things getting worse before getting better...

31 Ocak 2011 Pazartesi

Guillain -Barre Sendromu

Bu hasta dün yürüyordu,birden ayakları tutmaz oldu,doktor olarak orta yaşlardaki bu hastaya şöyle baktım,gece gece bu konverisyon çelikmez dedim.Sonra nörolojik muayenesinde derin tendon reflekslerinin zayıfladığını fark edince bir de geçmiş sorgulamasında 2 hafta önce üst solunum yolu enfeksiyonu geçirdiğini öğrenince Sakın bu guillain-Barre olmasın dedim kendi kendime.Aileye güzel güzel anlattım hastanın yoğun bakım koşullarına sahip bir hastaneye gitmeleri gerektiğini,acil hastane yatışı gerektiğini,bu hastalığın aşağıdan yukarıya doğru ilerleyip solunum kaslarını tutabileceğini belirtip hastayı yönlendirdim.

Peki sonrası mı?
Sonrası üzücü,yargılamak bana düşmez...

Bana göre Guillain -Barre sendromu mutlaka yoğun bakım koşullarına sahip bir Sağlık kuruluşunda hospitalize edilmeli..


Alıntılama!





Doktorlar!

Birkaç zamandır birkaç hastanede yaşıyorum.

Hastanelerde 'hayat' öyle tuhaf ki. İnsan evine dönünce soluk alıp vermeye başlıyor. Hastaneler birer oksijen çadırı: Oralarda 'normal' soluk alıp vermek mümkün değil. Her şey, kullanılan her şey, atılmak için yapılmış. Geçici şeyler. Sürekli bir kampçılık durumu. Çay kaşıkları plastik, kupaların üstünde ilaç şirketlerinin isimleri var, her şeyin üstünde ilaç şirketlerinin isimleri var. Elinizi değdirdiğiniz her şey çirkin ve atılası. Her an, her şey atılabilir, geride bırakılabilir ve zaten öyle yapılıyor.

Herkes, her an 'kampçılık' yapıyor. Bu duygu, bu mutlak göçebelik ve her an işbaşında olma uygusu, bende dehşet yaratıyor. Bu hayatın içinde bir de doktorlar var. Asıl, doktorlar var. Ister istemez onları düşünüyorsunuz. Eşyalarıyla, koridorlarıyla, duvarlarıyla bu mekânlara nasıl tahammül ettiklerini. Tabii, bu işin estetik kısmı.

Doktorların bir de hastaları var. Her gün, her gece, birilerinin kolunu, bacağını, beynini, hayatını kurtarıyorlar. Ya da kurtaramıyorlar. Ama hep oradalar. O çirkin binalardalar ve böylesine ağır bir işleri var. Hayretle izliyorum: Kötü yemekler (zaten ne yiyip, ne yemediklerinin farkında olmayacak kadar çok çalışıyorlar), kötü eşyalar (neye dokunup nasıl bir kaptan içtiklerinin farkında olmayacak kadar çok çalışıyorlar) ,kötü renkler, mekânlar (bulundukları yerin nasıl döşendiğini fark edemeyecek kadar çok çalışıyorlar): Doktorlar habire ayaktalar, 'işlerinin' başındalar. Üstelik, inanmayacaksınız ama DUYGULANIYORLAR. Üzülüyorlar, seviniyorlar; hastalar için yorulmadan savaşıyorlar.

Yaşadığım bu korkunç günlerde, hakikaten iyi insanlarla: doktorlarla tanıştım, onları seyretmek durumunda kaldım. Bu esnada bu 'işi' niye seçtiklerini habire düşünmemek, elimde değil. Insan, bu denli ağır bir işi, hayatla ölüm arasında ellerinde gidip gelen insanlarla olmayı, onlar hayatla ölüm arasında sallanırken hayatta kalmaları için günler ve geceler boyu çalışmayı, nasıl seçer, neden seçer?

