things getting worse before getting better...

26 Kasım 2008 Çarşamba

insomnia


Gözlerini kapatacaksın..Tek yapmam gereken gözlerini usulca kapamak,izin ver örtsün gözkapakların...Her yeni gün yeterince olaya tanık oluyorlar zaten,çoğunlukla kocaman kocaman büyüdü özlemle ya da şaşkın şaşkın bakındı etrafına.Dönüp durmayacaksın,yastığını düzelt biraz daha yeter,yatak yeterince büyük ve iki yastığın tek hakimi sensin,paylaşacak bir kimse yok.İstersen ikisini başının altına al ya da birini koynuna al sarıl en iyisi.Kafanı bırak boşluğa.Sonrası kendiliğinden gelmeli,dönüp durma sadece, hayal kurmayacaksın unutma...Bu aralar iyi gelmiyor sana.Vicdanını da günlük giysilerinle dışarıda bırak.Biz gibi kokuyor bak,puantiyeli pijamaların.Yeterince yoruldun zaten,bak yığılacaksın az sonra...Gözlerinin kapanmasına izin ver,söz bu gece göreceğin bir rüya olmayacak,ter içinde uyanmak da yok.Sen sadece gözlerini bir şeyler düşünmeden kapa...

25 Kasım 2008 Salı

pOLİKLİNİK sEYİR dEFTERİ

-derin nefes alacaksın,ben söyleyince almaya başlayınız lütfen...
ıfffhıh ıfhı ıfhı ıf hı
-öyle değil bakın benim yaptığım gibi;burnunuzdan alacaksınız,ağzınızdan vereceksiniz..Sanki bütün sabah uğraşıp yaptığınız yemeğin tüten kokusunu koklar gibi,ya da bebeğinizin kokusunu içine çeker gibi,güzel bir çiçeği koklar gibi
--ıfffffffffffffffhııııııııııı ıfffffffffffffhııııııı
-şimdi de ağzınızı açın lütfen...
---
-Lütfen daha çok ve dilinizi de dışarı uzatınn..
öğğhhhhh
-evet,biliyorum bu işlem biraz öğürme refleksini harekete geçiriyor amaa......
tak tak! tak tak!
-Lütfen dışarda bekleyin hastam var....

-Tamam ,şimdi sana bir antibiyotikli hap yazıyorum içinde 20 tane var sabah akşam tok karnına alacaksın 10 gün sonra kontrole geleceksin,bir de gargara yazıyorum..Dişini günde 3 kez fırlayacaksın,ben fırçalayamam 3 kez diyorsan en az iki kez mutlaka yapacaksın yoksa iyileşemezsin.Gargaranın içinden bir bardak çıkacak ,o bardağın ikinci çizgisine kadar dolduracaksın.Ağzına alacaksın gırrrrrrrrrrğgırrr diye 1 dakika çalkayacaksın,genzine kadar gidecek.Sakın yutma.Sonra tüküreceksin,ağzını suyla çalkalamayacaksın,yarım saat bir şey yemeyeceksin,içmeyeceksin.Bu ilaç bir güzel boğazını temizleyecek.
--Bi de öğsürük şurubu yazı ver bana...Bi de şu ağrı kesiciden...
-tamam,onu da yazdım.Bak böyle bardağa atacaksın günde bir kez onu içeceksin.Diyetine dikkat edeceksin.Bol bol yeşil yiyeceksin.Yufka ekmeği azaltacaksın...
-tamam doğtor hanım,
-Hadi görüşürüz 10 gün sonra,bye bye..
-İyi işler doğtor bey
-Bak anlamadığın bir şey olursa sor,ilaçlarını yeterki düzgün kullan,anlamadıysan ilaçlarını alınca getir,ben sana anlatayım yeniden..

Bu diyolog günde kaç kez tekrarlanıyor,bilemiyorum :))

Geçtiğimiz günlerde ilginç bir muayene yaptım.Öğleden sonra tam rahatlamış,sağlık ocağının koridorları boşalmışken bir bebek getirdiler,öksürüyor diye.Boşluktan istifade mi bilmiyorum ama ilk kez (aslında rutin yapılması gerekiyor) annesine tamemen soy ,bezi de dahil dedim.Kalça çıkığı muayenesini de yaptım bebeğin.Muayene sonucunda bebekte kalça çıkığı tespit ettim.
Onun adına hem üzüldüm hem sevindim.Ailesine anlattım bak bu güzel bir kız olacak ileride ama ortopedi uzmanına götürmezseniz hemen, aksayarak yüreyecek ileride diye anlattım.Sevindim;çünkü erken tanı hayat kurtarır.Ancak 9 aylık, devamlı doktora götürülen bir bebekte, hele de bir kız bebekte kalça çıkığına hiç bakılmamış olması ve sadece yüksek ara bez ile düzeltilebilinecekken ,ameliyat gibi komplike girişimsel bir işlem değil belki , zahmetli bir süreç yaşayacak olması üzüntü verici.Bu olay sonunda her ne sebeple olursa olsun ilk kez muayaneye gelen bebeklerde kalça çıkığı muayenesi rutin yapmaya başlamama sebep oldu ki...Bugün bir kız ,bir erkek, 2 bebekte daha kalça çıkığı tespit ettim...

21 Kasım 2008 Cuma

Safi-Naz olabilmek

Hayattaki en şanslı kadınlardan birinin Olive Oly namı diğer Safinaz olduğunu düşünüyorum :)).Onca naza niyaza rağmen yıllardır Temel Reis de Kabasakal da onun uğruna birbiriyle yarışmaktan vazgeçmediler.Günümüzde hangi kadın bu kadar ilgi görüyor?Eğer ben görüyorum diyoranız,cazibeniz önünde saygıyla eğiliyorum.Konuyla ilgili tüyolarınızı bekliyorum ayrıca :))Hatta sizi kıskandığımı bile söyleyebilirim.
Modern zamanlarda aşk bile bir farklı...Tüketim çılgınlığının bir ürünü artık aşk.Her şey gibi onu da çok kolay tüketiyoruz.Uğruna savaşacağımız bir şey kalmadı artık neredeyse.Olursa olur,olmazsa paşa gönlüm sağolsun durumu ,bananecilik bu konuda söz sahibi artık.
(Henüz markete sunulmuyor belki aşk;ama içimden bir sesin bu durumun çok uzun sürmeyeceğini söylüyor.)
Kaç romantik kaldı geriye bilinmiyor; ama sanırım yakında onlar da nesli korunmakta olan türler arasına girecek.Green peace onlar için de eylem yapmaya başlayacak.





Hay

Banane

Bananeciliğin dibine vurduğu bir toplum olmuşuz,ikiyüzlülük almış başını gitmiş.Sorumluluklarını söylenmeden yerine getirenler enayi,bunu rant kapısı yapanlar zengin olmuş.Seni de banane dedirtecek hale getiriyorlar.O kadar yoruyorlar ki isyan ediyorsunuz,o kendini düşünmüyorsa Bana ne diyorsunuz.Kime,ne için yapıyorum dedirtiyorlar.Sorumluk duygusunun fazla yüklü doğanlar daha çok yıpranıyor.
Gözümüzü kapamışız ,fark etmeden yığılmışlar,sinmişler.Her yerdeler.Kimimiz hala gözümüzü kapamışız,sadece Tvde izlediklerimize ah ah ,vah vah diyoruz.Bir çoğumuz lüks yaşantılarımızda oraya mı gitsek ,şunu mu alsak diye dövünüyoruz.Bir çoğumuz da ne kadar çok şeyimiz olduğunun farkında değiliz,kendi dört duvarımızda depresyon ataklarımızla boğuşuyoruz.Bize birşey olmaz,o kadar uzun boylu bir şey yapamazlar diyoruz.Fakirliğin insana neler yaptırabileceğinin farkında değiliz.Hem de hiç...
Mahalle baskısı her çeken gün hissettiryor kendini.Düşünüyorsunuz aynı Allah mı inandığımız...

17 Kasım 2008 Pazartesi


Günaydın sevgili okur,
Dün itibariyle Bakanlık denetiminden de geçti Sağlık Ocağım.Bir ayda 3 denetim atlattım.
Yoğun bir poliklinik günü beni bekliyor.Biraz daha iyi sağlık durumum.Bugün yoğun bir poliklinik günü beni bekliyor.

16 Kasım 2008 Pazar

Hangi Hayat Bu Yaşadığımız?


Karanliktaymislar. İki embriyo, bir ana rahminde...

Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmiş, sudan bir beşiğin içinde...

Sarilip birbirlerine, karanlikta uyumuşlar öylece...

Haftalar geçmis, ikizler gelişmiş.

Elleri, ayaklari belirginleşmiş.

Gözleri çiktikça meydana, ikisi de çevrede olup biteni fark etmis..

Ne rahat, ne güvenli bir dünyaymiş bu...

Sicak, islak, sevgi dolu...

"Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki" demişler, "...bize ne mutlu..."


Gel zaman git zaman, çevreyi kesfe girişmişler.

Bu karanlik dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler.

