem kaçıncı hata bu.Kaçıncı rüyadan uyanışım.Kaç kez söz verdim,yeminler ettim,tövbe dedim.
Yeniden, kaç kez başladım ve kaçıncı kez aynı yerde saydığımı fark ettim.Işıl ışıl bir geçmiş geride kaldı,sanki o ben değilmişim gibi kadar yabancı fotoğraflardaki yüzler.Savruldum,savruldukça dibe vurdum.Nerede olduğumu daha anlayamadan daha dibe battım,yalnızlık iliklerime işledi.Çok sinirlendim,sinirlenip saçlarımı yoldum,duvarları tekmeledim.Kalktığım yere zarar vermekten başka bir işe yaramadı bu öfke nöbetleri.Olmadı boş vermişlik rolünü oynamaya çalıştım,bana biçilmiş kaftan hiç değildi bu rol.İğreti durdu,iğrenmeme sebep oldu.Bundan da vazgeçtim.Anlayacağın kendimi koyveremedim.
Problemin sonucu bilirken çözüm yolundan kaçıncı gidemeyişim ,kaçıncı vazgeçişim saymıyorum artık.
Kaçıncı bunalımın , bu kaçıncı haksızlığa göz göre göre sineye çekişim.Bu muydu büyümek,bu muydu beni bekleyen erişkinlik dönemim.
Depresyonun rengi bulanık,aynalara küs bu kaçıncı sabah ve dostlarıma hasret kaçıncı gün.Anlayacağın ne haldeyim adını sen koy.