Yeni yılın ilk karı yağışına uyandım bu sabah...Şaşırılacak kısmı kar yağması değil de hala karın tutmamış olması Ankara'da...Bu durumu sorun ettiğim falan yok elbette,işime de geliyor.
Kar yağışını sıcacık evimizin penceresinden izlemek güzel elbette.Elinizde kahveniz, salebiniz veya marshmallowlu sıcak çikolatanızla sıcacık evinizdesiniz, yalın ayak hem de ve fonda en sevdiğiniz parça çalıyor.Siz de durmuş o anı yaşıyorsunuz az sonra hatta bir kardan adam yapacaksınız ve sorun yaratacak bir mesele yok...
Yani bu tabloyu ömrü hayatımda gerçekleştirememiş biri olarak söylüyorum ne zaman kar yağsa benim dışarıda işim olur.Evimizde sıcak çikolata da var ama işte olmayınca olmuyor.
6 yılda bir kez 10 dakikayı geçmeyen bir kar yağışı bile olay olan bir memlekette doğup yıllarca Sivas'ın ayazında yaşamış biri olarak söylüyorum: karı, bir ortopedist asistanı kadar seviyorum.
Kar yağar yollar kapanır,sen bata çıka yürürsün.Sadece burnun donmaz o burun kılları birer ustura halini alır , nefes alıp vermek ızdırap olur sana. Gözlükleysen işin bir kat daha zor...Yani silecekli gözlük yapılsa sanırım ilk ben alırım.Sıcak ortama girince meydana gelen erime olayını anlatmayı konun üstadlarına bırakıyorum.
Sonra kar yağdı bitti mi çile ki, hemen erise o karlar ,yok gecenin ayazı çöker bir güzel üzerine...Sonra gel de yürü o karın üzerinde( Hala Kızılay meydanında kaldırımlarına neden mermer-granit döşendiğini anlayamamış olanlardanım,ayrı bir konu olur kendisi...Konuyu dağıtmayayım).
Öğrenci iken evime giden yolda hafif kavisli bir yokuş ve tam o kavisin olduğu yerde bir fırın vardı.Allah vere başımı yerden kaldırayım anında slow motion bir uçuşla popo üzerine yere yapışırdım .Sanırım düşerken kendi kendine hop-pa-la diyen bir tek ben varım.Fırıncı çalışanları da bence yıllar içinde beni yerden kazıma işini kanıksadılar...
Bir de giyim kuşam sorundur.İnce giyinsen olmaz,dışarısı soğuktur. Kalın giyinirsin ve dolmuşa binersin.Şoför amca, bağrı açık gömleğiyle havadar havadar oturmaktadır ve kaloriferi sonuna kadar açmıştır,o insan turşu minibüste,hele de oturarak gitmiyorsan ve saçların fönlüyse geçmiş olsun.Sırtından akan terleri hissedersin,saçlarının her bir telinin suratına yapıştığını.Terlediği hissettiğin andan itibaren daha çok terlersin zaten.Sonrası, boşuna evde o kadar oyalanıp geciktin gideceğin yere.
Sonra o karlar erimeye başlar, çamuru bitmez ama aylarca o çamurda şap şap yürürsün.Yanında bez taşırsın çünkü ıslak mendiller fayda etmez.Yani son bir kaç yıldır Allahtan çizme içine pantolonun paçalarını geçirmek moda oldu da artık sadece ayakkabı süngeri taşımak yeterli oluyor yanımızda.Ama kar denince aklıma benim kahverengi ve siyah geliyor tıpkı bir Monet tablosu gibi...
Aslında benim arabam var diyebilirsiniz hatta cengaver ruha da sahip olabilirsiniz.Çile yani kardan arabayı temizlemek,sonra yokuş yukarı giderken ters yöne kaymak,dizlerinin bağı çözülmesi,park yeri aramak...Saatlerce eve bir an önce varsam diye düşünmek,düşünmek ve sonra sinir stres sahibi olmak.
Bir de sosyal yanı var...O ayazda erken kalkan çöpçüler var, yakacak odunu hatta belki evi olmayanlar var.Bir de ağzı dili olmayıp senin ona vereceğin mamayı,suyu bekleyen , sen arabanın kontağını kapattığında motorun sıcağında uyumaya çalışan sokak hayvanları var..Bunları unutmayacağını ve elinden geleni yapacağını biliyorum ama ben de bir kere daha hatırlatmak istedim.
Kıssaden hisse neşeli ve güzel bir haftasonu geçirmenizi dilerim..
dip not: Ben bu satırları yazarken kar durmuş ve ortalık sakin.
Dinliyorum- Aylin-Cloud
2 yorum:
Akıcı ve duru, bir solukta okudum. Yahu okurken bir ara boş bulundum ne güzel de gidiyordum taaa ki ''Öğrenci iken evime giden yolda hafif kavisli bir yokuş ve tam o kavisin olduğu yerde bir fırın vardı...''yla başlayan paragrafa kadar. hahaha :D
Resim de çok hoş olmuş. Tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum effenim (:
Tesekkur ederim
Yorum Gönder