Güneşli bir Ankara sabahından Merhaba Okuyucu,
Giderek yaklaşan yaz sebebiyle yeniden start verdiğimiz sabah yürüyüşlerimiz, Kuğulu Park güzergahına kadar uzanıyor... Bu sebeple yazıma, bu sabah çektiğim bu nacizane Günaydın fotoğrafıyla start verip geçen hafta çarşamba akşamından başlayıp perşembe akşamına kadar süren 1,5 günlük hızlı bir Ankara turu yaptıracağım sizlere...
Özetle, fotoğrafı bol,yazısı bol olan bir yazı ile ile bu kez karşınızdayım...Hazırsan başlayalım.
İlk durağımız Kuğulu Park...
Aslında ufacık bir park ama Ankara'nın oldukça populer caddelerden biri olan Tunalı Hilmi üzerinde olduğundan çok bakımlı bir park.Parkta kuğuların fotoğraflarını çekmek ve onları beslemek adettendir.Elbette ben her sabah, belki farklı bir poz yakalarım umuduyla saatlerimi havuz başında geçiriyorum.Malum Japon Turist ruhumla çoğu zaman, benimle gezenleri canından bezdirebiliyorum. Kuğulu Park'tan çıktıktan sonra buraya kadar gelip şiirlere konu olan Tunalı Hilmi Caddesinde tur atmamak olmaz.Benim tavsiyem zamanınız varsa pasajların içlerini de görün ,ummadığınız dükkanlar karşınıza çıkabilir.Caddenin tarihi bir değeri yok ;lakin kıyısında köşesinde yer alan eğlence mekanları,kafeler ,lüks mağazalar,satış işlemleri süren tiyatrolara ve konsolosluklara ev sahipliği yapması sebebiyle günün hemen hemen her saati kalabalık ve cıvıl cıvıl...
Tunalı Hilmi Caddesinin ara sokaklarını gezerken , her ne kadar Türkiye'de, Avrupa'daki kadar popüler olmasa da, duvar resimlerine rastlayabilmeniz mümkün...Buraya kadar gelmişken son kez Şinasi ve ya Akün sahnesinde bir temsil izlemenizi öneririm.
Hemen hemen her gece bir etkinlik olabilen Şinasi sahnesinde, o gece Sadri Alışık Tiyatrosu'nun bir oyunu vardı...Acaba oyuna bilet var mıdır diye soralım derken önlerden biletimizi almıştık bile...Geriye oyun saatimizi beklemekten başka bir işimiz kalmamıştı.
Oyun hakkında bir kaç kelam etmeden duramayacağım.Sedef Hanım,sosyal medyadaki hesabından bangır bangır oyunla ve Ankara'da olduğu ile ilgili gün boyu mesajlar atmıştı.,kendisini takip edenler görmüşlerdir zaten. Sanırım gelenlerin bir çoğu kendisini görmeye gelmişti...Ve evet,çok güzel bir hanımefendi.Sanırım yine bu sebepten ötürü,cep telefonuyla devamlı fotoğraflandılar.
Oyunda ,yatak odası esprileri bolca rastladığımız için ki isminden de anlaşıldığı gibi maaile gidebilecek bir oyun değil,ben yaş sınırlamasını olup olmadığını hatırlamıyorum. göremedim.Oyunda, Sedef Hanım, o kadar düşük enerjili ve tek düze ki onun repliklerinde uykum geldiğini inkar edemeyeceğim ve Sedef Hanıma inat Levent Ülger Bey ,tek başına muhteşemdi...Oyunu sadece Levent Ülger'i izleyip gülmek ve eğlenmek için gidebilirsiniz...Onun dışında pek üzerinde durulacak,beni benden aldı,günlerce etkisinden kurtulamadım diyeceğim bir tiyatro oyunu değildi...
Çarşamba gecesi Merhamet dizisini izleyemedim,ayaklarım ağrıdı replikleriyle noktalamış olduk..
Ankara'ya geldim, sosyete pazarına gitmek istiyorum,o kalabalığa girmeden,bir tişörtü on parmak çekiştirmeden yapılan alışverişe alışveriş demem diyenlerdenseniz eğer,benim size tavsiye edeceğim yer, hem konumun merkezi olması itibariyle hem de açık pazar olması sebebiyle perşembe günleri Sıhhiye Parkında kurulan Sıhhiye Sosyete Pazarı olacaktır.
