arkadaşlarım da...Aslında zaten çocukluk,lise arkadaşlarım arasında evlenen ve nişanlanan vardı.Ama bu durum şmdi biraz daha farklı gelmeye başladı.Biz tıpçıyız ya okul uzun,daha bunun TUS sınavı var,asistanlık yılları var.Yani önümüzde zaman var evliliğe,kariyer yapmalıyız diye avutuyordum kendimi...Okuldan eve dönüşlerde ,dost muhabettelerinde sıkıştırıldığımda bahanem hazırdı,''ben daha öğrenciyim'' ancak artık bu bahanemin son kullanma tarihin bitmesine çok az bir zaman kaldı.Tamam ,inkar edecek değilim,hani ben de zaman zaman evilik fikrini düşünüyorum ama benim hala zaman var ya da ben şimdilik böyle olduğuna inanmak istiyorum :))
2 gün önce sınıf arkadaşalarımdan biri daha evliler kervanına katıldı.Böylece bekar grubumumuz bir fire daha verdi. Aynı akşamda kınası yapıldı.Biraz kafanız karıştı değil mi?
Çoğunuz duymuşsunuzdur biz tıpçıların çilesi 6 yıllık ön eğitimle bitmezz.''Üniveristeyi kazan, yatarsın, gezersin bol bol'' söylenmeleri bizlerle yakından uzaktan ilşkilendirilemez.Adının yanına bu gibi ekler düşülerek bahsedilen arkadaşlarım okulu uzatma yolunda sağlam temeller atmışlardır zaten çoktan(elbette her zaman istisnalar olmaktadır).Bizler herkes çimlerde yatarken,kafelerde takılırken komite,final stresi yaşar,bunlarda olmadı mı nöbet tutarak geçiririz ömrümüzün en güzel yıllarını.Son sınıfa yaklaştıkça Tus kaygısı başlar birde ek olarak . Tus denen sınav bir an önce kazanılmalıdır aksi takdirde diplomamazı alabilmemiz için Zorunlu Hizmet yollarına düşülecektir. Asistanlık ise kendi içinde karmaşık bir sistemdir ki bu konuya daha sonra değinmek istiyorum.Sanırım konuyu epey dağıttım.
İşte bu zorunlu hizmette eş durumundan tayin olabilmeniz için en az 6 aylık bir evlilik geçmişiniz olmalı.Bu sebepten dolayı hızlı bir nikah oldu.Zaten yapılacak olan nikah işlemi birkaç ay öne çekilmiş oldu.Düğün de ailelerin akrabaların,eşin dostun katılabileceği bir yaz gününde yapılacak.Tabi öyle kuru kuru nikah olmaz diyerekten bir kına gecesi organize etmişler gelin hanımın ev arkadaşları.Çok da iyi etmişler,şu sıkıntılı günlerim biraz stresten uzaklaşıp göbek attıp, kurtlarımı döktüm bir güzel.(Başlarda hanımağası gibi köşeye kurulmuş,elimde kamera ortada dökütürenleri kaydediyordum.Çok da güzel materyaller var elimde :)) Sonra ısrarlara dayanamayıp bir kalktım pir kalktım ,sanırım benimde görüntülerim ellerinde.Bu nedenle bu anları sizlerle paylaşamatacağım bu fotoğraf dışında.).
Tabi kınaya gidip de kına yakmamak olmaz değil mi? Herkes gibi ben de kınamı yaktım elime.Sonra da merak ettim nedir bu kına ve kına gecesi diye?
Hindistan’da Mehandi, Mısır’da Khenna, Arabistan’da Al-Khanna adıyla bilinen kına, Ortadoğu ve Asya’da yaygın olan lawsonia inermis adlı bir bitkiden üretiliyormuş. Kırmızı ya da beyaz çiçekler veren bu bitki güzel kokusuyla fark edilebilinmekteymiş. Zaman içinde, özellikle Hindistan gibi ülkelerde bu bitkiden çeşitli kremler elde edilmeye başlanmış. Güneş yanığı gibi çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmış. Bu arada bitkinin boya gücü de keşfedilmiş. Kınanın genel özelliği mürekkep gibi geçici ama deri üzerinde derin bir boya bırakabilmesi. Yaklaşık dört hafta kalabiliyor. Kına, saç, tırnak gibi bölgelerin boyanmasında da etkili. Yer yer kumaş boyası olarak da kullanılıyor. Kınanın kullanıldığı deri üzerinde yarattığı bazı avantajlar var. Birincisi derinin sertleşmesi ve de kolay kolay terlememesi. İkincisi, kınalı el ya da ayağın dışardan gelen ısıya karşı serinletici bir özellik taşıması.
Dede Korkut Hikayelerinde de sözü edilen kına, Türk inanç sisteminde adanmış olmanın işareti kabul edilmekteymiş. Bu nedenden ötürü : “vatana kurban olsun” diye asker adayına, “Allâh’a kurban olsun” diye kurbanlık koçlara, “eşine kurban olsun” diye geline kına yakılırmış.
Anadolu’da, oğlan evi tarafından alınan kuru kına, oğlan evinde toplanan kadınlar tarafından kız evine götürülür. Kına, gümüş veya bakır bir tas içinde “başı bütün” yani “başından ayrılık geçmemiş” bir kadın tarafından yakılıp, hem bereket dileği hem de kına yakılan kişiye baht açıklığı sağlamak amacıyla, gelinin sağ avucuna bozuk para veya altın konulurmuş. Kına, genellikle gelinin eline yakılmakla beraber; gelinin eline ve ayak parmaklarına, boynunun kütüğüne, yani ensesine de bir sıkım kına yakıldığı bölgelerimiz bulunmaktaymış.Bu sırada yalnızca kadınlar tarafından, geline kına yakılırken ve genellikle sazsız, çalgısız kına ağıtları söylenir. Kına ağıtlarıyla kına gecesinde gelini ağlatmak adettendir.Eğer gelin ağlamazsa “kocada gönlü var” şeklinde yorumlanır ve ayıplanır.
Son söz:''Bir yastıkta sevgi ve saygınızı yitirmeden yaşlanmanız dileklerim''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder