things getting worse before getting better...

18 Şubat 2011 Cuma


Cerrahları küstürdük. Bedelini kim ödeyecek?

'Madem öyle, ben de zor ameliyatlar yapmam' demeye başladı ünlü prof'lar...

Peki neden? Çok ince bir konu bu. Hepimizi ilgilendiriyor. Kim, yarın beyninde tümör çıkmayacağının garantisini verebilir, kim açık kalp ameliyatı hiç olmayacağım diyebilir. Ameliyata girmek istemeyen doktorları suçlamadan önce çuvaldızı kendimize batıralım. Örneğin ben doktorum. Mesleğim bu tamam... İnsan hayatı kurtaracağım ama bunu yaparken neden mahkemelerde sürüneyim? Karara bağlanmış bir mahkeme dosyası 40 yıllık meslek kariyerimi yok etsin? Binlerce lira tazminat ödeyeyim, hatta hapis yatayım? Olacak iş mi? Oluyor ama. Hasta hakları böyle. Amerika gibi... Prof'lar da işi garantiye alıyor. Hasta yakınlarına 'Ben bu ameliyatı yapmam' diyor. Yalvarsalar, kağıtlar imzalasalar bile... Özellikle ölüm riski yüksek olan ameliyatlar. Beyinde kanser varsa filan...

Eee şimdi bunlar ne oldu? Çağdaş yaşamın gereği, insan haklarının devamı mı? Adına hasta hakkı deniliyor. Aslında hastanın bir şeyden haberi yok. Yaşasa da ölse de... Ama yakınları canavar gibi. Prof'lardan ne para koparırız hesabı yapan aileler. Tabii avukat ortaklar ile birlikte. 'Ben yüzde 20 de olsa ölüm olasılığı olan bu hastayı ameliyat etmem' diyen cerrah kaçmakta haklı değil mi? Kararı siz verin. Olan yine masum insanlara oluyor. Yaşama hakkı elinden alınan hasta insanlara...

Biliyorsunuz yeni uyum yasalarına göre hastalar ve hasta yakınları ameliyatı yapan doktorlar hakkında 'ölüme sebebiyet verdi' veya 'sakat bıraktı' diye dava açabiliyor. Bir beyin cerrahı doktoru arkadaşım anlattı. "Yaşama şansı yüzde 20 olan kişilerin bile kafatasını açardık. Kurtardığımız hasta da olurdu. Oysa şimdi tam tersi. Yüzde 20 risk varsa, korkup ameliyata girmiyoruz. Aileler onay verse bile. Çünkü pek çok arkadaşımız daha sonra çok çirkin ithamlar ile karşılaştı. Hastası vefat eden insanların psikolojisi çok farklı. Gözü dönüyor. Hayatını insanlığa adamış doktorları cahil katil olarak tanıtabiliyor. Cerrahlar haftanın beş günü saatlerce ayakta can mı kurtarsın yoksa vefat eden hastasının ailesiyle mi uğraşsın? Hiçbir cerrah hastasının ameliyat masasında veya daha sonra ölmesini istemez. Zaten kurtaramazsa en az 15 gün kendine gelemez. Yüzü ve ailesi her saniye gözünün önünde dolaşır. Hele iki hastasını peş peşe kaybeden cerrah... Ameliyata giremeyecek kadar yıkılır."

Dünyanın en zor işi kabul edilen cerrahlık. Hele beyin cerrahlarının aileler tarafından böyle haksız yere suçlanması çok kötü oldu. Halkımız zarar görmeye başladı.

Bu yasalar Avrupa ve Amerika'dan transfer edildi. Ama oraların koşulları bizimle aynı mı? Ameliyathanenin aydınlanması bile fark atıyor. Hemşireler yani personelin mesleki bilgisi aynı mı? Ve oralarda bir prof, haftada kaç ameliyata giriyor, burada kaç ameliyat? Ben bazı cerrahların günde dört kalp ameliyatı yaptıklarını biliyorum. Doktorları suçlarken elimizi vicdanımıza koyalım mı? Meslekler arasında zorluk derecesi bir numara olan cerrahların küçük hatası, bir cana mal oluyor. Hata kabul etmeyen iş. Onlar bunun bilincindeler. Bu yüzden de biraz sanatçı, biraz F100 jet pilotu gibi... Senden benden çok farklı... Hafif üşütük... Onları sayalım, sevelim ve el üstünde tutalım. Sanki farklı dünyanın farklı insanları gibi...

Aykut IŞIKLAR / Köşe yazısı

2 yorum:

Cerrah dedi ki...

Sanıldığının aksine, ölümlere asla alışılmıyor...

bir küçük doktor dedi ki...

Artık neden yazmıyorsun!