31 Ocak 2011 Pazartesi
Guillain -Barre Sendromu
Alıntılama!
Doktorlar!
Birkaç zamandır birkaç hastanede yaşıyorum.
Hastanelerde 'hayat' öyle tuhaf ki. İnsan evine dönünce soluk alıp vermeye başlıyor. Hastaneler birer oksijen çadırı: Oralarda 'normal' soluk alıp vermek mümkün değil. Her şey, kullanılan her şey, atılmak için yapılmış. Geçici şeyler. Sürekli bir kampçılık durumu. Çay kaşıkları plastik, kupaların üstünde ilaç şirketlerinin isimleri var, her şeyin üstünde ilaç şirketlerinin isimleri var. Elinizi değdirdiğiniz her şey çirkin ve atılası. Her an, her şey atılabilir, geride bırakılabilir ve zaten öyle yapılıyor.
Herkes, her an 'kampçılık' yapıyor. Bu duygu, bu mutlak göçebelik ve her an işbaşında olma uygusu, bende dehşet yaratıyor. Bu hayatın içinde bir de doktorlar var. Asıl, doktorlar var. Ister istemez onları düşünüyorsunuz. Eşyalarıyla, koridorlarıyla, duvarlarıyla bu mekânlara nasıl tahammül ettiklerini. Tabii, bu işin estetik kısmı.
Doktorların bir de hastaları var. Her gün, her gece, birilerinin kolunu, bacağını, beynini, hayatını kurtarıyorlar. Ya da kurtaramıyorlar. Ama hep oradalar. O çirkin binalardalar ve böylesine ağır bir işleri var. Hayretle izliyorum: Kötü yemekler (zaten ne yiyip, ne yemediklerinin farkında olmayacak kadar çok çalışıyorlar), kötü eşyalar (neye dokunup nasıl bir kaptan içtiklerinin farkında olmayacak kadar çok çalışıyorlar) ,kötü renkler, mekânlar (bulundukları yerin nasıl döşendiğini fark edemeyecek kadar çok çalışıyorlar): Doktorlar habire ayaktalar, 'işlerinin' başındalar. Üstelik, inanmayacaksınız ama DUYGULANIYORLAR. Üzülüyorlar, seviniyorlar; hastalar için yorulmadan savaşıyorlar.
Yaşadığım bu korkunç günlerde, hakikaten iyi insanlarla: doktorlarla tanıştım, onları seyretmek durumunda kaldım. Bu esnada bu 'işi' niye seçtiklerini habire düşünmemek, elimde değil. Insan, bu denli ağır bir işi, hayatla ölüm arasında ellerinde gidip gelen insanlarla olmayı, onlar hayatla ölüm arasında sallanırken hayatta kalmaları için günler ve geceler boyu çalışmayı, nasıl seçer, neden seçer?
Onlar bu tercihi yapmasalar, bizler sapır sapır dökülürüz bir kere. Onlara bu tercihi yaptıran bilinçaltı ve üstü dürtüler, onların 'üstün' insanlar olduğu anlamına mı geliyor? Egoları bizimkilerden daha mı büyük? Süperegoları daha mı güçlü? En azından vakti bol, parası bol reklamcılar, borsacılar, bankacılar gibi oturup bunalıma girecek ve 'hayatın anlamı nedir' diye kıvranarak günler ve geceler geçirecek halleri yok. Buna ne vakitleri var, ne takatleri.
Hayatın anlamı üzerine düşünüyorlarsa da, bu çok derinlerde ve hakiki bir yerlerde cereyan ediyor. Zira ellerinde insanların hayatları var ve onlar, bununla meşguller. Insanların hayatını kurtarmakla.
'Yeni' doktorlar diyebileceğim 1955 yılından itibaren doğmuş olan doktorlar, hakikaten bambaşka. Anneannemin hastalığı esnasında muhatap olduğum dinozor doktorlara asla benzemiyorlar. 'Dünya ve evrenin hâkimi benim; yolumdan çekil küçük karınca' ruhuyla varolmuyorlar. Size her şeyi izah ediyorlar, fikrinizi alıyorlar; bağırıp çağırdıklarına ya da yorulduklarına şahit olmadım.
Savsaklamıyorlar hiçbir şeyi. Hep iş başındalar ve hep yürekleriyle, beyinleriyle seferberlikteler. Bu episod esnasında tanıdığım bütün o olağanüstü doktorlara, ben nasıl teşekkür edeceğimi kestirebilmiş değilim.
Nazik bir Çinli gibi habire teşekkür etmekteyim gerçi. Ama onların hayatlarını bizlere akıtmalarının karşılığı hangi teşekkürle mümkün, bunu kestiremiyorum. Aynen onları bu işi tercih etmeye itenin tam da ne olduğunu kestiremediğim gibi. Ama işte o inanılmaz çirkinlikte mekânlarda, bir sürü ikânsızlıkla kuşatılmış olarak, başları dik ve üstelik her an size gülümsemeye, cevap vermeye hazır, gecenin üçünde dördünde dahi koşuşturarak, bizler için paralanan birileri var. Bazen anlamadığımız, anlayamadığımız şeyler daha güzel ve özeldir.
Onlar da öyleler.
PERİHAN MAĞDEN
26 Ocak 2011 Çarşamba
aman doktor ,derdime bir çare bölüm -1
Bu enfeksiyonda en büyük sorun özellikle geceleri yatınca artan Yüksek ateştir.Bu durumda lütfen paniklemeyin hemen evdeki parasetamol veya ibuprofen türevi ateş düşürücü şurup veya tabletten 1-2 ölçek verin.Asla Aspirin içirmeyin özellikle de çocuk hastalara.Bu gibi durumlarda hastanız titremeye başlamıştır lütfen üstünü örtmeyin ,soyun hatta heme ılık suyun altında sokup boyundan aşağısını yıkayın.
Kriptik tonsilit,diğer solunum yolu enfeksiyonlarına göre dirençlidir,ilaç kullanmaya başladıktan sonra 2-3 gece daha yüksek ateş seyri olur ve sizin yapmanız gereken 4 saatte bir ateş olsun olmasın ateş düşürücünüzü kullanmanızdır.Bu ateş düşürücü tedavi şekli tüm üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları için geçerlidir.Ateş düşürücünüzü kullanmak için ateşinizin yükselmesini beklemeyin,amaç ateşin yükselmesini önlemektir.Her şeye rağmen ateşi düşüremediğinizde hemen en yakın acil servise başvurun.
21 Ocak 2011 Cuma
Günün şarkısı!-Hiç kaybolmayan bir Takıntı gibi...
Dinliyorum--AYdilge-Takıntı
20 Ocak 2011 Perşembe
"Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir Küçük Prens varmış. O Küçük Prens kendinden az büyük bir gezegende otururmuş. Kendine bir dost ararmış..." Hayatı anlayanlar için böyle bir başlangıç çok daha gerçek olmaz mıydı?''
18 Ocak 2011 Salı
Hala okumayan kaldıysa diye...
DOKTOR
Kız verirken...
Kocaya varırken...Otomobil alırken...“Doktor civanım.
”Muayene ücretine gelince...“Hepsi şerefsiz!”
*
Deniyor ki:“Başbakan kadar maaş alacaklar.”
*
Safra kesesi ameliyatı yapabilir mi başbakan? Böbrek nakli? Pansuman bile yapamaz... Ama, çok sıradan bademcik ameliyatını yapabilen bir hekim, gayet güzel başbakanlık yapabilir.
Refik Saydam mesela, hekimdi...
O halde, hekimlerin maaşını siyasilerin maaşıyla niye kıyaslayalım ki?
*
Komada geliyorsun, bacağını kesiyor, damar çıkarıp, kalbine bağlıyor, gebermekten kurtuluyorsun. Sonra da “Çok para aldı” diyorsun. Kaç para ki senin hayat? O kadar etmez mi?
*
Gece yarısı ateşi 40’a vuran evladını Azrail’in elinden almanın, hızara kaptırdığın parmağını yerine dikmenin, görmeyen gözünü gördürmenin, kanserini erken yakalamanın fiyatı nedir?
*
12 sene üniversite okuyor. Boru değil. 18 yaşında girdi, geldi 30’una, hâlâ kafa patlatıyor. İki kapılı handa, yolun yarısı eder...
Lütfedip, müsaade edelim de, biraz para kazansın bu ülkede.
*
Karaktersiz hekim yok mu? Var elbette... Ne kadar karaktersiz gazeteci, ne kadar karaktersiz avukat, ne kadar karaktersiz esnaf varsa, o kadar karaktersiz hekim var...
Ama, Rabbim herkese “Cleveland” demiyor...
Parası olmayana bakan vicdanlı hekim de var bu ülkede.
*
Tahmininizden çok.
*
Üstelik, silah zoruyla ameliyata alınan hastayı hiç duymadım ben... Yeşil kartlı bile olsan, seçme şansın var. Paragöze gitme, öbürüne git. Diyeceksiniz ki, “Kuyruk oluyor, yeterli hastane yok...
” Müteahhit midir hekim?
*
Peki nedir? Aslanı kediye, eğitimliyi cahile kırdırma projesidir bu...
*
Hakkını alamayanlar kendisinden hesap sormasın diye, “Bak şunlar senden fazla alıyor” diye hedef göstermektir. “Sen az kazandığına itiraz etme, onunkini de indirelim” demektir. Refahı paylaştıracağına, yoksulluğu paylaşmayı doğruymuş gibi göstermektir.
*
Kendi suçunu örtbas etmek için, suçlu yaratma projesidir...
Hekimlerin durup dururken başına gelen budur.
(Yılmaz ÖZDİL'in 27.01.2010 tarihli yazısı - Kaçıranlar için)
Günaydın
15 Ocak 2011 Cumartesi
Cumartesi Gecesi Sineması
Siz de bu cumartesi benim gibi evdeyseniz ve ne izlesem diye düşünüyorsanız.Size birkaç film önerisinde bulunabilirim..
The TOURİST
Konusu bence saçasapan ajanlı bir film ama yine de Venedik'in eşsiz kanallarının manzarası, Johnny Depp'in serseri ruhu ve Angelina Jolie'nin endamı ve elbette Ferdi Tayfur'un müzikleri için bile izlenebilir.Sıkıcı mı derseniz hiç değil ama öyle acayip aksiyonlarla dolu bir film değil.
Postacı
Benim zamanın değerli diyenlere alın size bir klasik...
1950 İtalya'sında, bir ada, dünyaca ünlü Şilili komünist şair Pablo Neruda, siyasi sebeplerle ülkesi dışında yaşamak zorunda kaldığı sürenin küçük bir kısmını burada geçirir. Mektuplarını taşımakla görevli postacı naif Mario, Neruda'yla kısa zamanda mesafeli bir dostluk kurar. Usta ozanın verdiği tüyolarla hem içindeki şairi ortaya çıkarır hem de esmer güzeli Beatrice'nin kalbini kazanır.Bu adada zorunlu olarak yaşayan Neruda ve adada yeni postacılığa başlayan Mario'nun aşk, şiir ve bir parça da politik göndermelerle dolu çok güzel bir film.
Türkçe'ye Gerçek Kadınlar kıvrımlı olur diye çevirebileceğimiz ve annenizle seyretmenizi (özellikle bayanlara) önereceğim bir diğer film başrolünde Çirkin Betty'den hatırlayacağınız America Ferrera'nın yer aldığı filmin konusu şöyle:
Los Angeles'ta orta halli ailesi ile birlikte Latin mahallelerinden birinde yaşayan Ana liseyi henüz bitirmiştir. Yaz tatili ona güzel bir haberle birlikte gelir. Ana Colombia Üniversitesi'ne gitmeye hak kazanmıştır. Ancak eski kafalı ve geleneklerine bağlı olan ailesi Ana'nın yanlarında çalışmasını istemektedir. Ergenlikten kadınlığa doğru adım attığı yaz onun hayatının kararını vermesi gerekmektedir.
Bu filmi 2 hafta önce nöbettimde cnbc-e sabaha karşı yayınlandığı sırada izledim.Gerçi benimki hasta muayenesine gidip geldiğim için biraz bölük pörçük oldu ama denk gelirseniz mutlaka izlenmesi gereken,izlerken sizi boğmayan,yalın ,akıcı bir film.Unutmayım film Sundance Film Festivalinden 2 ödülle dönmüş olup, ben film izlersem ödüllüsü izlerim diyenlere özellikle belirtmek isterim.
Henüz ikinci sınıftayken ilk aşkını yaşayan küçük Julie,komşusu ve okul arkadaşı olan Bryce’ın peşini bırakmamaktadırBryce ise içine kapanık,çekingen ve kızlardan sıkılan bir yapıdadır.Altı yıl bu şekilde geçtikten sonra ergenlik çagına gelen ikili,kopma noktasına gelselerde ayrılamazlar diye yazıyor filmin açıklama kısmında.Filmden çıkarılacak kıssadan hisselerden biri kızlar ve erkekler hayata,olaylara farklı gözlerle bakar,çok farklı yorumlar katarak yaşarlar.İzleyin yoksa dayanamayıp sonunu söyleyeceğim.
Fizik tedavi uzmanı kariyerini tehlikeye sokan bir sakatlık geçiren basketball oyuncusuna yardımcı olurken ona aşık olur..İşin aslı kaç zamandır bu kadar hoş romantik bir komedi izlemiştim...İzlemeye değer,sıkmayan ambiyena tabirle güzel vakit geçireceğiniz,kafayı yormayan sonu mutlu biten lay-lay-lom bir film.
Online İtalyanca Kursu
İtalyanca kursuna gidecek zamanınız sizin de benim gibi yoksa veya ben çok para harcayamam diyorsanız bu sitede gerçekten çok iyi.Sesli uygulamalar ve pratiklerle evden çıkmadan,iş molalarında ve ya her internete girdiğinizde İtalyancayı kısa zamanda öğrenebilirsiniz?Ayrıca Languges online sitesi sadece İtalayanca ile sınırlı kalmamış,Çince ,Fransızca,Almanca gibi birkaç dil alternatifi de sunmakta..
biraz süslemekten ne çıkar...
biraz süslemekten ne çıkar..., birkucukdoktor tarafından Polyvore.com üzerinden
Kaç zamandır süt ,sahlep üzerine kalp şeklinde süslemeyi nasıl yapacağımı araştırıken rastladım bu siteye.Daha güzel başka fikirleri de var blog yazarının ,zamanınız varsa denemeye değer.Bu DIY gerçekten geçim kaynağı ve giderek büyüyen bir sektör haline gelmeye başladı.
Bu arada bu şekil için karton veya plastik kapaklar dışında şekilli kurabiye kalıplarını da kullansam aynı işi görebilir diye düşünüyorum .Denemeye değer!
her gece parti olsa...
her gece parti olsa..., birkucukdoktor tarafından crystal handbags ile yaratıldı
tütü giymek için çok yaşlı mı sayılırım acaba?