Onlar bu tercihi yapmasalar, bizler sapır sapır dökülürüz bir kere. Onlara bu tercihi yaptıran bilinçaltı ve üstü dürtüler, onların 'üstün' insanlar olduğu anlamına mı geliyor? Egoları bizimkilerden daha mı büyük? Süperegoları daha mı güçlü? En azından vakti bol, parası bol reklamcılar, borsacılar, bankacılar gibi oturup bunalıma girecek ve 'hayatın anlamı nedir' diye kıvranarak günler ve geceler geçirecek halleri yok. Buna ne vakitleri var, ne takatleri.

Hayatın anlamı üzerine düşünüyorlarsa da, bu çok derinlerde ve hakiki bir yerlerde cereyan ediyor. Zira ellerinde insanların hayatları var ve onlar, bununla meşguller. Insanların hayatını kurtarmakla.

'Yeni' doktorlar diyebileceğim 1955 yılından itibaren doğmuş olan doktorlar, hakikaten bambaşka. Anneannemin hastalığı esnasında muhatap olduğum dinozor doktorlara asla benzemiyorlar. 'Dünya ve evrenin hâkimi benim; yolumdan çekil küçük karınca' ruhuyla varolmuyorlar. Size her şeyi izah ediyorlar, fikrinizi alıyorlar; bağırıp çağırdıklarına ya da yorulduklarına şahit olmadım.

Savsaklamıyorlar hiçbir şeyi. Hep iş başındalar ve hep yürekleriyle, beyinleriyle seferberlikteler. Bu episod esnasında tanıdığım bütün o olağanüstü doktorlara, ben nasıl teşekkür edeceğimi kestirebilmiş değilim.

Nazik bir Çinli gibi habire teşekkür etmekteyim gerçi. Ama onların hayatlarını bizlere akıtmalarının karşılığı hangi teşekkürle mümkün, bunu kestiremiyorum. Aynen onları bu işi tercih etmeye itenin tam da ne olduğunu kestiremediğim gibi. Ama işte o inanılmaz çirkinlikte mekânlarda, bir sürü ikânsızlıkla kuşatılmış olarak, başları dik ve üstelik her an size gülümsemeye, cevap vermeye hazır, gecenin üçünde dördünde dahi koşuşturarak, bizler için paralanan birileri var. Bazen anlamadığımız, anlayamadığımız şeyler daha güzel ve özeldir.

Onlar da öyleler.

PERİHAN MAĞDEN

26 Ocak 2011 Çarşamba

aman doktor ,derdime bir çare bölüm -1

Sonunda kar düştü toprağa..Kar yağmayan bölgelerimiz ise bol yağışlı...Ve pek tabi sonunda bu bu cuma okullar tatile giriyor.Bunların benim açımdan ortak sonucu şu salgın halindeki üst solunum yolu enfeksiyonu çılgınlığı azalacak(yani bu benim tahminim,umarım karne olayları nedeniyle intihar girişimi artmaz)...

Peki,nedir üst solunum yolu enfeksiyonu belirtileri?
Doktor,bu çocuk kusuyor,karnı ağrıyor,dizleri tutmuyor,ateşi yüksek,biz çok aciliz.

Zaten adı üstünde burası acil servis ve gelen herkes acil,yani hasta ekibinin başı, acil kelimesinin sonuna hemen ekliyiveriyor neden acil olduklarını:Evde diğer çocukları bırakmış oluyor,gezmeye yetişmesi gerekiyor ya da en önemlisi son otobüsü kaçıracak oluyor.O anda doktorun kalp krizi vakasıyla uğraşması sorun oluyor ya da nöbet geçiren bir çocukla veya solunum-dolaşım yetmezliği olan bir hastaya kalp masajı yapması sorun oluyor,hele kesi suturasyonu yapmanız en büyük problem.
-Bırak hasta kanasın doktor,benim boğazım ağrıyor.(inanılmaz mı geliyor size,geçen gün kulak ağrısı olan koca adamın neler yaptığını duymak istemezsiniz.)
Örneğin geçen nöbetlerin birinde banyo yaparken inme inen hasta geldi,düşünün o kadın bir daha yürüyemeyecek belki de,içeride sinüzit teşhisi ile muayene etmiş olduğum hastaya tam reçete yazarken apar topar o hastayı çıkarmak mecburiyetinde kaldım ve diğer hastayı aldık acil müdahale odasına.Müdahaleye başladığım sırada, az önce muayene salonunda çıkardığım hasta kıyametleri kopardı,ben acilim diye.

Lütfen acil servisler,gerçekten acil vakalar için kurulmuştur,10 gündür aynı şikayetlerle başvurduğunuzda 25 dakika daha beklemeniz sizi öldürmez.Belki içeride felç geçiren kişi siz olabilirsiniz ya da diğer önemli vaka...Önemli derken bizim için her vaka önemlidir ya da en azından benim için ama bazılarında saniyeler çok daha önemlidir,bundan sonra da aramızda olabilmeleri için.

Acil servislerde bekleme süreleri vardır ve bu çoğu acil servis duvarında yazar.Hacettepe Üniversitesinin acil polikliniğinin kapısına gidin lütfen, her hasta aciliyet algoritmine göre alınır ve içerideki doktorun insan olduğunu ve sadece iki eli olduğunu unutmayın unutmamanız gerekir,siz dışarda beklerken ben oturup kahve-pasta keyfi yapmıyorum.Aslında acilde adabı muaşeret işlememiz gereken apayrı konu.
Ben özel hastanede çalışmaya başlayalı 2 ay oldu,her hastanın ne şikayetlerle gelmiş olursa olsun bir muayene süresi+ reçete yazılama süresi+ açıklama bölümü olmak üzere belli bir süre içeride kalması gerekiyor.Eğer bu süreyi beklemem diyorsanız sabah gitmiş olduğunuz polikliniğe geri gidin.
Bazı hastalar acil servise şöyle başvuruyor,sabah biz aile hekimini ve(veya) SSK'ya gittik,bize bunları yazdı,çocuk iyileşmedi,ateşi yüksek.Bu durumda aklımızdan ne mi geçiyor?Bu durumda ne mi yapıyoruz?Bunu gerçekten bir sonraki yazıda işleyeceğim.Bu nedenle siyah boldla yazdım.

Son olarak bir rica da bulunup,konuyu toparlayıp,yazıyı bitireceğim,lütfen azıcık dişinizi sıkın hele de 2 gündür bu şikayetleriniz varsa ya da sabahtan beri dayanmışsanız..Evet unutmadan son bir uyarı hemşire hanım ya da acil görevlilerinden biri size boş yere şikayetinizi sormuyor,dışarıda siz sıranızı beklerken onlar bana haber uçurup durumunu bildiriyor,böylece bazılarına o bekleme anında müdahale etme şansımız oluyor.Lütfen şikayetinizi soran acil personeline Onu da sen bilecen tarzında yanıtlar vermeyin.


Söylemek istediğim şey(sizin böyle davranmadığınıza eminim,sözüm meclisten dışarıdakilere),doktorunuzla konuşurken çok lütfen arkadaşınız dahi olsa,Doktor bey veya hanım diye konuşun,arkadaşım ,bacım gibi hitaplar pek hoş olmuyor,sizi uyardığımızda, sen hanım mısın bey misin ki sana öyle diyeyim diye böğürdüğünüzde, aynı lafın tarafımdan size söylendiğini düşünün ve sizi artık neden muayene etmeyeceğimi aklınıza getirin ve sukunetle geri dönün .Aksi halde sizi benim de polise şikayet edebileceğimi unutmayın.

Ben bilmiyor muyum,neren ağrırsa orası en çok ağrıyan yer olur,bu dişte olabilir,basur da ,başta veya veya karnınız da..ağrı kötüdür,canınız yanıyordur ve ben buna eminim.(Çok uzattım bu son son diyerek sabrınız için teşekkürler)

Yüksek ateş(39-40 °C'ye varan),,başağrısı,bulantı-balgamlı kusma,göbek üsütünde yoğun olan karın ağrısı,başını kaldıramayacak kadar yorgun olmak,eklem ağrılarına sebep olan boğaz enfeksiyonun en şiddetlisi aşağıdaki fotoğraflarda gördüğünüz peynir peynir iltihap birikimlerine neden olan hastalık: KRİPTİK Tonsillittir.


Bu enfeksiyonun en iyi tedevisi 10 günlük penisilin tedavisidir.Ancak penisilin hastanede yapılmasını gerektiren bir tedavi olduğu için ben genellikle penadure ek bir ağızdan bir antibiyotik başlıyorum.Ama her hekimin ayrı bir reçete usulu vardır,hekiminize güvenin.
Bu enfeksiyonda en büyük sorun özellikle geceleri yatınca artan Yüksek ateştir.Bu durumda lütfen paniklemeyin hemen evdeki parasetamol veya ibuprofen türevi ateş düşürücü şurup veya tabletten 1-2 ölçek verin.Asla Aspirin içirmeyin özellikle de çocuk hastalara.Bu gibi durumlarda hastanız titremeye başlamıştır lütfen üstünü örtmeyin ,soyun hatta heme ılık suyun altında sokup boyundan aşağısını yıkayın.

Kriptik tonsilit,diğer solunum yolu enfeksiyonlarına göre dirençlidir,ilaç kullanmaya başladıktan sonra 2-3 gece daha yüksek ateş seyri olur ve sizin yapmanız gereken 4 saatte bir ateş olsun olmasın ateş düşürücünüzü kullanmanızdır.Bu ateş düşürücü tedavi şekli tüm üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları için geçerlidir.Ateş düşürücünüzü kullanmak için ateşinizin yükselmesini beklemeyin,amaç ateşin yükselmesini önlemektir.Her şeye rağmen ateşi düşüremediğinizde hemen en yakın acil servise başvurun.

Ve son olarak acile yüksek ateşle geldiğiniz zaman acil servis personeline bildirin ve ateşinizin ölçülmesini sağlayın ve bu durumu doktorunuza iletmesini söyleyin.Eğer kalablık bir bekleme grubu yoksa zaten içeri alınacaksınızdır; eğer kalabalıksa ilk müdahaleniz yapılır ve müşadede sıranızı beklersiniz.

Herkese iyi günler,
Bir Küçük Doktor

p.s:bu tarz yazılarım sevilirse devam edeceğim :D

20 Ocak 2011 Perşembe


"Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir Küçük Prens varmış. O Küçük Prens kendinden az büyük bir gezegende otururmuş. Kendine bir dost ararmış..." Hayatı anlayanlar için böyle bir başlangıç çok daha gerçek olmaz mıydı?''
Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry'nin1943'de yayınlanmış olan en ünlü romanı Küçük Prens'i hala okumayan kaldıysa ve ya benim gibi dönüp dönüp parça parça okumalar yapıyorsanız üsteki logoya tıklamanız yeterli..
Küçük prens ve yazarı hakkında birçok şeye ulaşabileceğiniz güzel bir site...İyi okumalar..


18 Ocak 2011 Salı

Hala okumayan kaldıysa diye...


DOKTOR

Kız verirken...

Kocaya varırken...Otomobil alırken...“Doktor civanım.

”Muayene ücretine gelince...“Hepsi şerefsiz!”

*
Deniyor ki:“Başbakan kadar maaş alacaklar.”

*
Safra kesesi ameliyatı yapabilir mi başbakan? Böbrek nakli? Pansuman bile yapamaz... Ama, çok sıradan bademcik ameliyatını yapabilen bir hekim, gayet güzel başbakanlık yapabilir.
Refik Saydam mesela, hekimdi...

O halde, hekimlerin maaşını siyasilerin maaşıyla niye kıyaslayalım ki?

*
Komada geliyorsun, bacağını kesiyor, damar çıkarıp, kalbine bağlıyor, gebermekten kurtuluyorsun. Sonra da “Çok para aldı” diyorsun. Kaç para ki senin hayat? O kadar etmez mi?

*
Gece yarısı ateşi 40’a vuran evladını Azrail’in elinden almanın, hızara kaptırdığın parmağını yerine dikmenin, görmeyen gözünü gördürmenin, kanserini erken yakalamanın fiyatı nedir?

*
12 sene üniversite okuyor. Boru değil. 18 yaşında girdi, geldi 30’una, hâlâ kafa patlatıyor. İki kapılı handa, yolun yarısı eder...

Lütfedip, müsaade edelim de, biraz para kazansın bu ülkede.

*
Karaktersiz hekim yok mu? Var elbette... Ne kadar karaktersiz gazeteci, ne kadar karaktersiz avukat, ne kadar karaktersiz esnaf varsa, o kadar karaktersiz hekim var...
Ama, Rabbim herkese “Cleveland” demiyor...

Parası olmayana bakan vicdanlı hekim de var bu ülkede.

*
Tahmininizden çok.

*
Üstelik, silah zoruyla ameliyata alınan hastayı hiç duymadım ben... Yeşil kartlı bile olsan, seçme şansın var. Paragöze gitme, öbürüne git. Diyeceksiniz ki, “Kuyruk oluyor, yeterli hastane yok...
” Müteahhit midir hekim?

*
Peki nedir? Aslanı kediye, eğitimliyi cahile kırdırma projesidir bu...

*
Hakkını alamayanlar kendisinden hesap sormasın diye, “Bak şunlar senden fazla alıyor” diye hedef göstermektir. “Sen az kazandığına itiraz etme, onunkini de indirelim” demektir. Refahı paylaştıracağına, yoksulluğu paylaşmayı doğruymuş gibi göstermektir.

*
Kendi suçunu örtbas etmek için, suçlu yaratma projesidir...

Hekimlerin durup dururken başına gelen budur.

(Yılmaz ÖZDİL'in 27.01.2010 tarihli yazısı - Kaçıranlar için)

Günaydın


Herkese Günaydın,
Güne güzel bir müzikle başlamak hiç fena olmaz değil mi?
Play tuşuna bas,dinle,için neşe dolsun...

Bu aralar sık sık dinliyorum--Düşbaz-Bahar

15 Ocak 2011 Cumartesi

Cumartesi Gecesi Sineması


Siz de bu cumartesi benim gibi evdeyseniz ve ne izlesem diye düşünüyorsanız.Size birkaç film önerisinde bulunabilirim..


The TOURİST


Konusu bence saçasapan ajanlı bir film ama yine de Venedik'in eşsiz kanallarının manzarası, Johnny Depp'in serseri ruhu ve Angelina Jolie'nin endamı ve elbette Ferdi Tayfur'un müzikleri için bile izlenebilir.Sıkıcı mı derseniz hiç değil ama öyle acayip aksiyonlarla dolu bir film değil.







Postacı

Benim zamanın değerli diyenlere alın size bir klasik...

1950 İtalya'sında, bir ada, dünyaca ünlü Şilili komünist şair Pablo Neruda, siyasi sebeplerle ülkesi dışında yaşamak zorunda kaldığı sürenin küçük bir kısmını burada geçirir. Mektuplarını taşımakla görevli postacı naif Mario, Neruda'yla kısa zamanda mesafeli bir dostluk kurar. Usta ozanın verdiği tüyolarla hem içindeki şairi ortaya çıkarır hem de esmer güzeli Beatrice'nin kalbini kazanır.Bu adada zorunlu olarak yaşayan Neruda ve adada yeni postacılığa başlayan Mario'nun aşk, şiir ve bir parça da politik göndermelerle dolu çok güzel bir film.



Türkçe'ye Gerçek Kadınlar kıvrımlı olur diye çevirebileceğimiz ve annenizle seyretmenizi (özellikle bayanlara) önereceğim bir diğer film başrolünde Çirkin Betty'den hatırlayacağınız America Ferrera'nın yer aldığı filmin konusu şöyle:


Los Angeles'ta orta halli ailesi ile birlikte Latin mahallelerinden birinde yaşayan Ana liseyi henüz bitirmiştir. Yaz tatili ona güzel bir haberle birlikte gelir. Ana Colombia Üniversitesi'ne gitmeye hak kazanmıştır. Ancak eski kafalı ve geleneklerine bağlı olan ailesi Ana'nın yanlarında çalışmasını istemektedir. Ergenlikten kadınlığa doğru adım attığı yaz onun hayatının kararını vermesi gerekmektedir.
Bu filmi 2 hafta önce nöbettimde cnbc-e sabaha karşı yayınlandığı sırada izledim.Gerçi benimki hasta muayenesine gidip geldiğim için biraz bölük pörçük oldu ama denk gelirseniz mutlaka izlenmesi gereken,izlerken sizi boğmayan,yalın ,akıcı bir film.Unutmayım film Sundance Film Festivalinden 2 ödülle dönmüş olup, ben film izlersem ödüllüsü izlerim diyenlere özellikle belirtmek isterim.


Henüz ikinci sınıftayken ilk aşkını yaşayan küçük Julie,komşusu ve okul arkadaşı olan Bryce’ın peşini bırakmamaktadırBryce ise içine kapanık,çekingen ve kızlardan sıkılan bir yapıdadır.Altı yıl bu şekilde geçtikten sonra ergenlik çagına gelen ikili,kopma noktasına gelselerde ayrılamazlar diye yazıyor filmin açıklama kısmında.Filmden çıkarılacak kıssadan hisselerden biri kızlar ve erkekler hayata,olaylara farklı gözlerle bakar,çok farklı yorumlar katarak yaşarlar.İzleyin yoksa dayanamayıp sonunu söyleyeceğim.


Fizik tedavi uzmanı kariyerini tehlikeye sokan bir sakatlık geçiren basketball oyuncusuna yardımcı olurken ona aşık olur..İşin aslı kaç zamandır bu kadar hoş romantik bir komedi izlemiştim...İzlemeye değer,sıkmayan ambiyena tabirle güzel vakit geçireceğiniz,kafayı yormayan sonu mutlu biten lay-lay-lom bir film.

Online İtalyanca Kursu




İtalyanca kursuna gidecek zamanınız sizin de benim gibi yoksa veya ben çok para harcayamam diyorsanız bu sitede gerçekten çok iyi.Sesli uygulamalar ve pratiklerle evden çıkmadan,iş molalarında ve ya her internete girdiğinizde İtalyancayı kısa zamanda öğrenebilirsiniz?Ayrıca Languges online sitesi sadece İtalayanca ile sınırlı kalmamış,Çince ,Fransızca,Almanca gibi birkaç dil alternatifi de sunmakta..

biraz süslemekten ne çıkar...

biraz süslemekten ne çıkar...
biraz süslemekten ne çıkar..., birkucukdoktor tarafından Polyvore.com üzerinden

Kaç zamandır süt ,sahlep üzerine kalp şeklinde süslemeyi nasıl yapacağımı araştırıken rastladım bu siteye.Daha güzel başka fikirleri de var blog yazarının ,zamanınız varsa denemeye değer.Bu DIY gerçekten geçim kaynağı ve giderek büyüyen bir sektör haline gelmeye başladı.
Bu arada bu şekil için karton veya plastik kapaklar dışında şekilli kurabiye kalıplarını da kullansam aynı işi görebilir diye düşünüyorum .Denemeye değer!


her gece parti olsa...

her gece parti olsa...
her gece parti olsa..., birkucukdoktor tarafından crystal handbags ile yaratıldı

tütü giymek için çok yaşlı mı sayılırım acaba?


12 Ocak 2011 Çarşamba

Ya netbookum bozuldu ya ben bozuldum.Aylarca yazmadan sadece olanı biteni izledim.Sonra bir gün yazmak istedim,yazdım hatta uzun uzadıya.Sonra saçma buldum yazdıklarımı taslaklarım bölümüne hapis ettim onalrı.Bir zaman kime ne benim yazdıklarımdan,kim ne yapsın diye düşündüm.Sonra blogu ilk yazıdığım yazıyı,yazıları okudum.O zaman tek izleyicisi bile olmayan bir blog.Bugünse 60 kişi bir şekilde beni takip eder olmuş,şaşırdım kaldım.Kime ne bu küçük doktorun yazıklarından.

Peki,ne mi yaptım onca zaman?En son bıraktığımda buraya yazmayı, küsmüştüm herkese,depresyonun dibindeydim,doktorluktan nefret eder durumdaydım.Memleketin gidişatına üzülmekteydim.
Peki ne mi değişti ,önce işim gitmişti sonra ilişkim bozulmuştu,doktor olduğumu unutmuş,öylece yatıyordum. Hakikaten öylece yatıyordum.Küskün ve kızgındım,sonra bir delilik anı ve işler düzelmeye başladı.
Önce ilişkimi kurtarmak için son kozumu oynadım,içimdeki arabesk canavar hortladı,kavganın sonunda atladım arabaya 8 saat yolculuk yaptım,çıktım karşısına hadi o telefonda dediklerini bir de yüzüme söyle dedim.
Ben 8 saat deli gibi yol gitmişim,kafamda yüz tilki,başım kazan olmuş,şöyle derse böyle yaparım,şunu derse bunu yaparım demişim kendi kendime.Hatta daha kötü ne olur diyordum,bitsin demişti zaten.Olsun dedim kendi kendime en azından ben elimden geleni yapmış olacağım bu sefer,öylece kabullenmemiş olacaksın en azından.Adamın karşına çıktım,düşünün deli gibi kavga ettimişiz sabah,ben o yazıyı yazmışım,gecenin bir körü yanındayım.Çıktım karşısına,beyfendinin suratında yamuk bir gülümse ,gözler fal taşı..İlk lafım hadi neyse derdin söyle...
Beyimizden gelen yanıt,çok özlemişim.Ama hemen yelkenleri hemen suya indirmedim bu sefer.Enine boyuna konuştuk ,ertesi gün geri yollardayım.

Sonra iş meselesine el atmak zorunda kaldım.Olmuyordu,öylece yatmakla hiçbir şey düzelmiyordu,derste çalışamıyordum,sonra bunca borcu kim ödeyecekti.Birkaç görüşmeden sonra önce bir ay havalimanında hekimlik yaptım.Şu anda bol yoğun tempolu Özel hastane acil hekimliğine başladım.Sınav derseniz çalışmadığım için bir sonraki bahara kaldı(sınav dipnotları ayrı bir konu).

Çok mı iyiydi özel sektör devletten?Hayır ama dezavantajlarının yanında avantajları da çok.Çok kazık yedim iki ayda, çünkü özel sektör kurtlar sofrası ve ben onlara göre daha çok yolun başındayım.

Ülkemin Haberlerini çoğumuz hayretle takip ediyoruz, değişen çok şey var,söylenecekse bir dolu şey?Ama bir çoğu gibi ben de susmayı tercih ediyorum.

Herkese iyi çarşambalar!

3 Ocak 2011 Pazartesi

Hani çok uykun vardır da uyuyamazsın ,kafanda kırk tilki yastığına sarılır da zorlarsın kendini uyumak için.Yatakta dönüp durursun.Tek başardığın şey çarşafı buruşturmaktır.Ben şimdi o buruşturduğum nevresimleri değiştiriyorum.Daha güzel bir uykuya yatıp rüya görebilmek için.

Herkese iyi yıllar!!