things getting worse before getting better...

30 Mart 2013 Cumartesi

Gezelim-Görelim: Adım Adım Çarşamba-Perşembe !



Güneşli bir Ankara sabahından Merhaba Okuyucu,
Giderek yaklaşan yaz sebebiyle  yeniden start verdiğimiz sabah  yürüyüşlerimiz, Kuğulu Park güzergahına kadar uzanıyor... Bu sebeple yazıma, bu sabah çektiğim bu nacizane Günaydın fotoğrafıyla start verip   geçen hafta çarşamba akşamından başlayıp perşembe akşamına kadar süren 1,5 günlük hızlı bir Ankara turu yaptıracağım sizlere...
Özetle, fotoğrafı bol,yazısı bol olan bir yazı ile ile bu kez karşınızdayım...Hazırsan başlayalım.
İlk durağımız Kuğulu Park...
Aslında ufacık bir park ama Ankara'nın oldukça populer caddelerden biri  olan Tunalı Hilmi üzerinde olduğundan çok bakımlı bir park.Parkta kuğuların fotoğraflarını çekmek ve onları beslemek adettendir.Elbette ben her sabah, belki farklı bir poz yakalarım umuduyla saatlerimi havuz başında geçiriyorum.Malum Japon Turist ruhumla çoğu zaman, benimle gezenleri canından bezdirebiliyorum. Kuğulu Park'tan çıktıktan sonra buraya kadar gelip şiirlere konu olan  Tunalı Hilmi  Caddesinde tur atmamak olmaz.Benim tavsiyem zamanınız varsa pasajların içlerini de görün ,ummadığınız dükkanlar karşınıza çıkabilir.Caddenin tarihi bir değeri yok ;lakin kıyısında köşesinde yer alan eğlence mekanları,kafeler ,lüks mağazalar,satış işlemleri süren tiyatrolara ve konsolosluklara ev sahipliği yapması sebebiyle günün hemen hemen her saati kalabalık ve cıvıl cıvıl...



Tunalı Hilmi Caddesinin ara sokaklarını gezerken , her ne kadar Türkiye'de, Avrupa'daki kadar popüler olmasa da, duvar resimlerine rastlayabilmeniz mümkün...Buraya kadar gelmişken son kez Şinasi ve ya Akün sahnesinde bir temsil izlemenizi öneririm.

Hemen hemen her gece bir etkinlik olabilen Şinasi sahnesinde, o gece Sadri Alışık Tiyatrosu'nun  bir oyunu vardı...Acaba oyuna bilet var mıdır diye soralım derken önlerden biletimizi  almıştık bile...Geriye oyun saatimizi beklemekten başka bir işimiz kalmamıştı.




Oyun hakkında bir kaç kelam etmeden duramayacağım.Sedef  Hanım,sosyal medyadaki hesabından bangır bangır oyunla  ve Ankara'da olduğu ile ilgili gün boyu mesajlar atmıştı.,kendisini takip edenler görmüşlerdir zaten. Sanırım gelenlerin bir çoğu kendisini görmeye gelmişti...Ve evet,çok güzel bir hanımefendi.Sanırım yine bu sebepten ötürü,cep telefonuyla devamlı  fotoğraflandılar. 



Oyunda ,yatak odası esprileri bolca rastladığımız için ki  isminden de anlaşıldığı gibi  maaile gidebilecek bir oyun değil,ben yaş sınırlamasını olup olmadığını hatırlamıyorum. göremedim.Oyunda, Sedef Hanım, o kadar düşük enerjili ve tek düze ki onun repliklerinde uykum geldiğini inkar edemeyeceğim ve Sedef Hanıma inat Levent Ülger Bey ,tek başına muhteşemdi...Oyunu sadece Levent Ülger'i izleyip gülmek  ve eğlenmek için gidebilirsiniz...Onun dışında pek üzerinde durulacak,beni benden aldı,günlerce etkisinden kurtulamadım diyeceğim bir tiyatro oyunu değildi...
Çarşamba gecesi Merhamet dizisini izleyemedim,ayaklarım ağrıdı replikleriyle noktalamış olduk..


Ankara'ya geldim, sosyete pazarına gitmek istiyorum,o kalabalığa girmeden,bir tişörtü on parmak çekiştirmeden yapılan alışverişe alışveriş demem diyenlerdenseniz eğer,benim size tavsiye edeceğim yer, hem konumun merkezi olması itibariyle hem de açık pazar  olması sebebiyle perşembe günleri Sıhhiye Parkında kurulan Sıhhiye Sosyete Pazarı olacaktır.
Öncelikle, çok büyük hayaller kurarak gitmenizi tavsiye etmiyorum.Çünkü Ankara'da, İstanbul'da kurulan pazarlar  gibi  ne çok büyük ne de çok çeşit içeren pazarlar mevcut değil ne yazık ki...Bir de ,çarşamba günleri Çankaya'da ve cumartesi günleri Ümitköy yolunda çok katlı otoparkı andıran yapıların içinde kurulan Nişantaşı pazarları mevcut ,Sıhhiye pazarı dışında...Bizim ,perşembe sabahı ilk durağımız ,Sıhhiye'de kurulan Sosyete pazarı.

Sosyete pazarına gideceklere sabah erken saatlerde gitmelerini tavsiye ediyorum; çünkü öğleye doğru pazarda yürümek imkansız hale geliyor  Ben her ne kadar ,hemen bir turlar çıkarız diye düşündüysem de tüm pazar geleneklerini yerine getirip pazardan ayrıldığımız da saat 12'ye geliyordu...
Pazardan sonraki durağımız Ulus...
Ulus'a gitmek için Sıhhiye Köprüsünün altından kalkan otobüslere binmeniz yeterli, 2 durak sonra Ulus Meydanın'dayız...
Ulus'a kadar gelmişken benim tavsiyem; eğer henüz görmediyseniz ,Kurtuluş Şavaşı Müzesi'ni (1.TBMM Binası) mutlaka ziyaret etmeniz...
Bu seferlik turumuzda meclis binası yok...Yalnız gidecek olanlara birkaç not düşmeden edemeyeceğim.Geçtiğimiz seneki ziyaretim sırasında müze kartı sahibi olmamıza rağmen giriş ücreti ödemiştik ve içeride flashlı-flashsız fotoğraf ve ya video çekmemize kesinlikle izin verilmiyordu.


Bizim yapacaklar listemizde hobi malzemeleri satan dükkanlara ziyaret ve Anadolu medeniyetler müzesi var...Ve saatimiz çoktan biri göstermiş durumda...
Hiç duraksamadan Ulus Çarşısını geçip Ulus Haline dönüşte uğramayı planlayıp Suluhan Çarşısı'na ulaşıyoruz..


İki katlı Tarihi Han'da esnaf fotoğraf çektirmeye fena halde meraklı...Emeklilik günlerini çeşitli el işi kurslarına katılarak geçiren annemin,yapmış olduğu listedeki malzemeleri aramak için biz de buradayız...


İlk kez geldiğim Suluhan'da ahşap hobi malzemeleri ,takı malzemeleri,yapma çiçekçiler, tencere-tava-çaydanlık tamircisi, bir kaç baby -shower malzemesi için tüy,tül satan dükkanlar mevcut...Biz listemizdeki hiç bir malzemeye bulamadığımızdan yolumuza devam ediyoruz...Ancak ben yoruldum, bir soluklanayım derseniz Hanın ortasındaki çay bahçesinde dinlenebilirsiniz...
Şunu eklemeden bir sonraki durağımıza geçmek istemiyorum, böyle bir yapı başka bir ülke de olsa bu kadar kendi haline bırakılmazdı diye düşünüyorum...


Suluhan'dan çıkıp kuyumcuların olduğu caddeden devam ediyoruz.Sağlı solu çeyizcilerin ,kumaşçıların ve envayi çeşit mağazanın bulunduğu yokuşu artık yavaş adımlarla çıkıyoruz...

Yokuşun sonunda bizi yenileme çalışmalarının devam ettiği bakırcılar bulunduğu bir sokak karşılıyor...Bir iki dükkana büyük alışveriş merkezlerinde 400-500 tl'ye satılan benzer aksesuarların fiyatlarını öğrenip, birkaçını  alınacaklar listemize not edip yolumuza devam ediyoruz.


Bakırcılar Çarşısını, Antikacılar sokağına bağlayan merdivenlerden çıktığımızda ilk durağımız ,Ahiler El Sanatları İş Merkezi- Antikacılar Çarşısı...

Birkaç dükkandan oluşan, bu ufak çarşıda ,benim küçük bir çocuk gibi vitrine yapıştığım yer tabi ki bir oyuncakçı: Baykuş...
İlk uzun soluklu molamızı da bu vintage Toysrus'da  veriyoruz.Sahibi oldukça dost canlısı olan, bu vintage oyunçakçı da fiyatlar da biraz pahalı ,lakin içini gezip sahibi beyefendiyle sohbet edip,kendisinin baykuş koleksiyonunu görmeden  dönmenizi tavsiye etmem. 



Ahiler El Sanatları Pazarından çıktığınızda  büyük küçük çeşitli antika ve hediyelik eşya satan mağazalara rastlamanız mümkün ,çünkü artık Tarihi Ankara Kalesinin surları etrafında dolaşıyoruz...Bu kez, Ahiler Çarşısı ile Pirinç Han arasındaki yokuşu tırmanmaya koyuluyoruz...
Çünkü bu kısa yokuşun sonunda Rahmi M. Koç Müzesi bizi bekliyor... 
Müze tam olarak, Ankara  Kalesi ana giriş kapısının karşısında ,eski At pazarı olarak adlandırılan alanda, bedestenlerin yakınında yer alıyor.Müzeyi ziyarete gelecek olanların, bizim izlediğimiz güzergahtan başka geliş yolları olduğunu da söylemeliyim.Özel araçlarıyla gelmek isteyenler ,araçlarını müzenin ücretli otoparkına bırakabilirler.


Çengelhan Rahmi M.Koç Müzesi,Ankara'nın ilk sanayi müzesi...Giriş ücreti oldukça cüzzi (yetişikin :6tl, öğrenci :3tl) ve müze kart plus geçerli...Müze, içerisinde Divan Cafe'nin de yer aldığı iki katlı tarihi  bir yapı.

(Oyunçakçıdan elim boş çıktığımı düşmemişsinizdir umarım...)



Her bir odası, birbirinden farklı  başlıklı koleksiyonlara ev sahipliği yapan  müzenin içinde, kendi hatıra paranızı,2 tl karşılığında kendinizin yaptığı bir antika para basma makinası da mevcut...

Çengelhan,Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılmış ve han, o zamanlar Mihrimah Sultan'ın eşi Damat Rüstem Paşa vakfına bağlıymış.
Restorasyon çalışmaları tamamlanmasının ardından ,2005 yılının  Nisan ayında müze olarak yeniden faaliyet göstermeye başlamış. .

Müzenin kendi resmi web sayfasından daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Rahmi Koç müzesinden sonraki durağımız Anadolu Medeniyetler Müzesi...Benim size tavsiyem buraya kadar gelmişken Ankara Kalesini görmeniz hatta yeterli zamanınız varsa Kale içinde restore edilerek kafe-restoran olarak kullanılan evlerin birinde biraz mola verip tarihi atmosferi biraz daha soluklamanız.
Ama ben lüks severim,bağdaş kuramam ,taburede oturamam derseniz,kale kapısının yanında, siyasilerin de gözde mekanı , Washington Restoran, sizin için daha uygun bir adres olacaktır.Restoranın adının üzerine tıklayarak menü ve mekan bilgisine ulaşabilirsiniz.

Hem biz yürüdükçe ağırlaşan sırt çantalarımız hem müze kapanış saatinin yaklaşması hem zaten daha önce görmüştük dediğimiz için Kale'ye tırmanmadan inişe doğru geçip asıl hedefimiz olan Anadolu Medeniyetler müzesine doğru  ilerliyoruz...


Ankara'nın en turistik müzesinde bugünlerde restorasyon çalışmaları mevcut olduğu için,bir çok salon ziyarete kapalı.Bu nedenle Müzeyi ziyarete gitmeden önce müzenin internet sitesine göz atmak da fayda var...
Müzede,Anadolu'da hüküm sürmüş uygarlıklara ait ,Türkiye'nin farklı bölgelerinde yapılmış kazı çalışmaları sonucunda gün yüzüne çıkarılmış eserleri görmeminiz mümkün.  


Kapanış saatiyle beraber müzeden ayrılıyoruz.
Bu sefer çıktığımız yokuştan farklı bir yokuşu kullanarak Ulus Meydanı'na doğru yürümeye koyuluyoruz.


Evden önceki son durağımız, Ulus Hali...
Hem sırt çantalarımızda yer kalmadığından  hem de ne ben de ne de  misafirimde  ekstra yük taşıyacak mecal kalmadığından, tadımlık bir kaç meyve-sebze alışverişi sonrası eve giden otobüse binmek üzere yolla koyuluyoruz.

