things getting worse before getting better...

12 Ekim 2013 Cumartesi

gün yüzüne çıkmamış yazılar


Bügünden  tam 5 gün önce :
''Beni ardında nelerin beklediğini bilmediğim bir kapının önünde durdum günler sonra.Çalıp çalmama konusunda tereddütlerim vardı.Oysa eşiğinde durup kararsız kaldığım onlarca kapıdan biriydi bu eski kapı.Derin bir nefes aldım,terlemiş avuçlarımı silerken pantolonuma;Cesaretimi topladım son enerjimle.Tıklatmak isterken tok bir ses çıktı ceviz kapıdan...Sonra onca zamandır nefesimi tuttuğumun farkına vardım, yeni bir soluk için hepsini verirken...Durup huzursuzca beklemeye başladım kapının açılmasını.''


Dün akşam üzeri ise:


Bitti bu iş yazdım bu fotoğrafın altına...Evet gerçekten bitti,bu sabah daha çok anlıyorum yeryüzüne ayaklarımın değmeye başladığı bu saatlerde...Artık o uzun uykusuz geceler,etüdlerde kağıt bardaktan içilen çoğu soğumuş kahveler...
Evet, bu satırları sana uzmanlığı kazanmış biri olarak yazıyorum...
Bu uzun yolda beni dinleyen,bazen moral veren ,güzel dileklerini ileten sana çok teşekkür ederim.







21 Eylül 2013 Cumartesi

Diyalog




-İsyan etme ,dedi.Elbette,bu iştede de bir Hâyır vardır.Bak ,çok şükür sağlıklısın dedikten sonra birkaç eşin dostun sağlıklarıyla ilgili son haberleri verdi. 
Sonra günlerdir tekrarladığı cümleyi yineledi,"Bu kadar çabaladın, hayallerinin hepsi zamanla gerçek olacak.Hem yalnız başına kalma orada. Kalk gel buraya.Birlikte olursak daha çabuk toparlanırsın."
Yalnız kalsam daha iyi dedikçe ısrarını sürdürdü.
En sonunda,iyi madem sen düşün ama baban da seni çok özledi, dedi.
Ben bir cevap veremeden de kapamıştı telefonu. Muhtemelen uzun zamandır kullanılmamış odamın hazırlanması gerektiği düşünüp, hızlı bir yemek listesi planı çıkarmıştı  bile.
Bense aynı sırada uçak bileti bakmak için bilgisayarın başına geçmiştim işte.

1 Ağustos 2013 Perşembe



''Kayboldum! Zeytin ağaçlarının arasında kıvrılarak akarken karşıma aniden üçe ayrılan bir çatal çıktı. Toprak yollar doğuya, batıya ve güneye doğru uzanıyordu. Civarda ne bir tabela vardı ne bir işaret , ne de gidip adres sorabileceğim ev veya insan ! Bir köpek bile yoktu görünürde . Sadece sonbahar rüzgarının dallarda hışırdayan sesi! Hangi yöne sapmam gerektiğini bilmiyordum , yolların her birini hava kararmadan deneyecek gücüm de kalmamıştı, vaktim de.'' 
               Dönüş~arka kapak~ Ayşe Kulin 


Son 38 gün...Hoşgeldin Ağustos, ne Haziran gibi inişli çıkışlı ol ne de Temmuz gibi sıradan ... Çünkü ben ,bütün ümitlerimi sana gömüyorum ... Bir Eylül sabahı  yolumu bulmuş olarak yeniden buluşmak dileğiyle... 
Sevgilerimle


2 Temmuz 2013 Salı

Yeniden Temmuz....



 İşte yine kapıldım
O can sıkıntısına; 
İçimde bir tozlu 
Sarnıç boşluğu, 
Gitmekle kalmak
Arasında karasız
Yürüdüm kederle
Dağlara doğru.

Yüzlerce soru
Vardı aklımda,
Kulaklarımda
Bir garip uğultu
Ölümü kullanamazdım;
Bir yerlerde
Bilmediğim birilerine
Belki ayıp olurdu.

Belki de hiç
Ummadığım
Sevgisi tarazlı biri;
Koparıp bana ilişik
Umudunu
Bir kitabın arasında
Yamyassı
Kuruturdu

Bir gazetenin
Ölüm ilanlarında
Okuyup adımı,
Öfkeye dönüştürürdü
Sandık kokulu
Hüznünü
Ve ölümü inatla,
Yok yere savunurdu.

Ben bunca yıl
Bunca insan tanıdım
Yüreği zehir dolu;
Yine de insanlardan
Kesmedim umudu.
İnsan dedim
Yekindim;
Paylaştım varı yoğu.

Ben neden
Dudaklarının arasında
İğneler tutan
Bir terzi suskunluğunu
Prova ediyorum
Şimdi bu yol boyu
Kederle yürürken
Dağlara doğru?

Neden kedi seven
Bir insan
Olduğumu
Biliyorum da
Kedisiz ve sevgisiz
Getiriyorum
Yaşadığım günlerin
Yaprak döken sonunu?

Cevapsız sorunun
Boynu büküktür,
Hemen anlar
Yetim olduğunu.
Ben neden hala
Duyuyorum avucumda
Bir çocuk elinin
Sızlayan boşluğunu?

Hipodromda yatıp
Kalkan bir adamın
Ölü bulunduğunu
Yazdı gazeteler
Geçenlerde
Haber olarak.
Tokatlıymış
Ya da Çorumlu.

Bıraktığı nottan
Öğrenilmiş
Son isteğinin
Ölürse terminale
Götürülmek olduğu.
Hipodromda yatıp
Kalkan bir adam
Kimin umuru!

Acılarla sorularla
Tiftikledim
Bunca insanın
Mutsuzluğunu.
Düşündüm kendi sonumu.
Hayrettir;
İçim içime
Nasıl da sığıyordu!

Oysa ben kaç yıldır
Kaç acı eskittim
Unuttum
Kaç ölüm gördüğümü.
Bir omzumun
Alçaklığı ondandır;
Taşıdım kaç kişinin
Kanayan tabutunu.

Yıllar önce
Ölümü seçen sevgilim
Bunca sevgisizlik içinde
İyi biliyordu
Yetmeyeceğini
İki kişinin birbirine.
Bu yüzden döşeğinde
Ölümle buluştu.

Gömdük onu geçiştirip
Polis sorgusunu.
Onunla birlikte
Neleri gömdük;
Bir akşam içkisinin
Coşkusunu,
Sevincimizi gömdük
Kürek dolusu

Yüzlerce soru
Vardı aklımda,
Kulaklarımda
Bir garip uğultu
Ölümü kullanamazdım;
Biryerlerde
Birilerine
Mutlaka ayıp olurdu.

Dostlardan uzakta
Bir bozgun akşamında
Gerisingeri
Dönerken kasabaya;
Baktım gökyüzü
Birden yıldızla doldu.
Akşamın serinliği
Alnıma vuruyordu...


Metin Altıok (Kedileri Seven Şair)
Sevgiyle Anıyorum...

18 Haziran 2013 Salı

Yol arkadasim!


Tam 5 sene gecmiş bir Ankara aksaminda yaptigin teklifin üzerinden .... Tam 2 sene once yine ayni gun , birbirimize verdigimiz sözü herkesin onunde de  paylasma mutlulugunu yasadik... Donup baktim da Yol Arkadasim, biz senle su yasta ne cok seye gulup ne cok seye sinirlenmisiz  ...

Nice mutlu yillara!

Guzel haberlere uyandigimiz , guzel seyler gorup okudugumuz , daha mutlu gunaydinlarla bulusmak dilegiyle!
Kendinize dikkat edin !

31 Mayıs 2013 Cuma

31.05.2013



#direngeziparki... 31 Mayıs 2013~ Bugün Taksim Meydanında yaşananlar asla unutulmayacak...


28 Mayıs 2013 Salı

23 Mayıs 2013 Perşembe

 



Hayatlarımızda planlarımız içine hep dahil etmeyi unuttuğumuz şey Ölüm...Unutup hatırlamak istemediğimiz ortak kaderimiz... 
Bugün benim için daima şöyle hatırlanacak ;"Sevgilim nice mutlu yıllara " , "Ve dedeciğim seni çok özleyeceğim" ...


16 Mayıs 2013 Perşembe

Hello 30!!!




 

Gördün mü bak  ben de artık 30 oldum! 
Keyifli günler...

Dinliyorum: Joy Williams -Sunny Day


15 Mayıs 2013 Çarşamba

14.05.2013


    Günlerdir yağan yağmurdan artakalan toprağın kokusunu sen de duyabiliyor musun?


Dinliyorum: Elizabeth and the Catapult- the Rainiest Day of Summer

12 Mayıs 2013 Pazar

Pray for Hatay...


Mavi ve yesilin sehrine bu kirmizi  hic uymadi...
Muzigin ritmine uymak icin yukselen seslerimiz ,bu kez bombalarin yarattigi enkazlara duydugumuz feryatlara donustu...
Ben sansliydim ya sansli olmayanlar!
Lutfen dua edelim ki bu bizim savasimiza donusmesin...
Yakinlarini kaybedenlere sabir diliyorum, Basimiz sagolsun!

30 Nisan 2013 Salı

Hemingway to Gellhorn




"My dearest Marty,

One thing you must know … Love is infinately more powerful than hate. Last night I howled at the moon and some poor retched beast answered from the dark. Maybe he has a Marty too. And so we howled together … the animal, and the one man whom love has made an animal.

Love you poisoned my typewriter. How can I write with every key screaming. Since you left, i’ve had hangover’s they can name battleships after. Today, I remember the HEAT of your naked skin."

How to be There~Javier Navarrete~"Hemingway&Gellhorn "Soundtrack album

Bazen izlediğim filmlerin aslının peşine düşüyorum ,tıpkı Hemingway&Gellhorn adlı sinema filmini izledikten sonra olduğu gibi...
Film ,özel hayat ~ magazin tutkunlarını ve ben kitap okumam filmi izler öğrenirim diyenleri, tam kalbinden vuracak türde, hafif belgesel kreması eklenerek tatlandırılmış , bir döneme sahitlik edecek kadar kısa, benimse zaman zaman filmden kopacak kadar uzun bulduğum , uyku öncesi ninni niyetinden ziyade sağlam kafa ciddiyetiyle izlenilmesini önerebileceğim bir film...
Oyunculukları konusunda laf etmek uzmanlık alanım olmasa da ; bir konuda fikrimi belirtmeden de geçemeyeceğim.Kusursuz denilen güzelliğinden, yıllardır nokta değişiklik (!) görmediğimiz Nichole Kidman, geleneğini bu filmde de bozmamış .Hayallerimizde yarattığı Martha Gellhorn imajı, yaşlılığında bile bir kaç kaz ayağı kırışıklığı ve ellerde buruşuklar dışında , fiziğinden gram mükemmelliğin eksilmediği haliyle ne kadar aslına çok benzemese de , bence Clive Owen daha çok orjinaline uygun bir Hemingway imajına sahipti...Takdiri sizlere bırakıyorum...
Filmi izlerken ,aşağıdaki röportajdan bol bol izlere rastlamanız ise mümkün...

John Pilger - The Outsiders: Martha Gellhorn~1983 İnterview





Keyifli günler dilerim herkese...

28 Nisan 2013 Pazar

Bırakıp gidenlerin anısına...Yapabilirsin...




Tatlı bir bahar sabahı...
Uzan çimlere sırtüstü...
Hem inan bana günlerdir çıkmadığın o hasta yatağından daha rahattır çimden halı...
Gözün sonsuz maviliğe dalsın bu kez...Unut yaşadığın tüm hayal kırıklıklarını ve başarısızlıklarını...
Upuzun bir yol var önünde ve seni bekleyen yeni maceralar ...
Kulağından silinsiz izleri kötü seslerin ,şimdi sadece müziğe kulak ver...



İnanırsan her şey gerçek oluyor... İhtiyacın olansa sadece biraz zaman...


Eğer yoksa imkanın uzanmanın ve eğer özlediğiysen İstanbul'u , Oslo'yu , Berlin'i veya Helsinki'yi bu pazar sabahı, sana önerebileceğim bir film var : En Som Deg,tam da sana göre...





Keyifli bir gün dilerim sana Sevgili Okuyucu...


Kendime DipNoT: Bu pazar sabahı dinlediğin parçanın adı "You Do" ~ Emilie Christensen... Eğer bir gün bu program silinip giderse unutma diye!

17 Nisan 2013 Çarşamba

Unutmadık, Unutturmayacağız...




Bu şiddete göz yumulmamalı...





YazarınDipNotu: görselerin tamamı google'dan alınmıştır...

16 Nisan 2013 Salı

Manasız sorular- sorunlar!



Bazen de aklıma saçma şeyler takılabiliyor? Mesela bu sabah,kahve içerken bir şeyler karaladım ki , her sabah günaydın fotoğrafları aynı kahve seansı esnasında çekiliyor,ortaya aşağıdaki gibi bir ilkel sanat eseri çıktı...
Tüm bu çizme,silme, bozma işlemi sırasında da aklıma gelen ise zenci mağara adamının tasvir edilip edilmediğiydi!
Peki,sen hiç zenci mağara adamı gördün mü?




Keyifli günler dilerim Sevgili Okuyucu,
Umarım senin için her şey yolunda gitmektedir; zira ben böyle manasız sorunlar ve sorular yatarak içimdeki gündem iskayankarının sesini bastırmaya çalışıyorum ☺.

Yazarın DipNoTu:ilk video için vine uygulamasına sahip olmanız gerekmektedir.İlk izleme sırasında takılmalar olursa, android işletime sahip tabletin ve ya telefonun ekranına bir kez dokunmanız devam etmesi için yeterli olacaktır; ancak dizüstü ve masaüstü bilgisayalarda vine uygulamasını yükledikleri takdirde videoyu izleyebileceklerdir.Bu zahmetli işlemler sırasında oluşacak zaman kaybı içinse müessesemiz özür dilemektedir😊.

Dinliyorum~James Arthur~İmpossible

15 Nisan 2013 Pazartesi

HeKime Şiddete Son!


