25 Aralık 2008 Perşembe
Çok şey yaşadık bitmekte olan yılda..Hayatlarımız değişti,savrulduk dört bir yana.Ekonomiler çöktü,iflas etti koca koca dünya devleri,bir ulus mahfoldu,birileri birilerini vurdu,bizim canımız yandı.Bazen aramızdan tamamen ayrılanlar oldu ve aramıza yeni katılanlar...Buzullar biraz daha eridi,Maldivler daha da su altılda kaldı.Biz büyüdük ve biraz daha kirlendi dünya.Alıştığımız düzenler yıkıldı,biz yeni bir düzen kurma çabasında üfeleniyoruz.Nefret ediyoruz bu durumdan çoğunlukla,geçmişi özlüyor,keşkelerin peşinde koşuyoruz...Kimimizin gözünde yaşlar hala akmaya devam ediyor,sümüklü olduk bir çoğumuz aynaya bakıp daha bir çok ağlıyor sonra düştüğümüz duruma gülüyoruz,bazen çapkın bir gülüş takılıyor ağzımızın kenarına,umut dağıtıyoruz,umut dağıtıp kendi yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz.Pişmanlıklarımızdan kar-zarar hesabı yapıp yeni sonuçlar çıkarıyoruz kendi payımıza kıssadan hisse...
Güzel başlamış pırıl pırıl bir yıldı.Her şey yolunda akıp gidiyorken,birden tepe taklat oldu hayatım.Herkescikler tanık oldu.Kimi benimle üzüldü kahroldu,kimi benim üzüntümden mutluluk duydu.Ama tüm hatalarıma rağmen iki kişi beni hiç kınamadı,bir kez yüz çevirmedi,hep arkamda olduklarını hissettirdi.Ben gideceğim İtalya'da yaşacağım dedim,ben zart yapacağım,zurt yapacağım dedim ve gün geldi İşte bu adam dedim ,bu adamla gideceğim,sizi terk edeceğim.Bir kez bile soru sormadılar.Sitem etmediler,sonra ben kuyruğumu kıstırıp geri döndüğümde biz biliyorduk demediler,soru sormadılar,sadece sarıp sarmadılar.Cancağızlarım inanın sizin gibi anne-baba yok,bunu biliyorum,defalarca gördüm başka ebeveynleri.Bile bile sizi üzüyorum ya işte o anlar nefret ediyorum kendimden.İşin aslı bir gün sizin gibi bir ebeveyn olabilir miyim merak ediyorum!
Miniğim,canımın içi,tek hayat arkadaşım-sanırım bu tanım senden başkasına yakışmaz- 4 seneden sonra ilk kez bu yıl ayrı bir yılbaşına giriyoruz. Gecenin körü,elin körü,sabah namazı demeden dır -dır etmemi dinledin...Sadece iyi değil tüm zamanlarımda yanımdaydın.Bu yeni yıl,yeni hayat senin gözlerindeki ışığı söndürmesin.
Sonra Kübişim,nazlı kardeşim,bacım...Evini açtın,aileni paylaştın, bir sen söyledin ,ben dinledim.Hep biliyordum ,doğruydun ama sen de güzel bir rüyaydı,inanmamak elde değildi dedin ya...İşte o rüyanın sabahında aslında bizi zor bir yol bekliyormuş.Falda çıkan uzun yol, buna delaletmiş...Bacım,sen en güzeline laiksin ,kalbimdeki yerin hep kocaman...
Uğurcum,sanırım içlerinde bir tek sen okumayacaksın bu satırları..Benim şaşkın arkadaşım.Yaşını ele vermeyen,çocuk ruhlu arkadaşım.Bir şey dedin vicdana dair,yuh be dediğimi iyi biliyorum ...O kadar da olmaz diye ekledim hatta sonra.Ama sen benim devamlı başkalarının mazeretlerini bahanelerle kapattığımı,görmedim,duymadım oyunu oynadığımı biliyordun.Yüzüme vurmadın,vurdun da vurmadın :)).Yolun açık,bahttın güzel olsun....
Cananım,canım ciğerim,çilekrazzim.Yarattığın efsaneyle herkesin sandığı gibi o kocaman bavul 100kg değil aşağı yukarı 26 kg idi.Ve kabul taşımak zor olmuştu ama o sayede bol bol kahve ,çorba içmiştik macarların güzel yemkelerinden(!) arta kalan zamanlarımızda.Şaşkın ve ürkek adımlarla girdiğim son derece lüks(!) ve konforlu(!) Szeged'deki yurt odasında ilk kez birbirleriyle yüzyüze geldiler. Yaşamadıkları macera kalmadı,birbirlerini korkunç hallerine şahit oldular.O yaz ne yaptıklarını bilmeden delice eğlendiler.Kıssadan hisse yaz aşkı değildi Osman abiyle Pamuk ablanın ilişkisi yani birbirine yabancı iki insan, kültürlerine taban tabana zıt ortamda bir dostluk kuruvermişler.Çilekrazzim hayatının beyaz atlı prensi bu yıl uyandırmaya gelecek seni uykundan azıcık daha sık dişini,biz ne güçlükler gördük,yıkıldık belki çoğu zaman ama sen benim hayatta gördüğüm en güçlü genç bayanlardan biriydin her zaman...
Ayşelerim,birinci sınıf yıllarımda edindiğim iki bacım,,ahh ne çok anı var kesemizde...Geriye dönüp baktığımda ne eğlenmişim diyorum.En çok o yılları özlüyorum.Biri dobra,annemin Sivas şubesi,Buzdolabının bekçisi,halı üstü pikniklerinin kurucusu; diğeri yaşça küçük ablam...Ah Ayşem,nasıl içime doğmuş o gece de,sana dert yanmıştım; ertesi gün...İşte herneyse yıllar herkesi olduğu gibi bizi de yıprattı dostluğumuz dışında... Güzel günler getirsin yeni yıl size...
Kardeşim,ahretliğim,İroşum,en çok çeliştiğim,çatıştığım insan ama en vazgeçemediğim...Benim kuzum...Yeni yılla yeni bir hayat başlıyor,yeni hayatında tüm keşke diyip içinden geçirdiğin herşey senin olsun bitanem.
Ve unuttuğum,adını buraya yazmadığım, en önemlisi siz bu yazıyı sonuna kadar okumayı başaran sevgili blogger,yeni yıl,iyi bir yıl olsun senin için...
24 Aralık 2008 Çarşamba
23 Aralık 2008 Salı
Masal
günler dünü, saatler eskiyi gösterirken bir kız çocuğu yalnız kalesinde ailesiyle mutlu mesut yaşarmış.. günler gelmiş, kız çocuğu büyümüş, serpilmiş. genç, güzel bir kız olmuş...
Kafam Bi Milyon
Post-aşk diye bir şeyy olmuyormuş.Ne reseptör düzeyi ne de başka bir şey.Yeniden başlamak ancak gerçekten aşık olmamış biri için mümkünmüş.Çivi çiviyi sökermiş de tutumuyormuş.
Eski sevgiliyle arkadaş olunamıyormuş ;çünkü kendisini ancak vicdan rahatlatmaya beylik laflar ediyormuş.En sıkı anda, kız arkadaşımla aramızı bozuyorsun oluyormuşş olayın Adı...sonra Silerim tehdidi moduna geçiyormuş(ben sildim,kazıdım hatta).
Bir şey diyeyim mi sayın blogerlar,o kadar saçma geliyor ki hayat..Ne için koşuşturduğumu unuttum.Amaç mutlu olmak değil miydi,eee? O zaman bi saniye bir problem var ortada;çünkü ben MUTLU DEĞİLİM.Sıkı durun asıl bomba aşağıda:
Biri bana aşıkmış(şaşkınım,sen de mi Brütüs diyorum), ben birine aşıkTIM(şaşırtmıştı),o başka birine aşıkmış (hayırlı olsun)...
Yeni bir başlangıç istemiyorum ama kırmadan-kırılmadan nasıl red eder bir insanı insan,sonu olmayan bir şey olduğunu nasıl anlatabilir.Ben birinin kafasının karışık olduğu sırada sana aşığım,gerçekten aşığım,çok ciddiyim dediği ;ama aşık olduğunu sandığı biri olmaktan yoruldum;çünkü bir süre sonra aradığı kişinin ben olmadığına karar verip bir ton da söz vermiş olup,beni bir hayal dünyasında bırakıp kendi yoluna gidiyor.Sonuç ben kalkıyorum ayağa önce , sonra yeniden geliyorum o uçurumun kenarına.Sonra yeniden toparlanma.Kısır döngü yani ve Ben başka bir arkadaşımı kaybetmek istemiyorum bu önemli öncelikle,ikincisi sevgi sonsuza kadar ertelendi öyle remind me later durumu değil, sonu olmayan bir şey için yeniden başlamak için çok yaşlı hissediyorum...Ama herhalde bu durumdan hasarsız sıyrılmam mümkün değil...
P.s:mimlemişsin beni çilekrazzi ,ama benn, sende biliyorsunn işte,kafam bi milyon :))Teşekkürler her şey için...
18 Aralık 2008 Perşembe
Tencere dibim Kara;benimki senden kara ....
17 Aralık 2008 Çarşamba
Durma Dinle
Şu an bir terapideyiz...Biraz bulunduğumuz ortamdan kaçacağız,çok değil sadece birkaç dakika..Sonra yüzünde kocaman bir gülümseme bekliyorum ki;bu tedavinin işe yaradığını gösterecek.Şimdi yapman gereken:
Uzanmak,ilk eylem olarak öncelikle bunu yapmalısın.Şimdi bir de gözlerini kapat,tabi kapatmadan önce müziği başlatacak tuşa basmayı unutma...Tamam,oldu .Ve kendini akışa bırak... Hepsi bu kadar...
16 Aralık 2008 Salı
Sabah Kahvaltısı Günün en önemli Öğünü
15 Aralık 2008 Pazartesi
Charles in Charge
words in my head
11 Aralık 2008 Perşembe
Kim bilir hangisi ona son bakışın olacak?Kim diyebilir ki şu an onun son görüşün?Son kez sarılışın,son kez elini tutup öpüşün?
Bilseydin az önce ayrılırken onu son kez gördüğü eğer, belki de kaçırmazdın gözlerini, ona utandığını belli olmasın diye!
Keşke dememek için, bir kez daha dikkatli bak gözlerinin içine son kez bakıyormuşcasına...
10 Aralık 2008 Çarşamba
Bir Garip Yolcuyum Hayat Yolunda...
Söyle hangisiydin sen tanıştığım?
1.kişilik:Sizinle tanışan,merhaba diyen,sizin tanıdığınızı sandığınız kişilik...
2.kişilik:Sizinle tanışan,merhaba diyen,onun kendisi olduğunu sandığı,olmak istediği kişilik...
3.kişilik: Aslında olduğunuz,zaman zaman su yüzüne çıkmayı başaran gerçek sen...
5 Aralık 2008 Cuma
İyi Bayramlar
Baris Manco - Bugun Bayram
Yükleyen sayit-forever
Herkeslerin bayramını kutluyorum,ben dersaneye gidiyorum.
Hareket vakti...
Bir bir huy vardı ben de üniversitede okurken,2 günlük tatile bile bir ton ders notuyla giderdim de bir kez yüzüne bakmazdım notların.Boşa hamallık yaptım durdum yıllarca da, bir kez olsun notsuz gidemedim eve 6 yıl boyunca,bu yolla vicdanım rahatlıyor muydu peki,çok sanmıyorum ya.O günlerden geriye kronik bir bel ağrısı kaldı yadigar :))
3 Aralık 2008 Çarşamba
Repete Yapmıyoruz Kardeşim...
Üstüme yürüme, tehdit etme olayı elbette ilk değil.Yazmıyorum kardeşim, yazmayacağım ilaçınızı var mı ötesi?Muayene başkasının karnesiyle gelen,kendisi evde osura osura otururken karnesini bana öküz kişiliklerle gönderip üstüne karneyi yüzüme fırlatarak yazacaksın diye bağıran, maaşı boşuna mı alıyorsun diyen kişilerin ilacını yazmıyorum kardeşim.Kime şikayet edecekseniz edin.Ben başka bir meslektaşımın yanlışlarını devam ettirmeyeceğim.Beğenmiyorsan beni ,azmet sende oku 6 yıl,seninde kaşen olsun.Yaz yaz ,vur kaşeyi.Karşıdan sana doktorluk o kadar kolay geliyorsa.
Sinir oldum.Allah kahretmesin.Beni de çıldırtmayı başardınız...
1 Aralık 2008 Pazartesi
Demlenesim Geldii Bu gecenin Köründe...
Edit:Gece'nin yarısı resmen Ebru Gündeş'in Evet albumüyle ruhumdaki arabesk karakter ortaya çıktı !!! Albümü şahane yani arabesk sevenler kaçırmasınlar...Kasetteki 2. favorim ayrılmasaydık evlenir miydik! isimli parça oldu :))
1 Aralık
Hayır,özel bir stand kurup elimde broşürle dolanmayacağım; çünkü ben neredeyse her gün bu konuda hizmet veriyorum :))
26 Kasım 2008 Çarşamba
insomnia
25 Kasım 2008 Salı
pOLİKLİNİK sEYİR dEFTERİ
ıfffhıh ıfhı ıfhı ıf hı
-öyle değil bakın benim yaptığım gibi;burnunuzdan alacaksınız,ağzınızdan vereceksiniz..Sanki bütün sabah uğraşıp yaptığınız yemeğin tüten kokusunu koklar gibi,ya da bebeğinizin kokusunu içine çeker gibi,güzel bir çiçeği koklar gibi
--ıfffffffffffffffhııııııııııı ıfffffffffffffhııııııı
-şimdi de ağzınızı açın lütfen...
---
-Lütfen daha çok ve dilinizi de dışarı uzatınn..
öğğhhhhh
-evet,biliyorum bu işlem biraz öğürme refleksini harekete geçiriyor amaa......
tak tak! tak tak!
-Lütfen dışarda bekleyin hastam var....
-Tamam ,şimdi sana bir antibiyotikli hap yazıyorum içinde 20 tane var sabah akşam tok karnına alacaksın 10 gün sonra kontrole geleceksin,bir de gargara yazıyorum..Dişini günde 3 kez fırlayacaksın,ben fırçalayamam 3 kez diyorsan en az iki kez mutlaka yapacaksın yoksa iyileşemezsin.Gargaranın içinden bir bardak çıkacak ,o bardağın ikinci çizgisine kadar dolduracaksın.Ağzına alacaksın gırrrrrrrrrrğgırrr diye 1 dakika çalkayacaksın,genzine kadar gidecek.Sakın yutma.Sonra tüküreceksin,ağzını suyla çalkalamayacaksın,yarım saat bir şey yemeyeceksin,içmeyeceksin.Bu ilaç bir güzel boğazını temizleyecek.
--Bi de öğsürük şurubu yazı ver bana...Bi de şu ağrı kesiciden...
-tamam,onu da yazdım.Bak böyle bardağa atacaksın günde bir kez onu içeceksin.Diyetine dikkat edeceksin.Bol bol yeşil yiyeceksin.Yufka ekmeği azaltacaksın...
-tamam doğtor hanım,
-Hadi görüşürüz 10 gün sonra,bye bye..
-İyi işler doğtor bey
-Bak anlamadığın bir şey olursa sor,ilaçlarını yeterki düzgün kullan,anlamadıysan ilaçlarını alınca getir,ben sana anlatayım yeniden..
Bu diyolog günde kaç kez tekrarlanıyor,bilemiyorum :))
Geçtiğimiz günlerde ilginç bir muayene yaptım.Öğleden sonra tam rahatlamış,sağlık ocağının koridorları boşalmışken bir bebek getirdiler,öksürüyor diye.Boşluktan istifade mi bilmiyorum ama ilk kez (aslında rutin yapılması gerekiyor) annesine tamemen soy ,bezi de dahil dedim.Kalça çıkığı muayenesini de yaptım bebeğin.Muayene sonucunda bebekte kalça çıkığı tespit ettim.
Onun adına hem üzüldüm hem sevindim.Ailesine anlattım bak bu güzel bir kız olacak ileride ama ortopedi uzmanına götürmezseniz hemen, aksayarak yüreyecek ileride diye anlattım.Sevindim;çünkü erken tanı hayat kurtarır.Ancak 9 aylık, devamlı doktora götürülen bir bebekte, hele de bir kız bebekte kalça çıkığına hiç bakılmamış olması ve sadece yüksek ara bez ile düzeltilebilinecekken ,ameliyat gibi komplike girişimsel bir işlem değil belki , zahmetli bir süreç yaşayacak olması üzüntü verici.Bu olay sonunda her ne sebeple olursa olsun ilk kez muayaneye gelen bebeklerde kalça çıkığı muayenesi rutin yapmaya başlamama sebep oldu ki...Bugün bir kız ,bir erkek, 2 bebekte daha kalça çıkığı tespit ettim...
21 Kasım 2008 Cuma
Safi-Naz olabilmek
Modern zamanlarda aşk bile bir farklı...Tüketim çılgınlığının bir ürünü artık aşk.Her şey gibi onu da çok kolay tüketiyoruz.Uğruna savaşacağımız bir şey kalmadı artık neredeyse.Olursa olur,olmazsa paşa gönlüm sağolsun durumu ,bananecilik bu konuda söz sahibi artık.
(Henüz markete sunulmuyor belki aşk;ama içimden bir sesin bu durumun çok uzun sürmeyeceğini söylüyor.)
Kaç romantik kaldı geriye bilinmiyor; ama sanırım yakında onlar da nesli korunmakta olan türler arasına girecek.Green peace onlar için de eylem yapmaya başlayacak.
Hay
Banane
Gözümüzü kapamışız ,fark etmeden yığılmışlar,sinmişler.Her yerdeler.Kimimiz hala gözümüzü kapamışız,sadece Tvde izlediklerimize ah ah ,vah vah diyoruz.Bir çoğumuz lüks yaşantılarımızda oraya mı gitsek ,şunu mu alsak diye dövünüyoruz.Bir çoğumuz da ne kadar çok şeyimiz olduğunun farkında değiliz,kendi dört duvarımızda depresyon ataklarımızla boğuşuyoruz.Bize birşey olmaz,o kadar uzun boylu bir şey yapamazlar diyoruz.Fakirliğin insana neler yaptırabileceğinin farkında değiliz.Hem de hiç...
Mahalle baskısı her çeken gün hissettiryor kendini.Düşünüyorsunuz aynı Allah mı inandığımız...
17 Kasım 2008 Pazartesi
Günaydın sevgili okur,
Dün itibariyle Bakanlık denetiminden de geçti Sağlık Ocağım.Bir ayda 3 denetim atlattım.
Yoğun bir poliklinik günü beni bekliyor.Biraz daha iyi sağlık durumum.Bugün yoğun bir poliklinik günü beni bekliyor.
16 Kasım 2008 Pazar
Hangi Hayat Bu Yaşadığımız?
Issız Adam'a dair bir yorum da benden...
Bu haftasonu yaptığım en iyi iş,Çağan Irmak'ın Issız Adamı'nı izlemekti.Hakkında bir sürü yorum okuduğum filmi izlemeyi heyecanla bekliyordum.Ağlamadım izlerken ama boğazımda bir düğümle seyrettim filmi,gözlerim yaşardı arada.Kendimi tutum,kendimden çok şey buldum.Sonunu okuduğum yorumlardan üç aşağı beş yukarı tahmin ediyordum ama...Bir gün hayat sizin için normal bir akışta ilerlerken,kendinize göre gelecek planlarınız varken,Bir adam sizin onu görmeniz için elinden geleni yapar.Hayatınıza siz istemeden sızar...Ve masal başlar...Hayaller kurulmaya başlanır...Senaryo Çağan Irmak'a ait.Ben yazmadım;ama yazsam aşağı yukarı buna benzerdi belki.
Bu kadar güzel yansıtılamazdı herhalde modern zamanlarda Issız bir adamın Aşkı,bir Ada da bulması ve ona sığınması...
Ben en çok son sahneye takıldım.Adam,kızı kendine çeker ve öper.Her şey görünürde normal gibidir,sonra,çok değil bir kaç dakika sonra, Bitti der...Kız donar kalır,inanamaz,Neden der!!!
ve ekler :''Karların üstünde donmak üzeresin, uyku tatlı geliyor şimdi ama aslında öldüğünün farkında değilsin. ''
İşte bir adamın gelgitlerini, aşka yelken açmasını, elindekinin kıymetini bilememesini, pişmanlığını, gerçeklerle yüzleşmesini ustalıkla anlatmış Çağan Irmak...
Bir de ,filmde eski 45lik taş plaklarla yeniden gün ışığına çıkan muhteşem şarkılar etkiledi beni.
13 Kasım 2008 Perşembe
hastayım hasta çorbam tasta
12 Kasım 2008 Çarşamba
A-d-a-m
11 Kasım 2008 Salı
Son-Bahar...
10 Kasım 2008 Pazartesi
iyi haftalar
çokkk soğuk bir sonbahar sabahı,bu sabah uykucu şirinim ben...Çok uykum var,çok üşüyorum....40 dk sonra işbaşı yapacağım.
Bahçedeki ağaçların tüm yaprakları dökülmüş....Haftasonu çok yoğun mikroplar dünyasıyla kaynaşmış bir vaziyette geçti.Bu sabah önce kör oldum sandım,gözlerimi hiçö bu kadar küçülmüş ve çekik görmemiştim.Hatta sol gözüm de kısmi körlük devam ediyor gibi.
Bugün 10 Kasım...Bana ANMA töreniyle ilgili bir bilgi yazı gelmedi.Çok klişe biliyorum ama keşke Atatürk yaşıyor olsaydı...
Umarım bu hafta tüm güzellikleriyle gelir...Herkese iyi haftalar...
4 Kasım 2008 Salı
Birilerinin Sonsuza kadar prensesi olmak...
Bu siteyi annemle babamdan başka takip eden yok gibi geliyor son zamanlarda...
Gün içinde birkaç kez telefonda konuşmamıza rağmen ,çoğu zaman bloguna yazmıyorsun, ne oldu demeye başlıyorlar.Bu blogun en büyük ve en önemli takipçileri...
Gizlisi saklısı olmayan bir aileye sahip olmama ve yine gizlisi saklısı olmayan bir evlat olmama rağmen, sanırım çocuğunuzun yazdıklarını okumak çok heyecanlı bir şey,izlendiğini biliyor olsa bile...
Tüm çatışmalarımıza rağmen geriye dönmek zorunda kaldığımda sığındığım ,karanlık sulara daldığımda veya bitmeyen gecelerde ya da kabusla biten rüyalarımda koynuna sığındığım ,düştüğümde -kızgın olsalar bile- ellerine uzatıp beni kaldıran ve hatalarıma rağmen beni sevmekten vazgeçmeyen ,sonsuza kadar küçük nazlı prensesleri olduğumu hissetiren ve hissettirecek olan anneme ve babama, herşey için teşekkürler...
Belki siz de birinin veya birilerinin prensesizindir yada sizin de bir prensesiniz vardır.O güzel anların tadını çıkarın,inanın pişman olmayacaksınız...:))
p.s:canlarım pazar akşamı görüşmek üzere...
3 Kasım 2008 Pazartesi
Lemons
23 Ekim 2008 Perşembe
22 Ekim 2008 Çarşamba
Koca günde Gülümseten Bir hadise
21 Ekim 2008 Salı
İncir Tatlısı:Yükte Hafif,Pahada Ağır
19 Ekim 2008 Pazar
Keşke
15 Ekim 2008 Çarşamba
13 Ekim 2008 Pazartesi
İlk İŞ Günü Raporu...
Bugün Yamaçlı'da ilk günümdü ,pek hastada olmadı,Sağlık ocağına uğrayıp doktorlarının orada olduğunu duyanlar ise pek bir mutlu oldular.Hemen karnelerini getirip muayene oldular.Ben bugün ilk kez bir şarbon vakasıyla karşılaştım.İşin aslı tek olsaydım tanıyamazdım herhalde ilk başta.
Bir de garibime gidiyor işimin,kaldığım yere bu kadar yakın olması.İlkokul ,hatta anasınıfında bile uzak olurdu,servisle gider gelirdik.Hem özenirdim sabah zilin çalmasına 20 dk kala uyanıp sadece karşıdan karşıya geçerek sınıfa ulaşabilen arkadaşlarıma.
Umarım sorun yaratmaz bu durum.Birkaç ay sonra buradan hemen taşınmalıyım demek zorunda kalmam.
İlk günün özeti...Yarın kim bilir neler beni bekliyor olacak!!!
Henüz tam olarak kasabayı gezmeye fırsatım olmadı...
EDİT:İlkokulda tuttuğum günlük notlarıma benzemiş ,tekrar okuduğumda :))
Sayın Sessiz Ses'e (S.S.S)
10 Ekim 2008 Cuma
Ayrılığa Dair son Yazı
Bugün e-postalarımı incelerken gördüm,gülümsedim...Belki daha önce size de gönderildi veya gönderilecek bir toplu e-posta ...
Katıldığım maddelerini var içlerinde, olması da gerekmez dediklerim de.
Bana gelirsek yaptığım onca saçma davranışa,beni bile hayretlere sokan ruh halime ,kendimden bile nefret etme hissim duruluyor gibi...
4. son ayrılık,düşünmek istemiyorum,konuşmak da artık...
Müzik dinlemiyorum,özellikle de Ferhat Göçer'in Gül ki sevgilim şarkısını,film izlemiyorum,fotoğraflara dokunmak bile istemiyorum,zaten görüntüler benim için tazeliğini korurken hala onlara bakmaya ihtiyacı yok hafızamın...
En iyisi kendimi yormak,yorulmak,düşünecek zaman bulamamak ve düşüncesiz olmak(belki beni tanıyanlar zaten öylesin mi diyorlar!)
Kendimi Sağlık Ocağının işlerine adadım,öğle aralarında bile boş vakit kalmasın istiyorum ve hasta bekıyorum,personelim benden nefret ediyor sanırım.
Dedim ya düşünecek zamanım olmasın,düşündükçe halime acıyorum,yaram kanıyor çünkü.Düşünmeyince kanamıyor mu sanki diyeceksiniz ,kanıyor ama sızını başkalarının daha önemli dertleriyle karıştırıyorum.Acının benim mi yoksa onların mı olduğunu anlamıyorum,anlamak istemiyorum.Ama iş saati bitip bomboş ve soğuk eve girince (ki gerçekten soğukk 4 derece :)) beynim sorgulamaya başlıyor,bu sefer kolileri açıyorum,eşyaları yerlerini değiştiriyorum,bir şey okumak,izlemek ,dinlemek istemiyorum,Yalnızlığımı başkalarının acılarıyla kuşatıp kendimi tüketmeyi umuyorum.Uyumakta çözüm olmuyor,rüyalar işin içine girince ve ben yeni güne uykusuz giriyorum.
En çok canımı yakan şey ''kendime acımak'',insanın kendi durumuna acıması ....
Zaman diyorum,yaralarıma çare ol ...
Dua ediyorum ''beni de sevebilecek biri olsun yeter ''diyerek.
P.s: Bu ayrılık yazılarımın sonuncusu olsun olmasın başka bir şey...Ölüm değil ya bu ayrılığın sebebi ,elbet kavuşulur mu sonunda!!!
4 Ekim 2008 Cumartesi
Paragraf
''Ayrılık çok zor ,çok acı.Özellikle bir adamın gişini kabullenmemek insanı depresyona sürüklüyor.Adama giderken,farkında olmadan sizi de bereberinde götürüyor.Ve siz kaybolmuş gibi hissediyorsunuz.Kimileri bu acıyı ömür boyu yaşıyor.''
Emin değilim kim söylemişti,nerede okudum ; ama bu cümleler kafama çakıldı kaldı tam da benim sıkıntılı günlerimde.
Yine yol göründü...
Bu bayram ailemle beraberdim ama pek bayram tadı yoktu evde :(.
Neşesi kalmadı diyorlar bayramların ,katılıyorum,''ben çocukken bayramlar ...'' diyebileceğim yaşalara geldiğimi fark ediyorum,üzüntüm daha da artıyor.Ailemin üstündeki sıkıntılar geçmiyor üstüne üstlük yenileri ekleniyor,hastalıklar,boşanmalar,herkes gibi ekonomik sıkıntılar...
Ve ben çok sevdiğim blogumu ihmal ediyorum.Son 4 aydır taşınıyorum,elimde bavulum kimi zaman küçük ve tek,kimi zaman kocaman ,göçebe misali.
Şimdi ben bir nevi göç mevsimindeyim,yepyeni bir hayatın yollarına düşüyorum.Bundan böyle Yozgatlıyım.
Isınma amaçlı yaptığım bir haftalık denemem güzel geçmişti ,umarım devamı da böyle olur diye dualar ediyorum içimden.
Sağlık Ocağının bahçesinde Lojmanım var ve orada kalacağım,güzel bir bahçemiz hatta bahçemizde taraçamız ve minik bir havuzumuz bile var (bir de bitmek bilmeyen kışımız);oturmaya ancak bir ay sonra başlayabileceğim yeni konutumda.Bir süre daha yerleşik düzenim olamayacak,ilçedeki doktor sıkıntısı nedeniyle ilçede görev yapacak olmam dolayısıyla.Bu duruma itirazım yok;çünkü köydeki gibi yalnız olmayacağım,yaşıtım doktorlar var çalışacağım sağlık ocağında.Bu durumun tek kötü tarafı otel odalarında kalacak olmam,olsun varsın artık :))
Ben inanın vefasız değilim ,söz verdiğim bir yazıyı yazamanın sıkıntısı var yüreğimin bir köşesinde.Tüm bu koşuşturma içinde bilgisayarım çöktü,ben daha İtalyadaki son 25 günümün fotoğraflarımı bir dvdye aktaramadan.Ne olursa olsun ben anlatacağım Floransanın tutuncu,sarı semalarını Michelangelo tepelerinden seyretmenin tadını,meydandaki Davud heykelinin aslından biraz daha küçük olduğunu bilerek heykellerin arasından sokak gösterilerini,binlerce farklı insanı izlemeyi ya da Piazza De Campo'da oturup sevdiklerine kart yazmanın ve Sienna sokaklarında yağmura yakalandığımı,Pisa'ya kadar gidip zaten eğri olduğun Kuleyi yakından görüp 'ya gerçekten eğriymiş'' dediğimi,Roma'da tam 17 kilise gezip ,metro çalışmalarının bir şehri nasıl kötü gösterebildiğini defalarca düşündüğümü,İspanyol Merdivenleri'nde Heidi Klum ve Seal 'in çocuklarıyla verdikleri basit aile toplusuna ve sessiz sedasız yanımdan geçip gidişlerini,Vatikan Müzesi'nin Rafael Odalarındaki resimlerim ayrıntılarına dalıp kim kimdir diye baktığımı ya da Sistin Şapel'i önünde ve öğlen güneşi altında saatlerce beklemeye değip değmediğini anlatan uzunca bir yazı kafamda yazılı sadece satırlara dökülmek için bekliyor.Kim bilir belki de siz, ben kaleme almadan gider ve keşfedersiniz İtalya'yı.
Benim gidip valizlerimi kapatmam gerek,2 saat sonra yollara düşüceğim.Ah ne özlüyorum üniversitedeki son günlerimi.Halbuki daha yola çıkalı ne oldu,değil mi?
p.s:en kısa zamanda yeniden ,yeni yazılarla...
28 Eylül 2008 Pazar
Yol Yorgunu
Yeni insanlar girdi hayatıma(yeni sezonda bambaşka oyuncularla devam eden diziler gibi).Kaşem oldu önce üstünde benim adım yazılı.Adımın önünde ''doktor'' ünvanı.Garipsedim başta, otel odasında denedim kitapların ,gazetenin üstünde.Hastalarımın karşına çıktım sonra,danışacağım bir asistan abla/abi olmaksızın.Sözlüye girecek gibi heyecanlıydım ve sonra ''Doktor Hanım şöyle güçlü bişey yaz da geçsin şu ağrılarım'' dediler.
Alışıyorum Doktor hanım lafına sanırım:))
25 Eylül 2008 Perşembe
Cimcime
Blogu takip edenler yazı karakterinin değişmesinin nedenini düşünebilirler;blog yöneticisinin bana sağladığı küçük bir ayrıcalık.Bu davranışı için şimdiden O'na bolca teşekkürler.Perşembe sabahına kadar birşeyler yazacağıma söz verdim. Dışarıdan bakınca nasıl da kolay görünüyor buraya yazmak,oysa gerektiğinden daha da zor olduğunu söyleyebilirim. Blog sahibesi,bu yazıları yazdığında sadece okuyup geçenler için söylüyorum;büyük emek. Bahsedebileceğim yüzlerce konu var ama aklıma hiçbir şey gelmiyor.Genellikle bu gibi durumlarda haydi o zaman Blog sahibinden bahsedeyim denilir ve söze'O,bir melek 'diyerek başlanır.Bunlardan söz etmeyeceğim onun böyle bir tescile ihtiyacı yok.Bir anımızı sizlerle paylaşmak istiyorum;yaklaşık 2 sene önce intaniye stajı alırken(bizim okulun en zor 5. sınıf stajıdır)öğle aralarını sınıfta geçiriyordum oysaki genellikle dış kantinde sigara ve çayla o uzun 90 dakikayı bitiririm.Yine böyle bir öğle arasında sınıfa girdi, ders çalışmak istiyordu, bense her zamanki sululuğumla onu baltalıyordum,yerinden kalktı ve bana çalışmak istemesi ile ilgili bir nutuk attı,ben de ona aşağıda, kütüphanede çalışabileceğini söyledim.Kızdı ve kalkıp gitti.Bizse sınıfta kalıp gülmeye devam ettik.Stajın sonunda yapılan sınavda o, direk geçmişti ben ve sınıftaki diğer arkadaşlarımsa direk kalanlardık .Benim için O, hep en iyiyi düşünen ve en iyiyi başarandır. Hayatım boyunca onun gibi olmak istiyorum dediğiniz tipler vardır ya İdil benim hayatım boyunca olmak istediğim kişidir. Onu her zaman seveceğim, niteliği değişse bile niceliği hiçbir zaman değişmeyecek.......Yüzünden gülücükler eksik olmasın cimcimeee...
7 Eylül 2008 Pazar
DipNoT
Özel hayatımın inişli çıkışlı grafiğini yansıtmak hiç hoşuma gitmese de ,o da benim hayatımın bir parçası DEĞİL Mİ?
Sevginin ,aşkın bir ilişkiyi yürütmeye yetmediğini yaşayarak gördüm,denedik ,yanıldık.Bilmek yetmiyor?
Zıt kutuplar birbirini gerçekten çekiyor,tecrübeyle sabit...Hem öyle şiddetli çekiyor ki,çarpıyorsunuz birbirinize.İlk yarayı da o esnada alıyorsunuz ama ;aşk denilen analjezik narkotik ajan intravenöz verildiği için, siz çoktan bulutların üstünde oluyorsunuz çarpışma anında.O beni prenses,peri sanıyor diyerek dolaşıp kendinizi gerçekten melekmiş,prensesmiş gibi hissediyorsunuz,etrafınızdakilerinin uyarılarını,yorumlarını kulak arkası ediyorsunuz.Çünkü aşıksınız.Nasılsa en başında verilmiş sözler var.Ve söz dediğin yiğidin namusudur ya.Kanda yüksek mertlik seviyesi bulunan bireyler işte bu söz,namus denklemiyle yola çıkıyor.Ortada buluşalım diye.Seni ben böyle sevdim,meleğim,prensesim,seni pamuklara sarıp sarmalarım diye başlanan bir ilişki...Yolun ortasına geldiğinizde ,karşıda kimse olmayınca önce şaşırıyorsunuz,beklemeye başlıyorsunuz,sonra sıkılıp söylenmeye.Yolun orta noktasından biraz daha ileri görürüm diye yürüyorsunuz ,karşıdan gelen var mı diye yükseliyorsun parmaklarının ucunda?Geleni görebilenler şanslı gruptan.Ben şimdi geldiğim noktaya geri dönebilir miyim diye düşünüyorum.
Aşk
A=asimilasyon(birbirini sindirmeye,kendine benzetmeye çalışıyorsun ilk aşamada.Bu evrede orta kıvamı bulanlar,sonsusuzluk moduna geçebiliyor yoksa..)
Ş=Şaşırma(assimile ettiğin kişinin ,aşık olduğun kişi olmadığını fark ediyorsun,Ben seni sevdiğimde böyle değildin,çok değiştin demeye başlıyor.Bu evrede yeni kişiye alışıp yolunuza devam edebiliyorsunuz ;fakat daha çok...)
K= Kaçma( Bu evrede bir suçlu aranıyor ki ,ben bu işin kısır döngü olduğunu düşünüyorum.Değişen ,sevdiği için katlanıyor bu işe, sonra değişmesini isteyenin, artık kendisini sevmediğine...Bu aşama,benimTECRÜBELERİMİ aşıyor...En çok bu aşamada üzülüyor,acılara boğuluyor sanırım insan ama...)
Post-aşk: Böyle bir aşama var mı?Acının dindiği ve sevginin şiddetinin azaldığı.Arkadaş olarak kalabildiğiniz.Adrenalinizin normal düzeylerde seyrettiği...Hani isminin geçtiği yerde kalp atışlarının normal seyretmesi gibi şeylerin mümkün OLABİLDİĞİ?
Çok çok sonra: Yeni bir aşk bulunur mu?
P.S:gelecek haftasonu TUS denen başka bir 3 harfli sorunum olduğu için,bir süre yazamayabilirim.Gerçi ben sadece ingilizce sınavını geçmiş olarak dönebilmeyi diliyorum.HERKESE İYİ HAFTALAR...
2 Eylül 2008 Salı
Orda Bir Köy VaR Uzaaakkta!!!
Hayatımın akışında,planlarımda o kadar hızlı değişikler oluyor ki..Ben henüz birine alışamamışken yenisiyle yer değiştiriyor gündemim...
Ben gidiyorum,bir yerde vatani hizmet olan Mecburi Hizmetime...Geçen hafta atama kuralarına katılmak için günübirlik gidip geldim Ankara'ya..Hayırlı haberlerle dönmek umuduyla bindim uçağa...Gergin miydim bilmiyorum,heyecanlı olmadığımı hatırlıyorum.Kura salonunda yerimizi alıp noter huzurunda yapılan yerleştirmeleri izlemeye başladık.1 saat 2o dk. sonunda benim yapmış olduğum 5 tercihe de benim dışımdaki kişiler yerleştirilmişti.İşte o dakikadan sonrası bana hayal gibi geldi.Hani yaşananlara uzaktan baktığınız ama hayatla bağınızın otonomik davranışlarla devam ettiği bir ruh hali içinde.Sonra tüm tercihlerin yerleştirmeleri yapıldıktan sonra geriye kimsenin tercih etmediği yerlere,tercihlerine yerleştirilemeyenerin eşleşetirildiği genel kuraya sıra geldi...(Ben genel kuraya katılıp katılmayacağımdan emin değildim;çünkü tercihlerimizi yaparken genel kuraya katılmak isteyip istemediğimize dair bir soru sorulmuştu ve ben,üst dönemlerimin tavsiyesiyle, istemiyorum seçeneğini işaretlemiştim.Anlayacağınız incelik yapıp soruyorlar ama cevabı önemli değil.Bu durum bana,bazen birileri uzaktan tanıdığınız ya da yeni tanıştıınız birinin size halinizi hatrınızı sorması gibi geldi.Cevabını asla dinlemezler,sizde dinlemediklerini bildiğiniz için ruh halinizi önemsemeden iyiyim teşekkürler der cevabı geçiştirirsiniz.)Yani ben eklemişler midir diye düşünürken, genel kura sırasında üçüncü il Yozgat olarak belirdi ekranda,elimi sıkan bir el SANA gelir diye temennilerde bulunurken...Yozgat'ın yanında Benim adım belirdi ekranda:)) Şaşırdım kaldım,sonra gün boyu şaşkın bir halde dolandım durudum,akşam otobüs saatine kadar ...Sonra birden dank etti kafama..Yine yollara düşüyorum...Yozgat yollarına...Ordabir köy var uzakta?İçimde Türkan Şoray'ın öğretmen karakteri kaçmış gibiyim.Kendimi hayal ediyorum ,elimde bavulum,içimde sağlık hizmeti götürme aşkıyla tıngır mıngır bir köy minibüsünde heyecanlı bir genç kız,yani ben ...Belki şu ağa dizilerinin etkisiyle ,oralarda bir de ağa buluverirmişim :))
26 Ağustos 2008 Salı
SeVinDiRiK
24 Ağustos 2008 Pazar
duygu durum hallerim
p.s:yazıda sitem edilen tek kişi vardır;o da yazarın kendi eşşek kafasıdır.
floransa-pisa-sienna-roma yazısı aklımın kenarında...