Onları besleyip büyüten kordonu fark edince,

O kordonla kendilerini var eden Anne'lerine şükretmişler.

Sonra baslamis bir varoluş tartışması: "Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk" diye sormuş ikizler...

"Annemiz" demiş biri, "O bizi var etti, bize can verdi."

Ne biliyorsun" diye itiraz etmiş öteki, "Sen hiç Anneni görmedin ki...":

"Belki de o sadece zihnimizdedir. Anne inanci bizi rahatlattığı için uydurdugumuz bir seydir."


Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp gelişmişler.

Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler.

Artık parmakları ve kulaklari varmış kerataların...

Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın...

Gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek; Karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek.


"- Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz" diye fısıldamış ikizlerden biri efkarla...

"- Ben gitmek istemiyorum" diye diretmiş

öteki; "doyamadım ki daha hayata..."

"- Ama mukadderat alnına yazılandır; dua et, belki doğumdan sonra hayat vardır."

Sormus karamsar olan: "- Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan sonra başımıza neler gelecek?"

Şiirle cevaplamiş iyimser olan:

"Birçok giden

Memnun ki yerinden

Çok seneler geçti

Dönen yok seferinden..."


Ve günlerden bir gün, yer sarsılmış, duvarlar kasılmış. Dayanilmaz sancılarla ikizler beklenen günün geldiğini anlamis. Buruşuk kollariyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar. Ve "ömrümüz bitti" diye çiglik çigliga ağlasmışlar. Azrail sandıkları bir el kesmiş onları, hayata bağlayan kordonu, Ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çikmislar.

Can Dündar
Bu haftasonu pediatri dersim vardı;uzun ,çok uzun ve yoğundu.Kimi zaman 10.saatin sonunda artık şiştiğimi hissediyordum,11.saatten sonra offlamalarım artıyordu.Tek dileğim emeklerim boşuna gitmez.Kimsenin ki gitmesin aslında.Yukarıdaki yazı,dersin sonunda Pediatri Hocamızın kapanış sunumuydu.Ben de sizinle paylaşmak istedim.

Issız Adam'a dair bir yorum da benden...


Bu haftasonu yaptığım en iyi iş,Çağan Irmak'ın Issız Adamı'nı izlemekti.Hakkında bir sürü yorum okuduğum filmi izlemeyi heyecanla bekliyordum.Ağlamadım izlerken ama boğazımda bir düğümle seyrettim filmi,gözlerim yaşardı arada.Kendimi tutum,kendimden çok şey buldum.Sonunu okuduğum yorumlardan üç aşağı beş yukarı tahmin ediyordum ama...Bir gün hayat sizin için normal bir akışta ilerlerken,kendinize göre gelecek planlarınız varken,Bir adam sizin onu görmeniz için elinden geleni yapar.Hayatınıza siz istemeden sızar...Ve masal başlar...Hayaller kurulmaya başlanır...Senaryo Çağan Irmak'a ait.Ben yazmadım;ama yazsam aşağı yukarı buna benzerdi belki.
Bu kadar güzel yansıtılamazdı herhalde modern zamanlarda Issız bir adamın Aşkı,bir Ada da bulması ve ona sığınması...
Ben en çok son sahneye takıldım.Adam,kızı kendine çeker ve öper.Her şey görünürde normal gibidir,sonra,çok değil bir kaç dakika sonra, Bitti der...Kız donar kalır,inanamaz,Neden der!!!
ve ekler :''Karların üstünde donmak üzeresin, uyku tatlı geliyor şimdi ama aslında öldüğünün farkında değilsin. ''
İşte bir adamın gelgitlerini, aşka yelken açmasını, elindekinin kıymetini bilememesini, pişmanlığını, gerçeklerle yüzleşmesini ustalıkla anlatmış Çağan Irmak...

Bir de ,filmde eski 45lik taş plaklarla yeniden gün ışığına çıkan muhteşem şarkılar etkiledi beni.









13 Kasım 2008 Perşembe

hastayım hasta çorbam tasta



Yok artık serum bile ayakta tutamıyor beni,üstüne vitamin kokteyli yaptırmış olmama rağmen.Kusma- bulantı,bir ateş ve üşüme titreme nöbeti...3 battaniye bir yorganla yatıyorum.Üstümde yün kazak.Ne yapıyorsun dediğinizi biliyorum.Ateşin çıkınca soyunacaksın ama elimde değil zangırdamam dinmiyor.Çok soğuk diyorum...Kimse inanmıyor ;sonra anladım ki benim vücut ısım39 derece olmuş.Ateş düşürücü şişesini başımdan aşağı diktim.Biraz önce açabildim gözümü ancak...Yatağımı sevgili oda arkadaşım,bıdış Alex ile paylaşıyorum.Sanırım o da hasta ,nasıl mı anladım kemiklerini yemiyor ki bu ancak hastayken gerçekleşen bir durum ve ateşi yüksek gibi geldi bana...Bebe aspirini yedirdim ona da.Şimdi koyniş koyniş yatıyoruz.Bu bel ağrısı beni mahfedecek sanırım.Dünyada en sevdiğim şeylerden biri:Kurufasulye yiyemiyorum,midem bulanıyor görünce.Düşünün ne kadar vahim durumum...O kadar uğraşıyorum hastaların yüzüme aksırıp tıksırmalarını önlemek için.Elimi sürekli yıkıyorum hastadan hastaya geçerken.Maske takmak da garibe gidiyor ama sanırım bundan sonra takacağım.Ve bu aralar istirahat etmek için izin almam mümkün değil.Hani beklediğimiz bakanlık müfettişleri vardı ya, bu pazartesi geliyorumuş,Ben ne yapacağım bilmiyorum, korkuyorum azıcık.Sözlüye girecek çocuklar gibi hissediyorum kendimi.Bu haftasonu da pediatri dersim var.Off umarım biraz doğrulurum.En iyisi yeniden uykuya dalmak olacak şu an için...

Herkese iyi Haftasonları...

12 Kasım 2008 Çarşamba

A-d-a-m


Sevipte söyleyemediğim şarkılar var

Bir dizisini asla hatırlayamadığım şiirler

Keşke, keşke o ben olsaydım dediğim hikaye kadınlar

Düşlerim var:

Uyandığımda yalnızca basını hatırladığım...

Ve asla sonuna kadar görmeyi beceremediğim.

Bir adam var düşümde,

Tam dokunacakken uyandırıldığım.

Bir adam var sonumuzun ne olacagını hiç ögrenemediğim

Düşümde bir adam var ,benim mi bilemediğim

Bir adam var diyorum

DÜŞÜNÜP, DÜŞÜMDEN AYRI KALDIĞIM
Sabahtan beri dilimden düşmedi,uyandığımdan beri 30. kez çalıyor media playerda...Rüyamda bir şey görüp görmediğini hatırlamıyorum...Ama uyandığımda bu şarkıyı dinlemek için, içimde önüne geçemediğim bir istek vardı.Sonra Sibel Alaş'a ne olduğunu merak ettim.Hastaymış,acil şifalar diliyorum,en kısa zamanda yeni şarkılarını beliyorum...
Brusella olduğum konusunda şüphem giderek artıyor,inanılmaz bir bel ve eklem ağrım var,ateşim de yüksek seyrediyor,henüz inek sahibi değilim; ama çok fazla bruselloz hastam var.İnsandan insana damlacık yoluyla geçiyor mu pek emin değilim, araştıracağım bugün...Annemin bu ağrılarım konusunda daha komplike bir teorisi var:Pantolomun beli düşüyormuş,sırtım açık kalıyormuş,bütün günde sırtım pencereye dönük bir şekilde hasta muayene ediyormuşum.Belimi bir fanila örtüyormuş sadece. İşte tüm bu ağrının sebebi buymuş.
Farkındayım durumumun tam anlamıyla terzi kendi söküğünü dikemezmiş deyişiyle birebir örtüştüğünün.
Son paragraf Çilekrazzime itafen:Canım,yolun en başındasın,sana daha da bir zor bu durum..Biliyorum hemen olmuyor,nefret ediyorsun bu duruma düşürenlerden ama yapabileceğimiz bir şey yok.Sadece alışma, nisana kadar oradasın ve oradaki zamanın tadını çıkar.Bakarsın erkenden istifa eder dönersin.Bak ben alıştım,nisan diyorum ,o da olmazsa Eylül... O da olmadı 550 gün çabuk geçer diyorum ,bak bir ay geride kaldı.Zorlu bir aydı...Çok şey yaşadığım bir ay...Çok ağladığım bir ay ; ama şimdi yeniden gülümseme var yüzümde ufağından da olsa.Ben artık YAMAÇLILIYIM :))) Dualarım seninle ...

11 Kasım 2008 Salı

Son-Bahar...


Yoğun hem de çok yoğun bir poliklinik günüydü...Hatta o kadar yoğunluk içinde günlerdir hazırlandığım ve heyecanla beklediğim İl Sağlık Müdürlüğünün teftişi de gerçekleşti.Ben teftişe gelenleri hasta yoğunluğundan göremedim.Günlerce köydeki su depolarının tarihçesinden tutun da,köydeki gebe ,bebek,15-49 yaş kadın,psikiyatrik hasta sayısına kadar çalışmış,sözlüye hazırlanmıştım ama hasta yoğunluğundan sözlüden kurtuldum,çalışkanlık mertebesiyle 5 pekiyi almışım;ancak öğleden sonra öğrenebildim :)) Meslek hayatımın ilk teftişi geride kaldı,sırada Bakanlık müfettişleri var...Onlar zorluyormuş sözlüde ,umarım çakmam!
Bugün hastalar bittince ,öğle molasında yani :)), Ocağın bahçesine çıktım.(Benim tarafımdan çekilmiş ilk fotoğraf Yamaçlı'ya ait...Fotoğraf makinem 2 gün önce geldi servisten...)Ocağın bahçesinde salıncakta sallandım.Sonbahar güneşinin son günlerinin tadını çıkardım...İçimdeki çocuğu şımarttım azıcık...Kaç zamandır küstü bana,bugün bir gülümseme kondurdum güzel yüzüne galiba.Uzun sürmedi eğlencem...
Yeniden hastalar...İmzalanacak belgeler....Okunacak evraklar,yazışmalar...Bugün ilk kez evlilik raporu verdim bir de.İlkler devam ediyor hayatımda.

10 Kasım 2008 Pazartesi

iyi haftalar

Günaydın:)))
çokkk soğuk bir sonbahar sabahı,bu sabah uykucu şirinim ben...Çok uykum var,çok üşüyorum....40 dk sonra işbaşı yapacağım.
Bahçedeki ağaçların tüm yaprakları dökülmüş....Haftasonu çok yoğun mikroplar dünyasıyla kaynaşmış bir vaziyette geçti.Bu sabah önce kör oldum sandım,gözlerimi hiçö bu kadar küçülmüş ve çekik görmemiştim.Hatta sol gözüm de kısmi körlük devam ediyor gibi.
Bugün 10 Kasım...Bana ANMA töreniyle ilgili bir bilgi yazı gelmedi.Çok klişe biliyorum ama keşke Atatürk yaşıyor olsaydı...
Umarım bu hafta tüm güzellikleriyle gelir...Herkese iyi haftalar...

4 Kasım 2008 Salı

Birilerinin Sonsuza kadar prensesi olmak...

Yok bu başlık gibi bir şey diyorsunuz değil mi?Birinin sonsuza kadar prensesi olmak...

Birinin sonsuza kadar prensesi olmazsınız..İlişki başlarında prensesmiş gibi hissedersiniz ,bu prenseslik ruh hali fazla uzun sürerse...Sonuç...

Sonuçta herşey olabilir....



Bu siteyi annemle babamdan başka takip eden yok gibi geliyor son zamanlarda...

Gün içinde birkaç kez telefonda konuşmamıza rağmen ,çoğu zaman bloguna yazmıyorsun, ne oldu demeye başlıyorlar.Bu blogun en büyük ve en önemli takipçileri...

Gizlisi saklısı olmayan bir aileye sahip olmama ve yine gizlisi saklısı olmayan bir evlat olmama rağmen, sanırım çocuğunuzun yazdıklarını okumak çok heyecanlı bir şey,izlendiğini biliyor olsa bile...



Tüm çatışmalarımıza rağmen geriye dönmek zorunda kaldığımda sığındığım ,karanlık sulara daldığımda veya bitmeyen gecelerde ya da kabusla biten rüyalarımda koynuna sığındığım ,düştüğümde -kızgın olsalar bile- ellerine uzatıp beni kaldıran ve hatalarıma rağmen beni sevmekten vazgeçmeyen ,sonsuza kadar küçük nazlı prensesleri olduğumu hissetiren ve hissettirecek olan anneme ve babama, herşey için teşekkürler...



Belki siz de birinin veya birilerinin prensesizindir yada sizin de bir prensesiniz vardır.O güzel anların tadını çıkarın,inanın pişman olmayacaksınız...:))



p.s:canlarım pazar akşamı görüşmek üzere...

3 Kasım 2008 Pazartesi

Lemons

Limon tadındayım bugünlerde.
Ortadadan 2'ye ayrılmış parlak sarı,bol sulu bir limonum ben....
Görenin ağzının suyu akıyor diye yorumlayın isterseniz bu cümlemi
ya da ekşi suratlı diye
ya da soğuk kış günlerine hafiften girmişken aradığınız enerjiyim gibi düşünün...
Seçim sizin?
Limon tadındayım bugünlerde hem de çok sulu bir limon....


Bakınca sizin de ağzınız sulandı mı? :))