things getting worse before getting better...
21 Ağustos 2010 Cumartesi
Falancanın düğününe neler yapmışlar,kim ne giymiş ,gelinlik kaç bin dolarmış,mış mışlar için 200km gitmeye üşenmeyip geleceğini etkileyecek bir hadise için 12 eylülde sandık başına gitmeyecek olup bunu da ayy bu sıcakta oralara gidemem,ay biz tatilde olacağız,ben tusiyerim diyenlere ağzım bir karıs açık hayretler içinde bakıyorum hatta ifrit oluyorum.
19 Ağustos 2010 Perşembe
Bir soru-beklenen cevap
Bu ekonomik krizde,işsizlik dönemimde bir Vakko çantaya siz olsanız dörtyüz küsür Tl verir miydiniz?
2 Ağustos 2010 Pazartesi
Çok sıcak ve daha da sıcak olacağı söyleniyor.Malumunuz kapı komşumuz Suriye ve Suudi Arabistan'da hava sıcaklığı elli dereceymiş ve bu sıcaklıkta hiçbir soğutucu çalışmıyormuş.Kendimi klimasız ve yahut vantilatörsüz düşünemiyorum.Klimaya rağmen baygınlık çöküyor üstüme.Sabahları yüzmek sonrada klimalı oda da TV'nin karşında romantik komediden başlayıp kaçırmış olduğum tüm filmleri,sezon içinde kaçırdığım tüm Without Trace ve diğer dizilerin tekrarlarını izlemek,sonra kuzenlerle bir okey çevirip dondurma yemek, Arsuz bisikletle maliyenin fırından öğleden sonra gevrek simit alıp terasta karpuz-peynir-simi-limonata yeyip içmek,akşam nehrin kenarındaki Garajın sessiz bir köşesinde arkadaşlarımla muhabbet etmek istiyorum.Kısacası gönlüm eğlenmek istiyor,istiyor olmasına da vicdanım izin vermiyor.
Yeni mezundur, ufacık tefecik içi dolu turşucuktur, zavallıdır. Ölmüştür, ağlayanı yoktur. Tıp fakültesindeki 6 yılını "Yaa son gün çalışıyorum, eski soru yetiyor, sınavları veriyorum, süper miyim neyim, evet evet süperim ben" diyerek hezeyanlar içinde; aklı 5 karış, biranın köpüğü 2 karış olacak şekilde geçirmiş; ama artık g.te gelmiştir. Bu aşamayı geçemeyene ağlasa da meme yoktur. O; düzenli çalışan, ama eğlenmesini de bilen, ilk girdiği tusu kazananlardan değildir. Zaten kendisi de bol bol ağlar, mız mız mızlar. Yaşına bakar ağlar, cebine bakar, sivilcesine, göbeğine bakar ağlar. Hele liseden ordan burdan yaşıtı olan arkadaşlarının "sailing to.. Netherlands.." bilmem ne fotograflarına facebooktan hiç bakmasın, kıyamam, bu kadarı da günah.
Neyse konu başlığımızdan sapmayalım, yaramız deşilince hemen cıvımayalım.Toparlamak gerekirse, ev doktorlar; tıp fakültesi mezunu, hiç doktorluk yapmadan eve kapanmış ezber yapan, veya bir süre iş olsun diye sağlık ocağında çalışıp istifa etmiş, sonra eve kapanmış, ezber yapan insancıklardır. Bu ikinci grup, yani istifa eden grup muhtemelen; "mutlaka gidilmeli görülmeli, doğa harikası, kültür mirası" diye daha önce kendisinin de vik vik öttüğü o uzak yerlere devlet memuru olarak çalışmaya gidince ağzının payını, boyunun ölçüsünü de almıştır ekstradan, o konuya hiç girmiyorum. "Türk tıp tarihinin en çok satan kitabı dersaneleri" ne de hiç girmiyorum, devam ediyorum ve ev doktoru kimdir? i son bir kaç paragrafla bitirmeye çalışıyorum.
Sonuçta ev doktorları ailesinin yanına dönmüş, evde oturup ders çalışan, eşşek kadar olmuş çocuklardır. Başka bir alemde yaşamaktadırlar. Bir hasta söz konusu olduğunda (kendileri vaka der) bildikleri şeyler ( ki o da aşağıda 5 şık olursa) ;
en sık sebebi..en olası tanısı..en yararlı testi.. en uygun bilmemnesi..en kesine en yakın kriteri.. en en en kesin kriteri.. o aşamadan sonra ilk yapılması gerekeni, vs vs dir. Hatta harika tekerlemeleri vardır. Basit bir örnekle tekerlemeleri mesela şöyle bir şeydir:
Akciğer kanserinin en önemli sebebi sigaradır. Asbest de akciğer kanserinin önemli sebeplerinden birisidir. Asbest ayrıca mezotelyomanın en sık sebebidir. Ama asbestin en sık neden olduğu kanser mezotelyoma değil akciğer kanseridir. Asbestin en sık yaptığı şeyse kanser değil plevral plaktır... gib gibi gibi..
Tekerlemede teklerlerse de üzülmezler.. çünkü şüphesiz en iyi oldukları şey onları kurtarakcaktır... O mucize şey... 5 şıkkı 2 şıkka düşürme sanatıdır ki, iyi bir beşten ikiye düşürücü iseler sırtlarının asla yere gelmeyeceğini bilirler..
Bununla da kalmaz ev doktorları.. Bir yandan, komşular ve aile fertleri için aksi ispat edilinceye kadar şeker, tansiyon, kalp hastalıkları uzmanı; beslenme uzmanı, alkolle birlikte alınmaması gereken ilaçlar uzmanı, her türlü tahlil tetkik sonucuna bakma ve yorumlama uzmanıdırlar.
Ev doktorları utanmadan aramızda yaşamaktadırlar..''(ephemera)
Bir de ev doktoru olup okumayan varsa aşağıdaki yazıyı alıntılıyorum:
''Ev doktoru bir nevi doktorun evde kalmışıdır. Tus doktoru da diyebiliriz. Doktorları da değersizleştirme, aşağı çekme yolundaki sistemli uğraşlar sonucu ne pratisyen, ne de aile hekimi olarak huzur bulamayacağını bilen; uzman olursa yırtacağını sanan; aslında bunun da büyük bir yanılgı olduğunu içten içe hissetse de, tus yoluna bir kez girdiği için artık dönüşü olmayan doktordur.
Yeni mezundur, ufacık tefecik içi dolu turşucuktur, zavallıdır. Ölmüştür, ağlayanı yoktur. Tıp fakültesindeki 6 yılını "Yaa son gün çalışıyorum, eski soru yetiyor, sınavları veriyorum, süper miyim neyim, evet evet süperim ben" diyerek hezeyanlar içinde; aklı 5 karış, biranın köpüğü 2 karış olacak şekilde geçirmiş; ama artık g.te gelmiştir. Bu aşamayı geçemeyene ağlasa da meme yoktur. O; düzenli çalışan, ama eğlenmesini de bilen, ilk girdiği tusu kazananlardan değildir. Zaten kendisi de bol bol ağlar, mız mız mızlar. Yaşına bakar ağlar, cebine bakar, sivilcesine, göbeğine bakar ağlar. Hele liseden ordan burdan yaşıtı olan arkadaşlarının "sailing to.. Netherlands.." bilmem ne fotograflarına facebooktan hiç bakmasın, kıyamam, bu kadarı da günah.
Neyse konu başlığımızdan sapmayalım, yaramız deşilince hemen cıvımayalım.Toparlamak gerekirse, ev doktorlar; tıp fakültesi mezunu, hiç doktorluk yapmadan eve kapanmış ezber yapan, veya bir süre iş olsun diye sağlık ocağında çalışıp istifa etmiş, sonra eve kapanmış, ezber yapan insancıklardır. Bu ikinci grup, yani istifa eden grup muhtemelen; "mutlaka gidilmeli görülmeli, doğa harikası, kültür mirası" diye daha önce kendisinin de vik vik öttüğü o uzak yerlere devlet memuru olarak çalışmaya gidince ağzının payını, boyunun ölçüsünü de almıştır ekstradan, o konuya hiç girmiyorum. "Türk tıp tarihinin en çok satan kitabı dersaneleri" ne de hiç girmiyorum, devam ediyorum ve ev doktoru kimdir? i son bir kaç paragrafla bitirmeye çalışıyorum.
Sonuçta ev doktorları ailesinin yanına dönmüş, evde oturup ders çalışan, eşşek kadar olmuş çocuklardır. Başka bir alemde yaşamaktadırlar. Bir hasta söz konusu olduğunda (kendileri vaka der) bildikleri şeyler ( ki o da aşağıda 5 şık olursa) ;
en sık sebebi..en olası tanısı..en yararlı testi.. en uygun bilmemnesi..en kesine en yakın kriteri.. en en en kesin kriteri.. o aşamadan sonra ilk yapılması gerekeni, vs vs dir. Hatta harika tekerlemeleri vardır. Basit bir örnekle tekerlemeleri mesela şöyle bir şeydir:
Akciğer kanserinin en önemli sebebi sigaradır. Asbest de akciğer kanserinin önemli sebeplerinden birisidir. Asbest ayrıca mezotelyomanın en sık sebebidir. Ama asbestin en sık neden olduğu kanser mezotelyoma değil akciğer kanseridir. Asbestin en sık yaptığı şeyse kanser değil plevral plaktır... gib gibi gibi..
Tekerlemede teklerlerse de üzülmezler.. çünkü şüphesiz en iyi oldukları şey onları kurtarakcaktır... O mucize şey... 5 şıkkı 2 şıkka düşürme sanatıdır ki, iyi bir beşten ikiye düşürücü iseler sırtlarının asla yere gelmeyeceğini bilirler..
Bununla da kalmaz ev doktorları.. Bir yandan, komşular ve aile fertleri için aksi ispat edilinceye kadar şeker, tansiyon, kalp hastalıkları uzmanı; beslenme uzmanı, alkolle birlikte alınmaması gereken ilaçlar uzmanı, her türlü tahlil tetkik sonucuna bakma ve yorumlama uzmanıdırlar.
Ev doktorları utanmadan aramızda yaşamaktadırlar..''(ephemera)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)