Her sabah farklı ruh halime şahit olan sen sevgili okuyucuma armağımdır bu yazı.Kim bilir , ne çok zaman oldu gezelim görelim yazısı yazmayalı!
Yeni bir gezi rehberiyle yeniden buluşmak üzere Sevgili Okuyucu,
Keyfi bol bir haftasonu dilerim hepinize...

Yazarın DipNotu: Umarım bu yazı birilerinin işine yarar...Bir şehirde yabancı olmanın ,yeni yerler keşfederken bloglardaki tavsiyeleri değerlendirmenin ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilenlerdenim...

28 Mart 2013 Perşembe

Akşam vakti bir günaydın yazısı... Fani bu hayat, 2 yazamadım diyeoturup ağlayamam!





Ben, en çok anasınıfı öğretmenimi sevmem.Okul yıllarımın en travmatik anıları, anasınıf dönemime aittir benim.
2 'yi güzel yapamadığım için anasınıf öğretmenimden ,tüm oyun arkadaşlarımın içinde azar işitmiştim, azar derken kibarca yazıyorum...O gün eve gittiğimde , okulu bırakma kararı almış ve ressam olmaya karar vermiştim.Annem ve babam günlerce okula döndürmek için uğraşmışlardı.Sanırım onlar da benim,ressam ışığına sahip olmadığım çokça farkındaydılar ya da benim için çoktan bir meslek şeçip o yöne doğru meğletmeme çabalıyorlardı ki; kafamda bu konuya dair net bir anı yok.Her neyse ,ebeveynlerim, bu konu hakkında anasınıf öğretmenimle görüşüp uyarmışlardı sanırım.Yine aynı anasınıf öğretmenim, sınıf arkadaşlarımdan biri tuvalete gitmek isteyince izin vermemiş, çocuk altına kaçırınca da hepimizin önünde azarlamakla kalmayıp bir de hırpalamıştı.Sanırım bundan mütevellit yazım inci gibi ... Yine aynı sebepten ötürü evden çıkmadan yüz kez tuvalete gidiyorum...
Bu sabah , önceden yaptığım ve bir türlü atmaya kıyamadığım,fazlaca esinlenilmiş pastel boya resimlerimin üstünden belki bir şeye benzerler diye guaj boyayla geçiyorum... Bu yeteneksizlikle ressam olmaya diretseydim halim nice olurdu kimbilir?
Kısacası Sevgili okuyucu, böyle bir anım vardı benim? Anlatırken başkalarına çok gülerdim..Şimdi pek bir Kemalettin Tuğçu hikayesi gibi geldi... Sanırım daha önce demiştim, normalde çok eğlenenen ben, bu son dönemde Kemalettin Tuğçu kıvamında tuşluyorum bu klavyeyi ve her izlediğimde ttnet reklamını, Kuşun dönerci şarkısına hüzünleniyorum...
Umarım herşey yolundadır senin için...
Keyifli günler ve geceler dilerim...

Dinliyorum~Ahmet Enes~ Cennet

27 Mart 2013 Çarşamba

Bana bir haller oldu?




Yazma aralıklarımın giderek uzadığının farkındayım.Blogun şeklinin ,şemalinin bir garip hale geldiğinin de ...Google reader gidince ne yapacağımı düşünmem  gerektiğinin de farkındayım ...Hatta  blogger aleminin yine bir dönemecin başında olduğunun da...Yazım kurallarına uymayıp ,noktalama hataları yaptığımın da...Lakin şu an için hiç biri umrumda değil... Şu an  amacım , sadece bu anı ölümsüzleştirmek ... Böyle bir manzarada , aşağıdaki parçayı dinliyorum...Umarım herkes için  işler yolundadır... Keyif dolu bir gece dilerim herkese...


Dinliyorum~Erol Evgin~ Bizim Tango


17 Mart 2013 Pazar

Fotoroman tadında...Dünden Bugüne...


Hem tüm cumartesi günü oyalanacak iş arayıp hem de yapılacak bir milyon iş varken, hiçbir  iş yapmadan geçirdiğim gerçeğini kendim dahil herkese itiraf ediyorum...
Bir cumartesi tembelinin fotoromanı başlatıp neler yaptığıma yeniden göz atalım...


Dün sabah kalkıp her zaman olduğu gibi  günaydın fotoğrafını çektim....Tabi bir yandan kahve içmeyi ve müzik dinlemeyi ihmal etmedim.Kahve ve dinlediğim şarkıyı, her ne kadar fotoğrafa yansıtamamış olsam da, bu fotoğrafın çekilme öncesi hazırlıklarını ve müziğin cızırtısını videoya çekip Vine uygulamasına ekledim.
Elbette Vine 'dan geri kalamazdım.Tüm sosyal medya uygulamalarını indirip, bir süre abartılı bir şekilde uygulamaya sarıp,ondan sonra yüzüne bile bakmama huyu,her Türk gibi bende de mevcut.
Peki,Vine'ı bilmeyenler için açıklayayım...Bilenler bir sonraki paragrafa geçebilirler.
Vine ,ocak ayı içerisinde, 6snlik  döngüsel videolar çekebildiğiniz, iOS işletime sahip telefon ve tabletler için kullanıma sunulmuş bir Twitter uygulaması...Bu teknolojik açıklamanın anlamı,Vine ,instagramın Videolu hali ve 6snlik videolar çekip, videolarınızı sosyal ağlarda paylaşabiliyorsunuz...
Uygulama şu an ücretsiz ve çektiğiniz videolar dahil tüm profiliniz herkese açık...Yani benim özelim, sadece benim istediğim kişiler görsün diyemiyorsunuz.Ancak uygulamanın önümüzdeki günlerde geliştirileceği teknoloji bağımlılarının kulislerinde kulaktan kulağa konuşuluyor.
Ben, her ne kadar şimdilik inceleme turlarında bir kaç absürt video çekmiş olsam da,bu 6sn içinde harikalar yaratan bir takım yetenek abidesi kimselerin videolarına da sıkça rastlıyorsunuz...



Video-fotoğraf  faslı sonrası ,ders çalışmayı aklıma bir an getirip,o düşünceden hızla uzaklaşıp, aynı hızla eski defterleri elden geçirme projesinin başına oturdum.
Biz eskiden(bu 2 kelimeyi kullanmaktan benden çok zevk alan var mı bilemiyorum!) şiir defteri tutar,kitaplarda beğendiğimiz satırları oraya yazardık.Ben de ,oturdum saatlerce o defterlerimi hem yeniden okudum hem elden geçirip süsledim durdum.

Kitaplarda altı çizdiğim cümlelerle ,giderli 17 adında bir kaset çıkarabileceğimden,ruh halim düzelsin diye,parka bahçeye attım kendimi.Lakin,yukarıdaki fotoğrafın çekilmesinin üzerinden birkaç dakika geçmişti ki  önce yağmur ve sonrasında dolu yağmaya başladı...

Bir de böyle fetişist duygulu bir fotoğraf çektim(Aslında elimde fotoğraf makinasıyla çıktığım da içimdeki yatan Japon turist ruhu canlanıyor ve gördüğüm en saçma şeyin bile fotoğrafını çekebiliyorum ki, dün de bundan farklı olmadı.).Kısacası instagramda, sağda solda görüyoruz ,yukarıdaki gibi fotoğraflar...Başlığı da genelde şöyle oluyor,tepeden moda ,bugün ne giydim,ayakkabılarımın bağcığı (gerçi benimki çırt çırtlı),bi sigara yaktım (sigara kullanmıyorum yanlış anlaşılmasın lütfen) falan filan başlıklarıyla yayınlıyorlar,ben de seviyorum bu tarz fotoğrafları.Benimkinin başlığı da ,buraya da ayak bastım olsun...Lütfen yanlış anlaşılmasın,benim profil fotoğrafımda bile ayaklarım var...Muhtemelen orada da aynı gerçeği düşünüp, ayak bastım İtalya'ya demek istemişimdir.Sırf sıkıntıdan çekiliyor bu fotoğraflar sanırım...Mesela ben dün çok sıkılmıştım,muhtemelen daha öncekiler için de aynı sıkıntılı ruh hali mevcut olmalı...Yani sonuçta hiçbirinde ayakkabılarımı ya da parmaklarımı gösterme gibi bir niyetim yok.Elbette,bir Louboutin giymiş olsaydım, amacım tamamen ayakkabılarımı göstermek olacağından şüphen olmasın...
Yine bol bol parantezler açmış,kendi kendime ters düşmüş olduğum bu yazımın da sonuna geldik Sevgili Okuyucu.. 


Meterolojinin tam da dediği gibi karlı bir Ankara sabahına uyandık bu pazar günü...
16 Mart'ın yalancı Baharı yaşatması,Martın kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırması gibi tanımları benden de duymuş olduğuna göre Sevgili Okuyucu, Günaydın...
Keyifli bir pazar günü dilerim...

Dipnot:Son fotoğrafım bugün sabah çekildi.Sen demeden,ben diyeyim'' Evet,daha önce de buna benzer bir fotoğrafım vardı..Birazdan fazla esinlenmiş olabilirim..

Dinliyorum~~Yael Meyer~All around me

14 Mart 2013 Perşembe

1-2-----3 TIP





Gunaydin Okuyucu, herkese keyifli bir gun dilerim.
Tum meslektaslarimin ve Degerli Saglik calisanlarinin Tip Bayramini kutlarim... Bundan boyle ,daha guzel kosullarda, sistemin hedefi olmadan, sadece meslegimizi icra edebilmemiz dilegimle ...

Bugünün Dinliyorum parçası Ankara Tabipler Odasından geliyor--Paran kadar Saglık


13 Mart 2013 Çarşamba

Q modundayım, ne uzar ne kısalırım...Kendi içimde kendimi yalanlarım...




Artık unutulmaya yüz tuttuğumdan kendimi hatırlatayım istedim...Günaydın okuyucu...
Yazdığım son post her ne kadar 24 Şubat tarihinde yazılmış olarak gözükse de ,aslında 25 Şubat sabahı upuzun bir yazı yazmış, yayınlamış ve sonra vazgeçmiştim. Sonra da hastalanıp yataklara düşmüştüm...
Keyifli biri olmama tezat, ne kadar içime attığım dramatik olay varsa , klavyenin tuşlarına basınca ortaya çıkıyor ve ben ben olmaktan çıkıp bir Kemalettin Tuğçu'ya dönüşüveriyorum...
Ölmekten değil de ,unutulmaktan korkuyorum kısacası .Fazlaca bencilce değil mi ? Ama korkuyorum.Ölümle yanyana duran mesleğime inat, ben bu son 6 aydır daha çok hisseder oldum acizliğimi ,onun karşısında...
Halbuki ben ne melankoliler yaşadım ,yazdım da geçti ;ama bu sonuncusu geçmiyor...
Ne o köy odası ,ne de kalbimi kıranların neden olduğu hayal kırıklıkları... Dedikleri gibi ,hepsi hepsi geçiyor zamanla...Oysa bu geçmek bilmiyor.
Ne zaman çok gülsem veya fazla neşelensem,içimde bir yerde bir şuçluluk duyguyu peydah oluyor.Utanıp kabuğuma çekiliyorum. Her konuda ahkam kesip ,ukalalık taslayan alelem bu konuda da kendince yorumlar yapıyor ama bildiğin benim canım acıyor, sessizce...Sonunda 
her gün ,aynı melankolik cümleleri , klavyeme tuşladığımı hissettiğimden beri, günü gününe yazmaktan vazgeçtim.Çünkü kimsenin keyfini kaçırmaya niyetim yok... Eminim etrafında yeterince duygu sömüren karakterde kimseler vardır, onlardan biri olmayı istemem...Tüm bu süre zarfında taslaklarda biriktirdim yazdıklarımı ben de...
Lakin, günaydın fotoğraflarını çekmeye devam ediyorum, ama bazı sabahlar ise  ayak sürüyerek yapıyorum malesef.Erkenden kalktığım halde, saatlerce oyalanıyor ve üşeniyorum yeni bir fotoğraf çekmeye...Biliyorum ki ,bir gün sabah,o fotoğrafı çekmezsem asla devamı gelmeyecek ve ben bu kez de kendime verdiğim sözü tutmamanın vicdan azabını duyacağım...Neyse ...İşte ,sırf bu sebepten yazmamadım ben bunca zaman... Keyifli günler dilerim herkese...


Dinliyorum~Ella Fitzgerald~Everything Happens to me...


14 --Gündemim-1,2,3 Tıp








Değerli meslektaşlarım ve Sevgili Sağlık Çalışanları,
Hastalarmızdan şiddet değil , saygı gördüğümüz eski günlere dönmek adına, hep birlikte 123 TIP oynamaya varsanız eğer, ilk oyun 14 Mart saat 14'de 14 dakika sürecek...Yetmezse bir sonraki 14 saat devam edecek...
Katılmak isteyenler ''14 Martta saat 14de 14 dakika Tıp ''etkinliğinin facebook sayfasından yarın saat 14'de yayınlanacak klibi izleyip , başka hiçbir şey yapmadan, hareket edip konuşmadan oyuna katılabilirler... Unutmayın konuşmuyor ve hareket etmiyoruz; çünkü yanıyoruz. Oyunun kuralı bu...