things getting worse before getting better...

23 Şubat 2011 Çarşamba

Yeni bir Amélie mi doğuyor? L'age de raison



Sevgili kendim, bugün yedi yaşıma basıyorum ve bu mektubu sana, Mantık Yaşı’nda verdiğim sözleri ve ne olmak istediğimi hatırlatmak için yazıyorum…”
Hayatının her noktasına hakim başarılı işkadını Margaret, kırkıncı doğum gününde işte bu mektubu alır. Kendine yazdığı mektupları bir bir okuyan ve kendinden bile gizlediği anıları canlanan Margaret, geçmişte yaptığı tüm seçimlerden şüphe duymaya, hayatının tüm doğrularını sorgulamaya başlar. Çocukken umduğu ve hayal ettiği her şeyin tam zıddı olmuştur.

Cesaretin Var Mı Aşka’nın yönetmeni Yann Samuell üçüncü filminde fantezi ve komedi türlerini pişmanlık teması altında birleştiriyor.İzlenmesi şiddetle tavsiye edilen bir film.Eğer siz de benim gibi Amelie'den ,Pan'ın labirenti gibi filmlerden hoşlanıyorsanız mutlaka izleyin derim.

18 Şubat 2011 Cuma


Cerrahları küstürdük. Bedelini kim ödeyecek?

'Madem öyle, ben de zor ameliyatlar yapmam' demeye başladı ünlü prof'lar...

Peki neden? Çok ince bir konu bu. Hepimizi ilgilendiriyor. Kim, yarın beyninde tümör çıkmayacağının garantisini verebilir, kim açık kalp ameliyatı hiç olmayacağım diyebilir. Ameliyata girmek istemeyen doktorları suçlamadan önce çuvaldızı kendimize batıralım. Örneğin ben doktorum. Mesleğim bu tamam... İnsan hayatı kurtaracağım ama bunu yaparken neden mahkemelerde sürüneyim? Karara bağlanmış bir mahkeme dosyası 40 yıllık meslek kariyerimi yok etsin? Binlerce lira tazminat ödeyeyim, hatta hapis yatayım? Olacak iş mi? Oluyor ama. Hasta hakları böyle. Amerika gibi... Prof'lar da işi garantiye alıyor. Hasta yakınlarına 'Ben bu ameliyatı yapmam' diyor. Yalvarsalar, kağıtlar imzalasalar bile... Özellikle ölüm riski yüksek olan ameliyatlar. Beyinde kanser varsa filan...

Eee şimdi bunlar ne oldu? Çağdaş yaşamın gereği, insan haklarının devamı mı? Adına hasta hakkı deniliyor. Aslında hastanın bir şeyden haberi yok. Yaşasa da ölse de... Ama yakınları canavar gibi. Prof'lardan ne para koparırız hesabı yapan aileler. Tabii avukat ortaklar ile birlikte. 'Ben yüzde 20 de olsa ölüm olasılığı olan bu hastayı ameliyat etmem' diyen cerrah kaçmakta haklı değil mi? Kararı siz verin. Olan yine masum insanlara oluyor. Yaşama hakkı elinden alınan hasta insanlara...

Biliyorsunuz yeni uyum yasalarına göre hastalar ve hasta yakınları ameliyatı yapan doktorlar hakkında 'ölüme sebebiyet verdi' veya 'sakat bıraktı' diye dava açabiliyor. Bir beyin cerrahı doktoru arkadaşım anlattı. "Yaşama şansı yüzde 20 olan kişilerin bile kafatasını açardık. Kurtardığımız hasta da olurdu. Oysa şimdi tam tersi. Yüzde 20 risk varsa, korkup ameliyata girmiyoruz. Aileler onay verse bile. Çünkü pek çok arkadaşımız daha sonra çok çirkin ithamlar ile karşılaştı. Hastası vefat eden insanların psikolojisi çok farklı. Gözü dönüyor. Hayatını insanlığa adamış doktorları cahil katil olarak tanıtabiliyor. Cerrahlar haftanın beş günü saatlerce ayakta can mı kurtarsın yoksa vefat eden hastasının ailesiyle mi uğraşsın? Hiçbir cerrah hastasının ameliyat masasında veya daha sonra ölmesini istemez. Zaten kurtaramazsa en az 15 gün kendine gelemez. Yüzü ve ailesi her saniye gözünün önünde dolaşır. Hele iki hastasını peş peşe kaybeden cerrah... Ameliyata giremeyecek kadar yıkılır."

Dünyanın en zor işi kabul edilen cerrahlık. Hele beyin cerrahlarının aileler tarafından böyle haksız yere suçlanması çok kötü oldu. Halkımız zarar görmeye başladı.

Bu yasalar Avrupa ve Amerika'dan transfer edildi. Ama oraların koşulları bizimle aynı mı? Ameliyathanenin aydınlanması bile fark atıyor. Hemşireler yani personelin mesleki bilgisi aynı mı? Ve oralarda bir prof, haftada kaç ameliyata giriyor, burada kaç ameliyat? Ben bazı cerrahların günde dört kalp ameliyatı yaptıklarını biliyorum. Doktorları suçlarken elimizi vicdanımıza koyalım mı? Meslekler arasında zorluk derecesi bir numara olan cerrahların küçük hatası, bir cana mal oluyor. Hata kabul etmeyen iş. Onlar bunun bilincindeler. Bu yüzden de biraz sanatçı, biraz F100 jet pilotu gibi... Senden benden çok farklı... Hafif üşütük... Onları sayalım, sevelim ve el üstünde tutalım. Sanki farklı dünyanın farklı insanları gibi...

Aykut IŞIKLAR / Köşe yazısı

16 Şubat 2011 Çarşamba

S.G.K. söyle ne istiyorsun benden...


Her gün yeni bir düzenleme geliyor sağlık alanında.
Sonuçta hasta hekim ilişkileri giderek abuk hale geliyor.
Zaten memleketimde herkes, hastalıklar ve tedaviler hakkında benden daha fazla bilgi sahibi.Benim tek farkım var: kaşem.Hastaya olanca kibar davran,gülümse, az tedavi yap çünkü ekstra ücret öderse hastaneyi şikayet eder,sonra çabuk iyileştir (mesela neresi ağrıyorsa oraya dokun hemen şıp diye iyileşsin) ,sonra iki yerleri paspasla ,elin değişmişken camları sil,sonra gülümse,aza kanat getir,sesini çıkarma.Sin sin sin ,sindirim problemlerinden günde bir şişe antiasid iç.Sonra erken öl..

14 Şubat 2011 Pazartesi

Bu fıstık artık benim!

Ankara-İzmir caddesindeki ayvalık tostu yapan büfeleri bilir misiniz? İşte oradaki uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımla oturmuş ayvalık tostlarımızı yerken bir iki fotoğrafla bu anı ölümsüzleştirelim demek adına,benim gıcır gıcır dijital fotoğraf makinamı büfenin garsonuna uzattık birkaç pozumu çeksin diye.Ve bu e.besil(çok pardon dayanamadım ) resmen eline tutuşturduğum makinayı elinden yere bıraktı.İşte o gün yediği darbeden objektifi hasar gören makinem,dijital ekranında meydana gelen ve giderek artan siyah beneklenmeden beri,bu lomo marka fotoğraf makinesi aklımdaydı(bknz:ekşi sözlük).

Geçen haftada bu hayalimi gerçekleştirmek için kaç zamandır takibe aldığım bu fıstığı online alışveriş de yapılabilen bir markanın sitesndei alışveriş sepetime attım.Her şey güzel giderken ödeme işlemi gerçekleştikten sonra ekranımda ürün stoklarda kalamıştır dedi.Ancak aynı zamanda kredi kartımdan bu fıstığın o güzel karşılığı paracıklar da çekildi,aman aman derken firmanın müşteri hizmetleri telefonuna ulaşmaya çalıştım.Son zamanlar hastanede yaşadığım için bu işelemi de hastanedeki odadan gerçekleştirdim elbette.İşte tam müşteri hizmetlerine ulaşmaya çalışırken hasta geliverdi ve olaylar benim aklımdan uçtu gitti.Henüz ben onlara ulaşamamışken ,öğleden sonra onlar bana ulaştılar.Olayı en kısa zamanda çözümleyeceklerini ve bu durumdan özür dilediklerini ilettiler.İnanın mest oldum sanırım bu hizmet anlayışının farkı fiyatı.Çünkü her yerde bangır bangır ilanlarını veren bazı online alışveriş sitelerinin profesyonellik anlayışları daha değişik veya zamanla popoülariteleri artarken güvenilirlikleri azalıyor ve aldığınız ürün hakkında ne müşteri hizmetleri yanıt veriyor ne de e-postalarınıza yanıt vermiyorlar.

Herkese iyi haftalar

10 Şubat 2011 Perşembe

Hayalleri ortak paydada buluşamayan iki kişinin yapmaması gereken en yanlış şeyi yapıp,alışkanlıkla sürdürülen ve iki kişinin çözüme ulaşmasından ziyade yıpranmasına neden olan bu dönmedolap diyalogların sonlandırılması ve tekrarlanmaması için en geç kalınmış zamanda, en doğru kararı verdiğimize inanıyorum.Umarım yanılmıyorum.Umarın yanılmıyoruz.


sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız

6 Şubat 2011 Pazar

pazar pazar tırı-vırı bir yazı...

Bu pazar evdeyim son dakika değişikliğiyle ama bu sefer evde yatmayacağım.Özledim yollara düşmeyi.1 yılda 25.000 km yaptıktan sonra 3 ay arabayı park ettiğim yerden oynatmamıştım,benim minik özlemiştir asfaltı,taşı toprağı,o da hava alsın biraz .
Anlayacağınız birazdan ahretliğimle yollara düşeceğiz,içim kıpır kıpır.Dilime dolanan Düşbaz'ın bahar şarkısı etrafta dolanıyorum uyandığımdan beri.Bu parçayı bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine dinledim ama dilime pelesenk oldu,henüz grubun diğer parçalarını dinlemişliğim bile yok. Bu hafta gün aşırı nöbet tuttum,2 aydır evdeki yataktan başka bir şey göremedim,bugün artık sosyalleşmek adına günübirlik şehir dışı turu yapacağız.Zaten en doğrusu şehir dışına çıkmak,nedendir bilinmez hep benim evde olduğum tarihe denk gelen Tedaş ve Su idaresi bakım-onarım dolayısıyla bugün tüm gün kesinti olacakmış.Yedek depoya rağmen 13. katlı 40 daireli bir binaya yedek depo herkesin evde olduğu bir günde ne kadar yetsin ki hem zaten

Ama önce Alex efendinin-ki kendisi evimizin en küçük ve şımarık üyesi olan köpeğimiz- uzun pazar turuna çıkarmam gerek aksi taktirde pencereden düşecek yavrum .Kendisini aşağıdaki parkın sahibi sanıyor da.O parktan gelen geçen herkese havlıyor hem öyle böyle değil bir gün 5. kattan aşağı düşecek diye ödüm kopuyor.

Bu konudan bağımsız olarak aranızda bilen, duyan var mı ıvır zıvır vardı, blogundan mutluluk sızardı! Neden yazmaz oldu acaba?

Herkese güzel bir pazar sabahı diliyorum.Akşama görüşmek üzere.

Dinliyorum--Düşbaz--Bahar

2 Şubat 2011 Çarşamba

eğer otuzlu yaşlardaysan

Sevgili Blog,
eğer 30 yaşlarındaysan sana 8 yaşında öğretilen her şeyin tersini yapmak zorunda olduğunu anlıyorsun.Mesela yalan söyleme,arkadaşını ispiyonlama,dürüst ol ve ne düşünüyorsa onu söyle,savunduğun değerleri sonuna kadar arkasında dur,sinsi olma,üçkağıtçılık yapma,tembel olma,olabildiğince dürüst ol.

Eğer 30lu yaşlardaysan ve hala 8 yaşında sana öğretildiği gibi dürüst,aile bebesi gibi davranıyorsan ve saf saf hala insanlara güvenmeyi başarıyorsan, depresyondan çıkmaman çok doğal,lütfen şaşırıp benim suçum ne deme.Suç sende değil 5 dakikada tüm işler değişiyor.

Eğer 30lu yaşlardaysan hayat gerçekten çok zor anlayacağın,bazen ülkülerimi yitirdiğime şaşırıyorum.Beni gören sen de değiştiğime şaşırıyorsun.Sonra depresyondan çıkamıyorsun.

Eğer 30lu yaşlardaysan hayatın daha prezantable kişilere ait olduğunu düşünüyorsun,hani şu her yöne eğilen bebekler gibi ne kadar sarssan da sırtı yere gelmeyenlerden.

Eğer 30lu yaşlardaysan gülümseyebilmek için çoğunlukla antidepraslardan yardım alıyorsun.