Günaydın Sevgili Okuyucu,
Bir Tus daha geride kaldı,arayan,iyi dileklerini gönderen herkese çok teşekkür ederim.
Onlardan biri, sırf sınav öncesi üzülmeyeyim diye darp edildiğini söylememiş bana...Oysa,daha çiçeği burnunda uzman benim çocukluk arkadaşım,adaşım. Zorunlu hizmet kurasında Tunceli çıkınca bile yüzündeki gülümsemeden bir şey eksilmedi,orası da güzel bir yerdir dedi ve gitti...
Mesleği doktor olan kaç meslektaşım darp edildi,kaçı tehdit edildi,kaçımıza hakaret edildi?
Ben sırf bu yüzden istifa ettim devletteki memuriyetimden,sırf bu yüzden aylarca yazmadım...
Sesimizin çıkması için, içimizden birinin ölmesi mi gerek?
Hiçbir sebep, nedeni olarak gösterilemez doktora uygulanan bu fiziki ve sözel şiddetin?Aslında şiddet kime uygulanıyor olursa olsun, hiçbir şey nedeni olarak gösterilemez.Ben bugün Hekime Yönelik Şiddetten bahsedeceğim sadece.
Doktorunuzdan memnun değilseniz,acil dediğiniz şey, evde ocağın üstünde duran yemek değilse veya çocuklarınızın okuldan eve dönüş sebebi ve yahut başkasının adına kendi ilaçlarınızı yazdırmak istemiyorsanız, arayın Sağlık bakanlığın şikayet hattını veya Hasta Haklarını söyleyin beğenmediğiniz şeyleri ve arayın hakkınız olanı.Buna sesim bile çıkmaz.
 Unutmayın lütfen, bizler şifacı değiliz,robot hiç değiliz,elimizde dokunduğu yeri iyileştiren güçler var da size söylememezlik etmiyor hiç değiliz ya da her birimiz gözünde bir X-ray cihazı  maalesef bulunmuyor ve keşke hiç hasta olmasınız.Sizin hasta olmanızın sebebi olmadığımız gibi,sizin iyileştirebilmek için bilimin ve olanaklarımızın ışığında elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.
Hem de sizin sandığınız gibi milyonlarca lira almadan...Yani hiçbirimiz emlak zengini değiliz ya da İsviçre bankalarında offshore hesaplarımız yok.Bir çoğumuz ay sonunu getiremiyoruz...Mezun olunca giderim dediğimiz tatilleri bile yapamıyoruz,telefonumuzu kapatıp asla kaçamıyoruz...Televizyonda izlediğiniz E.R olanaklarının veya Dr.Gregory House gibi hemen hastayı MR anjio yapalım diyebilmenin hayal olduğu ,çoğu kez röntgeni, laboratuvarı olmayan koşullarda çalışıyoruz...
O saçı çekilen,hakaret edilen,bıçaklanan,kurşunlanan,yüzünün ortasına bir yumruk indirilen Doktorların her biri,  birinin evladı,birkaçının babası,eşi,kardeşi,yeğeni,torunu...
Sesimizin duyulması için lütfen ölmemizi beklemeyin,bizi satır aralarında okumayın lütfen...
Şiddetin ve sistemin hedefi olmadan ,daha güzel koşullarda sadece mesleğimizi icra edebildiğimiz bir gelecek dileğimle...
Herkese güzel bir hafta dilerim...
Bir Küçük Doktor


YazarınDipNotu: Görsel, Google'dan alınmıştır,şahsıma münhasır değildir...





13 Nisan 2013 Cumartesi

Neler oluyor Hayatta?




Günaydın Sevgili okuyucu,
12 Nisan itibariyle çekirdek ailemin kutlu doğum ayları başlamış oldu.Açılışı annem yaptı,kapanışı  ise babam yapacak...Önümüzdeki dört ay boyunca ufak çaplı ekonomik krizler yaşayabiliriz.Her seneki kutlamalardan farklı olarak,bu sene, başında 3 olan yaşlara giriş yapıyorum.
 1 ocaktan beri aralıklarla anonslar yapıyorum.
Bu da son çağrımdır :
 Unutan,ah aklımdaydı,canım şarjım bitti,nöbetim vardı,uyuyakalmışım,çok yoğunum gibi tüm mazeretler şimdiden kabul edilemez kategorisinde değerlendirilecek. Kimseyi affetmem,hiç önemli değil demem ,başında 3 olan yaşlara başlarken ilk defa özel bir şey istiyorum.Umarım ilgili merciler gereken uyarılarımı dikkate alırlar :))...
Mesaj içerikli bu paragrafın özeti :İyi ki Doğdun Annem!


Hayal ettiklerimle yapmak zorunda olduklarım arasında uçurumlar var ve bu uçurumun giderek büyümesinin de tek sorumlusu benim...Her ne kadar sağa sola çamur atan tavırlar sergilesem de,gerçeği ben biliyorum da , işte, itiraf etmem zaman aldı.Tabi,bir yerden başlamak ,hiç başlamamış olmaktan iyidir ;lakin bu kafama dank etmeler hep sınavdan bir iki gün önceye rastlamasa çok daha iyi olurdu...Anlayacağın okuyucu, benim için bu yaz da çok zor geçecek..Bir kaç ay daha Tus türküsü ile huzurlarında olacağım.Kazanınca da yeni sorunsallar bulacağımdan hiç kuşkun olmasın.

Doğum günü eğlencesi ve rutin serzenişlerim yanında bile  günlük ev işleri olanca gerçekliği ile devam ediyor.Bir türlü ritm tutturamadığımız  Kumkuat ağacının saksını dün itibariyle değiştirip, üzerine döşemiş olduğumuz yosun tutmadığı için  de onları yeniden sökmek zorunda kaldım.
Hayatımda ikinci kez saksı yenileme çalışmasını yapıyorum.Hatta üşenmedim ,bu saksı yenileme işinin videosunu çekip Vine'a yükledim.Sonuç da, şu halde eve taşıdık saksıyı.Umarım seneye büyümüş halini fotoğraflama şansım olur.Çünkü sorunun ne olduğunu bir türlü anlayamadığım Kumkuat ağacınım yaprağını,meyvesini döke döke ince bir sap halinde kaldı ...

80lerde çocuk olmak gerçekten çok daha eğlenceliymiş,arada çizgi film kanallarına şöyle bir göz gezdiriyorum (itiraf ediyorum ,oturup izliyorum) da : Hangi Pepe Susam Sokağının yerini alır ya da şu Bayblade denen şey Voltranla boy ölçüşebilir mi?Arı Maya,Nils ve Uçan Kaz,Şirinler,Pembe Panter,Voltran,Örümcek Dede,Clementine , Ayı Yogi,Jetgiller,Dinazor Denver,Tom ve Jerry ve daha fazlası acaba neden yayınlanmıyor? Cumartesi sabahları 12'ye kadar süren çizgi film kuşağı geri dönsün istiyorum,sabah kahvaltılarımızı bir hafta boyunca izlediğimiz dizilerle yapmayalım ya da elli bin kez falanca şarkıcının kaçamağını izleyip bilinç altımızda yer etmesine müsade etmesinler.


Yine ondan ,bundan, hayatımdan bahsettiğim bir yazımın sonuna gelmiş bulunuyoruz...
Dilerim ki keyfin yerindedir Sevgili Okuyucu,
güzel bir haftasonu geçirmen dileğimle...


Yazarın DipNotu: Bu fotoğrafların orta yerine kocaman bir şekilde adımı yazmak , her ne kadar hoşuma gitmese de , bu çalma çırpma işlerinin haddinden fazlaca yapılıyor olması ,bunu yapanların ticari faaliyetlerinde  fotoğrafları kullanıyor olması sebebiyle bundan sonra daha büyük puntolarla nickimi yazacağımı belirtmek isterim..Bundan dolayı oluşan görüntü kirliliği için şimdiden sizden özür dilerim.


Dinliyorum~Sertab Erener~Sade-Backstage

8 Nisan 2013 Pazartesi

Falan filan...


Senin uyumaya başladığın saatlerde uyanmak,parmaklarının ucunda kahve suyunu ısıtmak için mutfağa yürümek, en kısığından müziğin sesini açmak,birilerinin yolunu beklemek, birilerini özlemek, sigara içmediğin halde pencerede yüzüne vurdukça seni ayıltan ayaza karşı sigara içmeyi istemek, kahvenin kıvamını tutturmak sonra kulakları takıp müziği son ses açmak, ne olacağını ve nelerin olamayacağını düşünmek,karnında güzel şeyler olacakmış gibi kelebeklerin uçuşması , yazmak istemek, amacı olmadan yazmak istemek, işte hepsi bu: gerisi falan filan..

Dinliyorum~Birdy Skinny Love...

5 Nisan 2013 Cuma

Zaten çalışmadım, en azından uykumu tam alayım? ~anlaşılmaz yazılarvolume bilmem kaç!






Günlerdir hacıyatmaz , sabah kalkmaz haldeyim... İçimde fingirdeyen vicdan azabına da kulaklarımı tıkadım, öyle geçiriyorum günlerimi... Sen fark etmedin ama sınav sayısı, biz uyurken birden iki oldu...Anlayacağın ben uyurken dünya bir tur attı, bazıları binbir tur... Her şeye rağmen keyifli günler okuyucu!


Dinliyorum~The Pierces - Kissing You Goodbye

1 Nisan 2013 Pazartesi

Martın Vedası... Nisan 1...Fotoğrafa Aldanma...






Ne ocak gibi şaşalı başlangıcı vardı martın,ne de şubat ortası gibi sevenleri, ne de kendinden sonraki Nisan gibi şen şakrak ,şakacı, bayram çocuğu halleri...Belki de hatırlanmak için yahut hiç unutulmamak için, Mart da baharın ortasında kar yağdırıyordu ya da bize yaptığı gibi giderken iyi haberinin sevincinde patadanak kötü haberi veriyordu( ya da tam tersiydi).Böylece kimse unutamıyordu Martın gidişini...
Yeni ay, yeni sinavlar, yeni dönemeçler,yeniden bekleyişler, yeni umutlar, bolca planlar, yeni yollar, yolculuklar, yola çıkanlar, vedalar demek...
Bu sebepten Nisan 1, mimledim seni.


Dinliyorum: Cecile Hortensia :: Les Papillons dans l'Estomac (Butterflies in my Belly)


30 Mart 2013 Cumartesi

Gezelim-Görelim: Adım Adım Çarşamba-Perşembe !



Güneşli bir Ankara sabahından Merhaba Okuyucu,
Giderek yaklaşan yaz sebebiyle  yeniden start verdiğimiz sabah  yürüyüşlerimiz, Kuğulu Park güzergahına kadar uzanıyor... Bu sebeple yazıma, bu sabah çektiğim bu nacizane Günaydın fotoğrafıyla start verip   geçen hafta çarşamba akşamından başlayıp perşembe akşamına kadar süren 1,5 günlük hızlı bir Ankara turu yaptıracağım sizlere...
Özetle, fotoğrafı bol,yazısı bol olan bir yazı ile ile bu kez karşınızdayım...Hazırsan başlayalım.
İlk durağımız Kuğulu Park...
Aslında ufacık bir park ama Ankara'nın oldukça populer caddelerden biri  olan Tunalı Hilmi üzerinde olduğundan çok bakımlı bir park.Parkta kuğuların fotoğraflarını çekmek ve onları beslemek adettendir.Elbette ben her sabah, belki farklı bir poz yakalarım umuduyla saatlerimi havuz başında geçiriyorum.Malum Japon Turist ruhumla çoğu zaman, benimle gezenleri canından bezdirebiliyorum. Kuğulu Park'tan çıktıktan sonra buraya kadar gelip şiirlere konu olan  Tunalı Hilmi  Caddesinde tur atmamak olmaz.Benim tavsiyem zamanınız varsa pasajların içlerini de görün ,ummadığınız dükkanlar karşınıza çıkabilir.Caddenin tarihi bir değeri yok ;lakin kıyısında köşesinde yer alan eğlence mekanları,kafeler ,lüks mağazalar,satış işlemleri süren tiyatrolara ve konsolosluklara ev sahipliği yapması sebebiyle günün hemen hemen her saati kalabalık ve cıvıl cıvıl...



Tunalı Hilmi Caddesinin ara sokaklarını gezerken , her ne kadar Türkiye'de, Avrupa'daki kadar popüler olmasa da, duvar resimlerine rastlayabilmeniz mümkün...Buraya kadar gelmişken son kez Şinasi ve ya Akün sahnesinde bir temsil izlemenizi öneririm.

Hemen hemen her gece bir etkinlik olabilen Şinasi sahnesinde, o gece Sadri Alışık Tiyatrosu'nun  bir oyunu vardı...Acaba oyuna bilet var mıdır diye soralım derken önlerden biletimizi  almıştık bile...Geriye oyun saatimizi beklemekten başka bir işimiz kalmamıştı.




Oyun hakkında bir kaç kelam etmeden duramayacağım.Sedef  Hanım,sosyal medyadaki hesabından bangır bangır oyunla  ve Ankara'da olduğu ile ilgili gün boyu mesajlar atmıştı.,kendisini takip edenler görmüşlerdir zaten. Sanırım gelenlerin bir çoğu kendisini görmeye gelmişti...Ve evet,çok güzel bir hanımefendi.Sanırım yine bu sebepten ötürü,cep telefonuyla devamlı  fotoğraflandılar. 



Oyunda ,yatak odası esprileri bolca rastladığımız için ki  isminden de anlaşıldığı gibi  maaile gidebilecek bir oyun değil,ben yaş sınırlamasını olup olmadığını hatırlamıyorum. göremedim.Oyunda, Sedef Hanım, o kadar düşük enerjili ve tek düze ki onun repliklerinde uykum geldiğini inkar edemeyeceğim ve Sedef Hanıma inat Levent Ülger Bey ,tek başına muhteşemdi...Oyunu sadece Levent Ülger'i izleyip gülmek  ve eğlenmek için gidebilirsiniz...Onun dışında pek üzerinde durulacak,beni benden aldı,günlerce etkisinden kurtulamadım diyeceğim bir tiyatro oyunu değildi...
Çarşamba gecesi Merhamet dizisini izleyemedim,ayaklarım ağrıdı replikleriyle noktalamış olduk..


Ankara'ya geldim, sosyete pazarına gitmek istiyorum,o kalabalığa girmeden,bir tişörtü on parmak çekiştirmeden yapılan alışverişe alışveriş demem diyenlerdenseniz eğer,benim size tavsiye edeceğim yer, hem konumun merkezi olması itibariyle hem de açık pazar  olması sebebiyle perşembe günleri Sıhhiye Parkında kurulan Sıhhiye Sosyete Pazarı olacaktır.
Öncelikle, çok büyük hayaller kurarak gitmenizi tavsiye etmiyorum.Çünkü Ankara'da, İstanbul'da kurulan pazarlar  gibi  ne çok büyük ne de çok çeşit içeren pazarlar mevcut değil ne yazık ki...Bir de ,çarşamba günleri Çankaya'da ve cumartesi günleri Ümitköy yolunda çok katlı otoparkı andıran yapıların içinde kurulan Nişantaşı pazarları mevcut ,Sıhhiye pazarı dışında...Bizim ,perşembe sabahı ilk durağımız ,Sıhhiye'de kurulan Sosyete pazarı.

Sosyete pazarına gideceklere sabah erken saatlerde gitmelerini tavsiye ediyorum; çünkü öğleye doğru pazarda yürümek imkansız hale geliyor  Ben her ne kadar ,hemen bir turlar çıkarız diye düşündüysem de tüm pazar geleneklerini yerine getirip pazardan ayrıldığımız da saat 12'ye geliyordu...
Pazardan sonraki durağımız Ulus...
Ulus'a gitmek için Sıhhiye Köprüsünün altından kalkan otobüslere binmeniz yeterli, 2 durak sonra Ulus Meydanın'dayız...
Ulus'a kadar gelmişken benim tavsiyem; eğer henüz görmediyseniz ,Kurtuluş Şavaşı Müzesi'ni (1.TBMM Binası) mutlaka ziyaret etmeniz...
Bu seferlik turumuzda meclis binası yok...Yalnız gidecek olanlara birkaç not düşmeden edemeyeceğim.Geçtiğimiz seneki ziyaretim sırasında müze kartı sahibi olmamıza rağmen giriş ücreti ödemiştik ve içeride flashlı-flashsız fotoğraf ve ya video çekmemize kesinlikle izin verilmiyordu.


Bizim yapacaklar listemizde hobi malzemeleri satan dükkanlara ziyaret ve Anadolu medeniyetler müzesi var...Ve saatimiz çoktan biri göstermiş durumda...
Hiç duraksamadan Ulus Çarşısını geçip Ulus Haline dönüşte uğramayı planlayıp Suluhan Çarşısı'na ulaşıyoruz..


İki katlı Tarihi Han'da esnaf fotoğraf çektirmeye fena halde meraklı...Emeklilik günlerini çeşitli el işi kurslarına katılarak geçiren annemin,yapmış olduğu listedeki malzemeleri aramak için biz de buradayız...


İlk kez geldiğim Suluhan'da ahşap hobi malzemeleri ,takı malzemeleri,yapma çiçekçiler, tencere-tava-çaydanlık tamircisi, bir kaç baby -shower malzemesi için tüy,tül satan dükkanlar mevcut...Biz listemizdeki hiç bir malzemeye bulamadığımızdan yolumuza devam ediyoruz...Ancak ben yoruldum, bir soluklanayım derseniz Hanın ortasındaki çay bahçesinde dinlenebilirsiniz...
Şunu eklemeden bir sonraki durağımıza geçmek istemiyorum, böyle bir yapı başka bir ülke de olsa bu kadar kendi haline bırakılmazdı diye düşünüyorum...


Suluhan'dan çıkıp kuyumcuların olduğu caddeden devam ediyoruz.Sağlı solu çeyizcilerin ,kumaşçıların ve envayi çeşit mağazanın bulunduğu yokuşu artık yavaş adımlarla çıkıyoruz...

Yokuşun sonunda bizi yenileme çalışmalarının devam ettiği bakırcılar bulunduğu bir sokak karşılıyor...Bir iki dükkana büyük alışveriş merkezlerinde 400-500 tl'ye satılan benzer aksesuarların fiyatlarını öğrenip, birkaçını  alınacaklar listemize not edip yolumuza devam ediyoruz.


Bakırcılar Çarşısını, Antikacılar sokağına bağlayan merdivenlerden çıktığımızda ilk durağımız ,Ahiler El Sanatları İş Merkezi- Antikacılar Çarşısı...

Birkaç dükkandan oluşan, bu ufak çarşıda ,benim küçük bir çocuk gibi vitrine yapıştığım yer tabi ki bir oyuncakçı: Baykuş...
İlk uzun soluklu molamızı da bu vintage Toysrus'da  veriyoruz.Sahibi oldukça dost canlısı olan, bu vintage oyunçakçı da fiyatlar da biraz pahalı ,lakin içini gezip sahibi beyefendiyle sohbet edip,kendisinin baykuş koleksiyonunu görmeden  dönmenizi tavsiye etmem. 



Ahiler El Sanatları Pazarından çıktığınızda  büyük küçük çeşitli antika ve hediyelik eşya satan mağazalara rastlamanız mümkün ,çünkü artık Tarihi Ankara Kalesinin surları etrafında dolaşıyoruz...Bu kez, Ahiler Çarşısı ile Pirinç Han arasındaki yokuşu tırmanmaya koyuluyoruz...
Çünkü bu kısa yokuşun sonunda Rahmi M. Koç Müzesi bizi bekliyor... 
Müze tam olarak, Ankara  Kalesi ana giriş kapısının karşısında ,eski At pazarı olarak adlandırılan alanda, bedestenlerin yakınında yer alıyor.Müzeyi ziyarete gelecek olanların, bizim izlediğimiz güzergahtan başka geliş yolları olduğunu da söylemeliyim.Özel araçlarıyla gelmek isteyenler ,araçlarını müzenin ücretli otoparkına bırakabilirler.


Çengelhan Rahmi M.Koç Müzesi,Ankara'nın ilk sanayi müzesi...Giriş ücreti oldukça cüzzi (yetişikin :6tl, öğrenci :3tl) ve müze kart plus geçerli...Müze, içerisinde Divan Cafe'nin de yer aldığı iki katlı tarihi  bir yapı.

(Oyunçakçıdan elim boş çıktığımı düşmemişsinizdir umarım...)



Her bir odası, birbirinden farklı  başlıklı koleksiyonlara ev sahipliği yapan  müzenin içinde, kendi hatıra paranızı,2 tl karşılığında kendinizin yaptığı bir antika para basma makinası da mevcut...

Çengelhan,Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılmış ve han, o zamanlar Mihrimah Sultan'ın eşi Damat Rüstem Paşa vakfına bağlıymış.
Restorasyon çalışmaları tamamlanmasının ardından ,2005 yılının  Nisan ayında müze olarak yeniden faaliyet göstermeye başlamış. .

Müzenin kendi resmi web sayfasından daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Rahmi Koç müzesinden sonraki durağımız Anadolu Medeniyetler Müzesi...Benim size tavsiyem buraya kadar gelmişken Ankara Kalesini görmeniz hatta yeterli zamanınız varsa Kale içinde restore edilerek kafe-restoran olarak kullanılan evlerin birinde biraz mola verip tarihi atmosferi biraz daha soluklamanız.
Ama ben lüks severim,bağdaş kuramam ,taburede oturamam derseniz,kale kapısının yanında, siyasilerin de gözde mekanı , Washington Restoran, sizin için daha uygun bir adres olacaktır.Restoranın adının üzerine tıklayarak menü ve mekan bilgisine ulaşabilirsiniz.

Hem biz yürüdükçe ağırlaşan sırt çantalarımız hem müze kapanış saatinin yaklaşması hem zaten daha önce görmüştük dediğimiz için Kale'ye tırmanmadan inişe doğru geçip asıl hedefimiz olan Anadolu Medeniyetler müzesine doğru  ilerliyoruz...


Ankara'nın en turistik müzesinde bugünlerde restorasyon çalışmaları mevcut olduğu için,bir çok salon ziyarete kapalı.Bu nedenle Müzeyi ziyarete gitmeden önce müzenin internet sitesine göz atmak da fayda var...
Müzede,Anadolu'da hüküm sürmüş uygarlıklara ait ,Türkiye'nin farklı bölgelerinde yapılmış kazı çalışmaları sonucunda gün yüzüne çıkarılmış eserleri görmeminiz mümkün.  


Kapanış saatiyle beraber müzeden ayrılıyoruz.
Bu sefer çıktığımız yokuştan farklı bir yokuşu kullanarak Ulus Meydanı'na doğru yürümeye koyuluyoruz.


Evden önceki son durağımız, Ulus Hali...
Hem sırt çantalarımızda yer kalmadığından  hem de ne ben de ne de  misafirimde  ekstra yük taşıyacak mecal kalmadığından, tadımlık bir kaç meyve-sebze alışverişi sonrası eve giden otobüse binmek üzere yolla koyuluyoruz.

Her sabah farklı ruh halime şahit olan sen sevgili okuyucuma armağımdır bu yazı.Kim bilir , ne çok zaman oldu gezelim görelim yazısı yazmayalı!
Yeni bir gezi rehberiyle yeniden buluşmak üzere Sevgili Okuyucu,
Keyfi bol bir haftasonu dilerim hepinize...

Yazarın DipNotu: Umarım bu yazı birilerinin işine yarar...Bir şehirde yabancı olmanın ,yeni yerler keşfederken bloglardaki tavsiyeleri değerlendirmenin ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilenlerdenim...