24 Şubat 2008 Pazar
Dave Matthew- Say Goodbye
Dave Matthew ile tanışmam bir çocukluk arkadaşım aracılığyla olmuştu.Arkadaşım,o zaman 1 yıllık eğitim için gittiği Amerika'dan yeni dönmüştü.İşte o günlerin birinde bak sana ne dinleteceğim diyerek,Cd çaları çalıştırdı.Biz de teraslarındaki rahat,insanın yayılmasına izin veren koltuklardaki yerimizi çoktan almıştık.Hayal meyal de olsa sıcak bir pazar günü öğleden sonrası olduğunu hatırlıyorum.Sanırım 13-14 yaşlarındayız.Yarım yamalak anlıyorum parçaların sözlerini,çoğunlukla arkadaşım çeviriyor sözleri bana.Dave Matthew'un 'Crash'adlı cd'sinin dinliyoruz tüm öğleden sonra.Bu sırada Amerika maceralarından,sağdan solda ve gelecekten bahsediyoruz.Kim bilir kaçıncı platonik aşkımızı hayal ediyoruz.Ve ben en çok bu parçaya vuruluyorum.Sonra bana bir kopyasını hediye ediyor..Ve ben bu şarkının sözlerini şiir defterime yazıyorum.Bugün eşyalarımı toplarken o defteri buldum.Yeniden hatırladım çocukluğumun o sıcak yazını.Daha sonraki yazlarda bulamadım o yaz tatilinin bırakmış olduğu tadı. Sanırım büyüyorduk.Zaten arkadaşım o yazdan sonra aile sorunları nedeniyle tekrar gelemedi.Uzun bir aradan sonra bu soğuk pazar öğleden sonrası,o sıcak pazarı hatırlamak yeniden ısıttı içimi.Ben bu şarkıyı çocukluğumdaki duygularımdan farklı duygularla seviyor olsam da,hiç arkadaşımın aşkına aşık olmamış olsam da,sevmeye devam ediyorum.Ve en çok,tüm imkazsızlığına inat,bir gecede olsa,gerçekmiş,bir ömür boyu sürekcekmiş gibi bu aşkı yaşayalım diyen sözlerini seviyorum(24.02.2008)
Bir Cumartesi Yazısı: Önce Bolonez Soslu Makarna Eşliğinde Audrey Tautou'lu 'Zengin Avcısı' Ardından Bir Del Toro Şaheseri 'Pan'ın Labirenti'
Film hakkındaki yorumuma gelirsek, (kimse ciddiye almasın ben profesyonel bir sinema eleştirmeni değilim,tamamen kişisel görüşümdür :>)) ben biraz sıkıldım izlerken .Bol bol ara vererek izledim ki, normalde filme ara verilerek izlenmesinden hiç hoşlanmam.Konusu, isminden de anlaşılacağı gibi zengin ve yaşlı adamalarla beraber olan Iréne(Audrey Tautou), ve ona aşık olan garson Jean(Gad Elmaleh) arasında yaşanan olaylar silsilesi.Sizi hayal kırılığına uğratmayacak mutlu sona sahip Fransız yapımı film.Güzel kıyafetler,pahalı mücevherler ve şık mekanlarla dolu.Son zamanlarda izlediğim Romantik-komedi filmeleri arasında 3 yıldız veriyorum kendisine. Başroldeki 'Gad Elmaleh'in o güzel mavi gözleri beni kendisine hayran bıraktı.Audrey Tautou'nun ayakkabıları da dikkatimden kaçmayacak kadar güzeldiler.
Tüm cumartesi gününü sadece bir filmle yetinerek geçirmem mümkün olmadığından üstüne bastırsın diyereketen, kahve niyetine ,önünde saygılı eğilmek istediğim Guillermo del Toro'nun geçen sene vizyona giren son şaheseri 'Pan'ın Labirenti - El Laberinto del Fauno'sunu izledim.Tek kelimeyle 'mükemmel görsellikteydi' .1944 İspanya'sında Franko'nun Faşist rejimine bir çocuğun gözüyle anlatan gerçekliğin ve masalın eş zamanlı yürüğü fantastik,dram,korku öğelerinin karışımından oluşan bir film.Ofelia'nın gözüyle bakıyoruz savaşa bir de.Nedense Ofelie'nın ,başını annesinin karnına dayayarak kardeşiyle konuştuğu sahneler,ortaokul yıllarımda okumuş olduğum '' Oriana Fallaci 'nın tüm kadınlara adamış olduğu 'Doğmamış Çocuğa Mektuplar' adlı kitabını hatırlattı.Okuyanlar bilirler ,orada da sevgilisinden ayrıldıktan sonra hamile olduğunu öğrenen anne,bebeğine seslenir :
' Senden korkuyorum. Seni hiç yokluktan zorla çekip alan, gövdeme ekleyen rastlantidan. Seni çok beklediysem de karsilamaya asla hazir olamadim.Ama kendi kendime hep o kötü soruyu sordum: Ya dogmak hosuna gitmezse? Ya günün birinde haykirip suçlarsan beni: 'Sana kim dedi beni dünyaya getir diye? Neden dünyaya getirdin beni, neden?''
Bu kitabı tekrar okumalıyım.O zaman okuduğumda çok iyi anlamış olduğumu düşünmüyorum.Zaten bazı kitaplar hayatın belli dönemlerinde yeniden gözden geçirilmeli bence.
Yine nereden girdim ,nasıl dağıttım konuyu.İşte bir cumartesi de böylece bitiverdi.Darısı gelecek haftaya!
P.S: annem okuyunca azıcıkda ders çalışsaymıştın diyebilir?
20 Şubat 2008 Çarşamba
Her Yerde Kar Var...
Karlar Ülkesi
Yemekhane Yolları Karlı :)
Her yerde kar var kalbim senin bu gece
Her yerde kar var kalbim senin bu gece
Belki gelirsin sen bakarken pencereden
Gözler yanlız özler karda senden izler
Yürümek karda zordur
Gelirsen bak aşk budur
Dönsen köşeden şöyle
Şarkı söylerim böyle
Laaay la lay la lay la layLaaay la lay la lay la lay
Yağma kar dur artık
Bak buz oldu kalbim
Yağma sesimi duy
Belki gelir sevgilim
Göz yaşım dur düşme
Gelmeyecek düşünme
Kes ağlamayı artık
Bak oldu bana yazık
Karda zordur yürümek
Anladım gelmeyecek
Dünya oldu bana dar
Neden yağdın söyle kar
Dünya oldu bana dar
Neden yağdın söyle kar...?
Laaay la lay la lay la layLaaay la lay la lay la layLaaay la lay la lay la lay
Şarkısı eşliğinde yüklendi fotolar bloga,
Burası buz gibi ,en son bu kadar karın yağdığını ben birinci sınıftayken görmüştüm.Gerçi otobüsle gidip gelirken, otobüsü bekleme süresince üşüyorum ,hastane de ve evim de sıcacık ..Kar yağışının yarına kadar devam edeceği söyleniyor.Allah fakire fukaraya yardım etsin.Ve ilk ve orta dereceli öğretim kurumlarına olduğu gibi bize de tatil verilsin...
Tabi bu kadar kar yağışıyla birlikte düşüp bir yerinizi kırmamanız içten bile değil...Bu düşünceyle aman bir yerim kırılmasın, içinmesin derken; bendeniz karda değil ,hastanenin merdivenlerinde hoplaya zıplaya inerken geçtiğimiz cuma ayağımı incittim ,daha doğrusu ben incittim zannettim.İşin aslı benim burkulmdır geçer düşüncesiyle önemsemeyip, bir de üstüne 36 saat nöbet tutmamla pzar gecesi zavallağı sol ayağım isyan etti ve üzerine basamaz duruma geldim.Pazar akşamı sakın kırılmış olmasın ,aman falan,ya kırıldıysa ben nasıl muayene olacağım derken.Pazartesi sabahı topallayarak ortopedi polikliniğinin kapısınma dayandık( ben ve çok yakın bir arkadaşım refaketinde).Benim ayaklarla ilgili bir takıntım var.Ne birinin ayağını elleyebilirm (ki bu durumu, yazdan beri yavaş yavaş aşıyorum,aştım bile diyebilirim;ama yine de çok isteyerek yaptığımı söyleyemeyeceğim ) ne de ayağımın ellenmesine (ki bunu nasıl aşabileceğimi hiç bilmiyorum,gerçi ben hastalara yaptığımız herşeyden deli gibi korkuyorum ya ) dayanabilirim.Ayağımın ellenmesi düşüncesi sonucu, ağrım ortopedinin muayene odasıının kapısında birden bire geçiverdi :>).Bin bir türlü naz ve niyaz sonucunda ayağımın filmi çekildi (yine de ayağımı ellettirmedim :) Sonsuz sabrı için Dr.Seyran Abi'ye teşşekkür ederim.Şunu söylemeliyim ki şımarık küçük çocuktan farksızdım.) ve tahminlere göre kopma kırığı olabileceği söylendi.Tedavisi ise mümkün olduğunca üzerine basmamak bu suretle ben bu hafta başından beri minimum yürüyorum(inanın benim için zor bir durum) ve yürüyeceksem de topallayarak geziyorum.Aksi takdirde ağrım sızım geçmezse ayağım atele alınacak :<(.
P.s: Ajda Pekkan'ın ilk solo 45'liği olan bu şarkı Adamo'nun "Tombe La Neige" şarkısının Türkçe versiyonudur. Yeşim ve Nilüfer tarafından da seslendirilmiştir Söz: Fecri Ebcioğlu / Müzik: Salvatore Adamo
15 Şubat 2008 Cuma
Geçen Haftanın Çilesi...
10 Şubat 2008 Pazar
Subtitle
mathilda: léon, what exactly do you do for a living?
----------------------------------------------------------------------------------
mathilda: you killed my brother.
7 Şubat 2008 Perşembe
Ben de artık kınalıyım :))
arkadaşlarım da...Aslında zaten çocukluk,lise arkadaşlarım arasında evlenen ve nişanlanan vardı.Ama bu durum şmdi biraz daha farklı gelmeye başladı.Biz tıpçıyız ya okul uzun,daha bunun TUS sınavı var,asistanlık yılları var.Yani önümüzde zaman var evliliğe,kariyer yapmalıyız diye avutuyordum kendimi...Okuldan eve dönüşlerde ,dost muhabettelerinde sıkıştırıldığımda bahanem hazırdı,''ben daha öğrenciyim'' ancak artık bu bahanemin son kullanma tarihin bitmesine çok az bir zaman kaldı.Tamam ,inkar edecek değilim,hani ben de zaman zaman evilik fikrini düşünüyorum ama benim hala zaman var ya da ben şimdilik böyle olduğuna inanmak istiyorum :))
2 gün önce sınıf arkadaşalarımdan biri daha evliler kervanına katıldı.Böylece bekar grubumumuz bir fire daha verdi. Aynı akşamda kınası yapıldı.Biraz kafanız karıştı değil mi?
Çoğunuz duymuşsunuzdur biz tıpçıların çilesi 6 yıllık ön eğitimle bitmezz.''Üniveristeyi kazan, yatarsın, gezersin bol bol'' söylenmeleri bizlerle yakından uzaktan ilşkilendirilemez.Adının yanına bu gibi ekler düşülerek bahsedilen arkadaşlarım okulu uzatma yolunda sağlam temeller atmışlardır zaten çoktan(elbette her zaman istisnalar olmaktadır).Bizler herkes çimlerde yatarken,kafelerde takılırken komite,final stresi yaşar,bunlarda olmadı mı nöbet tutarak geçiririz ömrümüzün en güzel yıllarını.Son sınıfa yaklaştıkça Tus kaygısı başlar birde ek olarak . Tus denen sınav bir an önce kazanılmalıdır aksi takdirde diplomamazı alabilmemiz için Zorunlu Hizmet yollarına düşülecektir. Asistanlık ise kendi içinde karmaşık bir sistemdir ki bu konuya daha sonra değinmek istiyorum.Sanırım konuyu epey dağıttım.
İşte bu zorunlu hizmette eş durumundan tayin olabilmeniz için en az 6 aylık bir evlilik geçmişiniz olmalı.Bu sebepten dolayı hızlı bir nikah oldu.Zaten yapılacak olan nikah işlemi birkaç ay öne çekilmiş oldu.Düğün de ailelerin akrabaların,eşin dostun katılabileceği bir yaz gününde yapılacak.Tabi öyle kuru kuru nikah olmaz diyerekten bir kına gecesi organize etmişler gelin hanımın ev arkadaşları.Çok da iyi etmişler,şu sıkıntılı günlerim biraz stresten uzaklaşıp göbek attıp, kurtlarımı döktüm bir güzel.(Başlarda hanımağası gibi köşeye kurulmuş,elimde kamera ortada dökütürenleri kaydediyordum.Çok da güzel materyaller var elimde :)) Sonra ısrarlara dayanamayıp bir kalktım pir kalktım ,sanırım benimde görüntülerim ellerinde.Bu nedenle bu anları sizlerle paylaşamatacağım bu fotoğraf dışında.).
Tabi kınaya gidip de kına yakmamak olmaz değil mi? Herkes gibi ben de kınamı yaktım elime.Sonra da merak ettim nedir bu kına ve kına gecesi diye?
Hindistan’da Mehandi, Mısır’da Khenna, Arabistan’da Al-Khanna adıyla bilinen kına, Ortadoğu ve Asya’da yaygın olan lawsonia inermis adlı bir bitkiden üretiliyormuş. Kırmızı ya da beyaz çiçekler veren bu bitki güzel kokusuyla fark edilebilinmekteymiş. Zaman içinde, özellikle Hindistan gibi ülkelerde bu bitkiden çeşitli kremler elde edilmeye başlanmış. Güneş yanığı gibi çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmış. Bu arada bitkinin boya gücü de keşfedilmiş. Kınanın genel özelliği mürekkep gibi geçici ama deri üzerinde derin bir boya bırakabilmesi. Yaklaşık dört hafta kalabiliyor. Kına, saç, tırnak gibi bölgelerin boyanmasında da etkili. Yer yer kumaş boyası olarak da kullanılıyor. Kınanın kullanıldığı deri üzerinde yarattığı bazı avantajlar var. Birincisi derinin sertleşmesi ve de kolay kolay terlememesi. İkincisi, kınalı el ya da ayağın dışardan gelen ısıya karşı serinletici bir özellik taşıması.
Dede Korkut Hikayelerinde de sözü edilen kına, Türk inanç sisteminde adanmış olmanın işareti kabul edilmekteymiş. Bu nedenden ötürü : “vatana kurban olsun” diye asker adayına, “Allâh’a kurban olsun” diye kurbanlık koçlara, “eşine kurban olsun” diye geline kına yakılırmış.
Anadolu’da, oğlan evi tarafından alınan kuru kına, oğlan evinde toplanan kadınlar tarafından kız evine götürülür. Kına, gümüş veya bakır bir tas içinde “başı bütün” yani “başından ayrılık geçmemiş” bir kadın tarafından yakılıp, hem bereket dileği hem de kına yakılan kişiye baht açıklığı sağlamak amacıyla, gelinin sağ avucuna bozuk para veya altın konulurmuş. Kına, genellikle gelinin eline yakılmakla beraber; gelinin eline ve ayak parmaklarına, boynunun kütüğüne, yani ensesine de bir sıkım kına yakıldığı bölgelerimiz bulunmaktaymış.Bu sırada yalnızca kadınlar tarafından, geline kına yakılırken ve genellikle sazsız, çalgısız kına ağıtları söylenir. Kına ağıtlarıyla kına gecesinde gelini ağlatmak adettendir.Eğer gelin ağlamazsa “kocada gönlü var” şeklinde yorumlanır ve ayıplanır.
Son söz:''Bir yastıkta sevgi ve saygınızı yitirmeden yaşlanmanız dileklerim''