Öncelikle, çok büyük hayaller kurarak gitmenizi tavsiye etmiyorum.Çünkü Ankara'da, İstanbul'da kurulan pazarlar gibi ne çok büyük ne de çok çeşit içeren pazarlar mevcut değil ne yazık ki...Bir de ,çarşamba günleri Çankaya'da ve cumartesi günleri Ümitköy yolunda çok katlı otoparkı andıran yapıların içinde kurulan Nişantaşı pazarları mevcut ,Sıhhiye pazarı dışında...Bizim ,perşembe sabahı ilk durağımız ,Sıhhiye'de kurulan Sosyete pazarı.
Sosyete pazarına gideceklere sabah erken saatlerde gitmelerini tavsiye ediyorum; çünkü öğleye doğru pazarda yürümek imkansız hale geliyor Ben her ne kadar ,hemen bir turlar çıkarız diye düşündüysem de tüm pazar geleneklerini yerine getirip pazardan ayrıldığımız da saat 12'ye geliyordu...
Pazardan sonraki durağımız Ulus...
Ulus'a gitmek için Sıhhiye Köprüsünün altından kalkan otobüslere binmeniz yeterli, 2 durak sonra Ulus Meydanın'dayız...
Ulus'a kadar gelmişken benim tavsiyem; eğer henüz görmediyseniz ,Kurtuluş Şavaşı Müzesi'ni (1.TBMM Binası) mutlaka ziyaret etmeniz...
Bu seferlik turumuzda meclis binası yok...Yalnız gidecek olanlara birkaç not düşmeden edemeyeceğim.Geçtiğimiz seneki ziyaretim sırasında müze kartı sahibi olmamıza rağmen giriş ücreti ödemiştik ve içeride flashlı-flashsız fotoğraf ve ya video çekmemize kesinlikle izin verilmiyordu.
Bizim yapacaklar listemizde hobi malzemeleri satan dükkanlara ziyaret ve Anadolu medeniyetler müzesi var...Ve saatimiz çoktan biri göstermiş durumda...
Hiç duraksamadan Ulus Çarşısını geçip Ulus Haline dönüşte uğramayı planlayıp Suluhan Çarşısı'na ulaşıyoruz..
İki katlı Tarihi Han'da esnaf fotoğraf çektirmeye fena halde meraklı...Emeklilik günlerini çeşitli el işi kurslarına katılarak geçiren annemin,yapmış olduğu listedeki malzemeleri aramak için biz de buradayız...
İlk kez geldiğim Suluhan'da ahşap hobi malzemeleri ,takı malzemeleri,yapma çiçekçiler, tencere-tava-çaydanlık tamircisi, bir kaç baby -shower malzemesi için tüy,tül satan dükkanlar mevcut...Biz listemizdeki hiç bir malzemeye bulamadığımızdan yolumuza devam ediyoruz...Ancak ben yoruldum, bir soluklanayım derseniz Hanın ortasındaki çay bahçesinde dinlenebilirsiniz...
Şunu eklemeden bir sonraki durağımıza geçmek istemiyorum, böyle bir yapı başka bir ülke de olsa bu kadar kendi haline bırakılmazdı diye düşünüyorum...
Suluhan'dan çıkıp kuyumcuların olduğu caddeden devam ediyoruz.Sağlı solu çeyizcilerin ,kumaşçıların ve envayi çeşit mağazanın bulunduğu yokuşu artık yavaş adımlarla çıkıyoruz...
Yokuşun sonunda bizi yenileme çalışmalarının devam ettiği bakırcılar bulunduğu bir sokak karşılıyor...Bir iki dükkana büyük alışveriş merkezlerinde 400-500 tl'ye satılan benzer aksesuarların fiyatlarını öğrenip, birkaçını alınacaklar listemize not edip yolumuza devam ediyoruz.
Bakırcılar Çarşısını, Antikacılar sokağına bağlayan merdivenlerden çıktığımızda ilk durağımız ,Ahiler El Sanatları İş Merkezi- Antikacılar Çarşısı...
Birkaç dükkandan oluşan, bu ufak çarşıda ,benim küçük bir çocuk gibi vitrine yapıştığım yer tabi ki bir oyuncakçı: Baykuş...
İlk uzun soluklu molamızı da bu vintage Toysrus'da veriyoruz.Sahibi oldukça dost canlısı olan, bu vintage oyunçakçı da fiyatlar da biraz pahalı ,lakin içini gezip sahibi beyefendiyle sohbet edip,kendisinin baykuş koleksiyonunu görmeden dönmenizi tavsiye etmem.
Ahiler El Sanatları Pazarından çıktığınızda büyük küçük çeşitli antika ve hediyelik eşya satan mağazalara rastlamanız mümkün ,çünkü artık Tarihi Ankara Kalesinin surları etrafında dolaşıyoruz...Bu kez, Ahiler Çarşısı ile Pirinç Han arasındaki yokuşu tırmanmaya koyuluyoruz...
Çünkü bu kısa yokuşun sonunda Rahmi M. Koç Müzesi bizi bekliyor...
Müze tam olarak, Ankara Kalesi ana giriş kapısının karşısında ,eski At pazarı olarak adlandırılan alanda, bedestenlerin yakınında yer alıyor.Müzeyi ziyarete gelecek olanların, bizim izlediğimiz güzergahtan başka geliş yolları olduğunu da söylemeliyim.Özel araçlarıyla gelmek isteyenler ,araçlarını müzenin ücretli otoparkına bırakabilirler.
Çengelhan Rahmi M.Koç Müzesi,Ankara'nın ilk sanayi müzesi...Giriş ücreti oldukça cüzzi (yetişikin :6tl, öğrenci :3tl) ve müze kart plus geçerli...Müze, içerisinde Divan Cafe'nin de yer aldığı iki katlı tarihi bir yapı.
(Oyunçakçıdan elim boş çıktığımı düşmemişsinizdir umarım...)
Her bir odası, birbirinden farklı başlıklı koleksiyonlara ev sahipliği yapan müzenin içinde, kendi hatıra paranızı,2 tl karşılığında kendinizin yaptığı bir antika para basma makinası da mevcut...
Çengelhan,Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılmış ve han, o zamanlar Mihrimah Sultan'ın eşi Damat Rüstem Paşa vakfına bağlıymış.
Restorasyon çalışmaları tamamlanmasının ardından ,2005 yılının Nisan ayında müze olarak yeniden faaliyet göstermeye başlamış. .
Müzenin kendi resmi web sayfasından daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Rahmi Koç müzesinden sonraki durağımız Anadolu Medeniyetler Müzesi...Benim size tavsiyem buraya kadar gelmişken Ankara Kalesini görmeniz hatta yeterli zamanınız varsa Kale içinde restore edilerek kafe-restoran olarak kullanılan evlerin birinde biraz mola verip tarihi atmosferi biraz daha soluklamanız.
Ama ben lüks severim,bağdaş kuramam ,taburede oturamam derseniz,kale kapısının yanında, siyasilerin de gözde mekanı , Washington Restoran, sizin için daha uygun bir adres olacaktır.Restoranın adının üzerine tıklayarak menü ve mekan bilgisine ulaşabilirsiniz.
Hem biz yürüdükçe ağırlaşan sırt çantalarımız hem müze kapanış saatinin yaklaşması hem zaten daha önce görmüştük dediğimiz için Kale'ye tırmanmadan inişe doğru geçip asıl hedefimiz olan Anadolu Medeniyetler müzesine doğru ilerliyoruz...
Ankara'nın en turistik müzesinde bugünlerde restorasyon çalışmaları mevcut olduğu için,bir çok salon ziyarete kapalı.Bu nedenle Müzeyi ziyarete gitmeden önce müzenin internet sitesine göz atmak da fayda var...
Müzede,Anadolu'da hüküm sürmüş uygarlıklara ait ,Türkiye'nin farklı bölgelerinde yapılmış kazı çalışmaları sonucunda gün yüzüne çıkarılmış eserleri görmeminiz mümkün.
Kapanış saatiyle beraber müzeden ayrılıyoruz.
Bu sefer çıktığımız yokuştan farklı bir yokuşu kullanarak Ulus Meydanı'na doğru yürümeye koyuluyoruz.
Evden önceki son durağımız, Ulus Hali...
Hem sırt çantalarımızda yer kalmadığından hem de ne ben de ne de misafirimde ekstra yük taşıyacak mecal kalmadığından, tadımlık bir kaç meyve-sebze alışverişi sonrası eve giden otobüse binmek üzere yolla koyuluyoruz.
Her sabah farklı ruh halime şahit olan sen sevgili okuyucuma armağımdır bu yazı.Kim bilir , ne çok zaman oldu gezelim görelim yazısı yazmayalı!
Yeni bir gezi rehberiyle yeniden buluşmak üzere Sevgili Okuyucu,
Keyfi bol bir haftasonu dilerim hepinize...
Yazarın DipNotu: Umarım bu yazı birilerinin işine yarar...Bir şehirde yabancı olmanın ,yeni yerler keşfederken bloglardaki tavsiyeleri değerlendirmenin ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilenlerdenim...